Sungu Çapan

Entelektüel vampir çift

21 Şubat 2014 Cuma

Bağımsızların atası, öncü sinemacı Jim Jarmusch’un 2013 Cannes Festivali’nde yarışan son filmi ‘Sadece Âşıklar Hayatta Kalır’ın gösterimi, Başka Sinema salonlarında sürüyor

>Romantikten çok melankolik ve ironik tonlarda seyrederek gönderme ağırlıklı, duygusal ve düşsel bir anlatım tutturan Jim Jarmusch’un 14. filmi olan “Sadece Âşıklar Hayatta Kalır” meraklısına keyifli seyirler vaat eden, kaçırılmayacak nitelikte, alışılmıştan farklı, çok “cool” bir “olgun vampir filmi” özetle.

Yerel bir gazetede sinema üstüne yazan bir annenin oğlu olarak 1953’te Ohio’da doğmuş, 20’li yaşlarında Fransız Sinematek’inde seyrettiği Bresson, Ozu, Dreyer filmlerinden ve minimalist tarzlarından epeyce etkilenmiş, vaktiyle Sinema Günleri’nde gösterilmiş ve çoktan kült film statüsüne erişmiş ikinci filmi “Stranger than Paradise-Cennetten de Garip”le 1984’te oldukça parlak başlayan kariyerini günümüze dek yazıp yönettiği özgün filmleriyle sürdürmüş Jim Jarmusch, Amerikan Bağımsız Sineması’nın en ünlü, öncü ustasıdır bilindiği gibi.
Nicholas Ray ve Wim Wenders’in yanında çıraklık ettikten sonra yönetmen koltuğuna oturan Jarmusch, yol filmlerine, iletişimsizliğe, kültür karmaşasına ilişkin bireysel takıntılarını örneklediği, 1980’li- 90’lı yıllara da damgasını vurmuş “Down by Law”, “Coffee and Cigarettes”, “Mystery Train”, “Night on Earth”, “Dead Man”, “Ghost Dog”, “Broken Flowers” (2005) gibi filmleri ve uzun plan sekanslara dayanan, kişisel minimalist üslubuyla 30 yıldır büyük bir nam saldı.
Engin sanatsal birikimi ve zevkli estet donanımıyla (ve dahası, tam bir punk rock star fiziğiyle) öne çıkan Jarmusch, günümüz Amerikan sinemasının en önemli yönetmenlerinden biridir tartışmasız. Artık 60’lı yaşlara girmesine karşın gençliğinden, enerjisinden gram kaybetmemiş görünen üstadın halen gösterimdeki yeni filmi “Only Lovers Left Alive-Sadece Âşıklar Hayatta Kalır”, son dönemin popüler kültüründe başı çeken o Hollywood yapımı, çoğu çoksatan roman uyarlaması olan Vampir Günlükleri, True Blood, Twilight Saga-Alacakaranlık Efsanesi serisi, vb. gibi genç seyirciyi tavlamaya yönelik kotarılan (bizim de son derece gıcık olduğumuz) klişe vampir filmlerine karşı yapıldığı izlenimi veriyor.
Herhalde bir hafta önce kutlanan Sevgililer Günü sayesinde seyrediyoruz bu son Jim Jarmusch filmini. Yaşasın Aziz Valentin!
Jarmusch’un her zamanki gibi senaryosunu yazıp yönettiği, kameramanlığını Yorick Le Saux’nun üstlendiği, Jozef van Wissem-Sqürl imzalı iç gıcırdatan, psychodelic müziklerine de ilgisiz kalınamayan “Sadece Âşıklar Hayatta Kalır” filmi, yüzyıllardır süregelen ömürlerini, zombi (insan) egemenliğindeki dünyada müzik, edebiyat, bilim ve sanatla uğraşarak geçiren, âşık entelektüel vampir çift, Eve’le Adam’ın (Tom Hiddleston) kahramanları olduğu, beylik bir Âdem’le Havva hikâyesi aracılığıyla, sanat kültür bilim tarihinin çeşitli anekdotlarıyla zenginleştirilmiş, 122 dakikalık, dolu dolu bir geziye davetiye çıkarıyor meraklısı için. Burroughs, Ginsberg, Kerouac, Paul-Jane Bowles gibi kimi Amerikalı Beat kuşak yazarlarının 1950’lerde kaçıp kaçıp postu serdikleri Fas’ın egzotik Tanca kentinde yaşıyor Eve (Benzersiz Tilda Swinton), her dilden kitabı bir çırpıda okuyup hastaneden ya da torbacı Ian’dan sağlanmış kanları kristal bardaklardan içerek ve yüzyıllara tanıklık ederek.
Baş dostuysa, aslında Shakespeare eserlerinin asıl müellifi olduğu ima edilen, Binbir Gece Cafe’de buluştuğu vampir Kid-Christopher Marlowe (Eşsiz John Hurt). Komple besteci-müzisyen, bohem sanatçı Adam’sa (Tom Hiddleston), artık iflas etmiş, çökmüş ve çürümekte olan Detroit’teki, Gibson, Fender, Gretsch marka, eski değerli gitarlarla, elektronik ya da akustik, seçkin çalgılarla, nadide enstrümanlarla dopdolu evinde, “underground & psychodelic” takılan, karamsar bir münzevi.
Vaktiyle Schubert’e, Paganini’ye beste vermiş, Lord Byron’la satranç oynamış, Romantik’lerle de epeyce düşüp kalkmış olduğundan ötürü intihara meyleden Adam, sonuna dek hep bilimden (Darwin’den) yana ama yoğun bir varoluş sıkıntısından da mustarip. Uygarlığın bugün geldiği alabildiğine yoz durumdan dolayı çok da mutsuz ve beklentisiz.
Duvarını çeşitli yazar, ressam, müzisyen ve sanatçı portreleriyle kaplamış Adam’ın bunaltısının ilacı, ebedi sevgilisi Eve’le beraber olmak için Tanca’ya yollanmaktır.
Adam’daki zaten zor bulunan 0 Negatif kanları Eve’in, hemen tüketecek, bencil ve şımarık kızkardeşi Ava’nın (Mia Wasikowska) apansız ziyareti de kırılgan sevgililerin huzurunu kaçıracak, açgözlü vampir Ava’nın kendini tutamayıp bütün kanını içtiği zavallı Ian’ın cesedi de ancak asite atılarak yok edilecektir Detroit varoşlarında.
Çiftimizin harmanlığına Kit’in Arap çırağı Bilal oğlanın son verdiği film, tükenmekteki petrolden sonra dünyayı su savaşlarının beklediği vurgusuyla noktalanırken zombi denen insanların gitgide yaşanmaz hale getirdiği, çürümekteki bir dünyada “zombi olmaktansa vampir olmayı yeğlerim” demeye getiriyor Jarmusch kısacası.
Seyirciyi her an tetikte tutacak şekilde çeşitli referanslarla donatılmış, bin bir göndermeyle bezenmiş “Only Lovers Left Alive”da, şimdiye dek beyazperdeden gelip geçmiş Goethe’nin Faust’u, Robert Wiene’nin Caligari’si, Stanley Kubrick’in Strangelove gibi doktor göndermelerine, yönetmenin daimi esin perileri olagelmiş Mark Twain, Buster Keaton, Samuel Beckett, Edgar Allan Poe, Oscar Wilde, Patti Smith vb. gibi isimler de ekleniyor seçebildiğimiz kadarıyla, şimdi anımsayamadığımız daha yığınla isimle birlikte.
Romantikten çok melankolik ve ironik tonlarda seyrederek gönderme ağırlıklı, duygusal ve düşsel bir anlatım tutturan Jim Jarmuschun 14. filmi olan “Sadece Âşıklar Hayatta Kalır” meraklısına keyifli seyirler vaat eden, kaçırılmayacak nitelikte, alışılmıştan farklı, çok “cool” bir “olgun vampir filmi” özetle.
Bazı eleştirmenlerin belirttiği gibi “Dead Man-Ölü Adam”dan (1995) bu yana, 20 yıldır Jim Jarmusch’un çektiği en iyi filmi belki de...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları