Kelebeğin bumerang etkisi!

28 Kasım 2016 Pazartesi

Köşe yazarlığımın bir yörüngesi de televizyon eleştirmenliği olduğu için Altın Kelebek ödül töreninin yapıldığı 13 Kasım gecesinin başlangıcına ekranda canlı yayında göz ucuyla baktığımda içimi bir hüzün kapladı.

Cumhuriyet’teydim. Gazete olarak maruz kaldığımız operasyonun ardından yaralarımızı sarmaya çalışırken bir yandan da geçmiş olsun ziyaretinde bulunan dostlarla ilgileniyorduk. Bu arada dışarıda bizimle dayanışma için müzik dinletisi gerçekleştiren Yeni Türkü solisti Derya Köroğlu’nun bahçedeki okurlarımızın eşliğinde seslendirdiği efsane şarkılar kulağımıza çalınıyordu.

Sonrasında Köroğlu da “Herkesler Altın Kelebek yarışması falan filana giderken ben ödülümü Cumhuriyet’ten aldım” şeklinde müthiş bir açıklamada bulundu ki bu bizim için her şeyden kıymetliydi. Ama ben yine de hüzünlüydüm.

Gel gelelim hüznümün nedeni, biz bir darbe yemiş ve bir avuç aydınlık insanın verdiği omuzla doğrulmaya çalışırken Altın Kelebek’in göz kamaştırıcı ortamından; Oskar’ları, “Emmy”leri çağrıştıran şaşaasından; “Kırmızı Halı”sından uzak kalmış olmak falan değildi.

Ben, oradakiler adına hüzünlüydüm ve onların sanki memlekette hiçbir şey olmamışçasına, rüya gibi bir atmosferde adeta efsunlanmış görüntülerine üzülüyordum.

Halleri, Konstantinopolis fethedilirken surların gerisinde meleklerin cinsiyetini tartışan papazları andırdığı için üzülüyordum!..

Sadece bizim gazete Cumhuriyet’in değil, ama “Cumhuriyet”in surlarına dayanmış, kendileri için de bir nefeslik mesafedeki dinbaz-totaliteryanizmin varlığını hissetmiyormuşçasına bir bilinç ve ruh körlüğü içinde oldukları için üzülüyordum.

Ve nasıl ki Bizans devrilirken meleklerin cinsiyetini tartışmak papazları kurtarmadıysa Cumhuriyet çökertilirken de “kelebek” dağıtmanın kimseye fayda getirmeyeceğini bildiğim için üzülüyordum.

***

Nitekim netice, hüznümün yersiz olmadığını gösterdi.

İktidar karşısında hanidir “Benim gönlüm bir kelebek, dolaşıyor titrek titrek” şarkısını terennüm edegelen bir yayın kuruluşunun her şey güllük gülistanlıkmış gibi, adeta “anti-depresan neşesi” içinde gerçekleştirdikleri etkinlikte bir masum hata…

O dinbaz iktidarın gadrine öyle bir uğramalarına yol açtı ki Bizans’ın papazları dahi Fatih Sultan Mehmet beyaz atıyla kilise kapısında arz-ı endam ettiğinde politik gerçeğin duvarına bu kadar sert toslamamıştır!..

***

Üstelik iktidarın hoşuna gidecek işler de yok değildi törende. “Diriliş- Etruğrul”un en iyi dizi olarak seçilmiş olması da; Hande Fırat’a 15 Temmuz röportajı nedeniyle bu yıla özgü bir istisna olarak verilen ödül de bu çerçevede düşünülebilir.

Bunlar hak edilmiştir edilmemiştir, uygundur veya değildir, ayrı bir tartışma konusu ve gerekirse de tartışırız ama bu yazının konusu başka…

Mesele şu ki siz ne yaparsanız yapın, bu iktidarın “alıcı kuşları” ensenizde bitmeye devam ediyor, boşluğunuzu arıyor ve bir anlık gafletle yapılmış hatayı bile affetmiyor. “Diriliş Ertuğrul”un temsilcilerini ödül töreninde konuşturmayı unutmanız gibi…

Ve muktedir, Hande’ye verilen ödülle aslında ona da yönelik yumuk yumuk jestinizi görmezden gelirken Okan Bayülgen’in kendine has mizahi üslubuyla “Diriliş Ertuğrul”a ilişkin ifadelerini “yamukluk” diye ayırt ediyor.

Bunu diline doluyor ve tortop edip suratınıza geri savuruyor.

İşte bu, “kelebek etkisi”dir. Ama kelebeğin “bumerang” etkisidir!...

***

Böyledir, çünkü tüm memleketi bir karabasan gibi sarmış ağır dinbaz-politik atmosfer içinde “popüler kültür”e kaçılıp orada bir “vaha” yaratılamaz. Dinbazlık, ancak seküler bir atmosferde nefes alıp neşvünema bulabilecek popüler kültürü de boğuntuya uğratır.

O yüzden yıllardır bas bas bağırıyoruz ama hâlâ anlatamadık: “Popüler”, politiktir!..

Şimdi Altın Kelebek’le içerisine kaçılmaya çalışılan “pop-illüzyon” dağıldı. Memleketin politik gerçeği orada da belirdi ve suratlara tokat gibi çarptı.

O tokadın etkisiyle ödül törenini, hem de kızı ile birlikte sunmak üzere, önüne kırmızı halılar serilmiş kapılardan âlâyıvala ile içeri aldıkları Okan Bayülgen’i acele kapının dışına koyuverdiler!..

Ne diyelim, geçmiş olsun Okan’a...

Cumhuriyet’e bekleriz!..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları