Türkkaya Ataöv

İran: Sonunda Ne Olur?

28 Haziran 2010 Pazartesi

Obama 2009’daki başkanlığı kabul konuşmasında İran’a ilişkin verdiği “doğrudan ilişki” sözlerinden büyük ölçüde geri döndü. Şimdi, bu komşumuzu türlü yollardan yalnızlığa itmek istiyor. Önce kendine bağlı bakanlıkların ekonomik önlemleriyle ve ayrıca BM Güvenlik Kurulu’ndan son geçen kararın getirdiği siyasal baskıyla. Ancak, tüm bu çabaların Tahran yönetimini yolundan çeviremeyeceği söylenebilir. Vaşington’da baskıdan yana olan çevrelerin kimi sözcüleri de Amerikan ve BM önlemlerinin istedikleri sonucu doğurmayacağını en azından özel olarak ağızlarından kaçırıyorlar. Daha önemlisi, bu gidişten doğabilecek en kötü olasılık da şu: ABD’de ve İsrail’deki şahinler artık başka çıkar yol kalmadığını ileri sürerek İran’a silahla saldırıda ayak diretebilirler. İşte, bölgemiz ve dünya için de gerçek tehlike bu seçenektedir. Söz konusu önlemlerin başarısızlığı ancak emperyalizmin açık şiddet yanlılarını memnun eder ve onların çizdikleri yolun kapısını açar.

Öte yandan, şu önemli nokta da unutulmamalıdır: Tüm İran halkına bir ceza olan ekonomik yaptırımlar sıradan yurttaşı çok zor durumda bırakacak ve ayrıca İran’ın gururunu sarsıp ulusal duygularına da bir saldırı olacağından, direnme yolunu seçen Mahmud Ahmedinejad’ın başkanlığını da ayrıca pekiştirebilir. Dahası, yaptırım kararları bir yana, yasadışı yollardan büyük kazançlar sağlayan dev kaçakçılık ağı, Tahran’ın bu yeni koşullarda kapısını umutla çalmaktan geri kalmaz. Böyle bir durumda zarara uğrayan da ABD olur.

Önümüzdeki haftalarda Obama yönetimi bir dizi ekonomik önlem adımları atacaktır.

Örneğin, ABD Maliye Bakanlığı İran’ın para alanını, kısaca (resmi “Bank Merkezî” başta olmak üzere) bankalarını hedef alıyor. Ayrıca, Kongre’nin “Kapsamlı İran Yaptırımları” yasası bu ülkeyle yabancılar arasındaki tüm petrol ve arıtılmış petrol ürünleri alışverişini baştan sona denetleme amacını güdüyor. Bu “tüm” sözcüğünün içine 200.000 dolarlık ufak bir anlaşma da girdiğine göre, Obama yönetiminin onları bile “kara liste”ye alması bu önlemin en başta ABD’yi içinden çıkamayacağı bir açmaza iteceğini gösterir. Güvenlik Kurulu kararı ise büyük ölçüde simgesel düzeyde kalır.

Bu durumda, askerî müdahaleyi zaten son, tek ve geçerli seçenek olarak gören çevrelere gün doğmuş olacaktır. Dış baskı altında bunalan İran halkının Tahran yönetimine karşı ayaklanması olasılığı da gene aynı çevrelerin umutları arasındadır. Ancak, bu olasılık bugün çok uzak görünüyor; İran yönetiminin gücü düşünüldüğünde yarın daha yakın olmayacaktır.

ABD’nin tüm çabası onu siyasetini değiştirmeye zorlamak, uranyumu zenginleştirme girişiminden alıkoymak ve kapılarını Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın denetimine daha da açmaya zorlamaktır.

Gerçek şu ki, İran’da nükleer bomba yoktur; amacı bu olsa bile, bir tane edinmesi daha yıllar alır; onu atacak harp başlığı ve füze edinmesi de çok zaman gerektirir. Ayrıca, İran’ın hele bir üçüncü dünya ülkesi olarak, barışçı amaçlı nükleer enerji geliştirme hakkı vardır. Türkiye’nin ABD’nin başını çektiği baskı ve yıldırma düzeninde bir piyon olmaması gerekir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

2013’ten Sonrası 23 Aralık 2013
Suriye Kürtleri 9 Ekim 2013

Günün Köşe Yazıları