Tüm canlılar güvende olmaya ihtiyaç duyarlar. Ancak bu ihtiyaç insanlar için çok daha önemlidir. Çünkü insan ileride başına gelebilecekleri bir ölçüde tahmin edebilir, bu yüzden de zihnindeki olumsuz senaryolardan ötürü kaygıya, mutsuzluğa kapılır. Maslow’un “İhtiyaçlar Hiyerarşisi”nde barınma, beslenme, güvende olmak en temel ihtiyaçtır. Sevgi, saygı görme, kendini gerçekleştirme ihtiyacı daha sonra ortaya çıkar.
Güven duyma ihtiyacı üç temel boyuttan oluşur kanımca. Birincisi yakınlarımıza güven duymadır. Çocuğunuza güya onun iyiliği için küçük beyaz yalanlar söylerseniz, yalanınız ortaya çıkınca çocuğunuzun size olan güveni sarsılır. İkincisi genelde insanlara güven duymadır. Tüccar müşterisine, siyasetçi vatandaşa onların iyiliği için küçük beyaz yalanlar söylerse yetişkinlerin güveni sarsılır. Vatandaş adalet sistemine güvenmezse tutunacak dalı kalmaz, belirsizlik yaşar. Vatandaş sınavlarda ve terfilerde liyakate bakılmadığına inanırsa güvensizlik yaşar. Üçüncüsü ise insan dünyaya güven duymak ister. Tarlasında obruk açılma ihtimali veya deprem olma ihtimali kişiye güvensiz bir dünyada yaşadığı duygusunu verir.
Çocuklar bir masal kitabını size 40 defa okuturlar; bir kelime atlasanız itiraz ederler çünkü ezberlemişlerdir. Peki niçin defalarca okuturlar? Bu dünyadaki bilgilerin akşamdan sabaha değişmediğini, tutarlı ve güvenilir bir dünyada olduklarını hissetmek için okuturlar. Anne-babalar çocuklarına sıklıkla tutarsız davranmaları çocukların ruh sağlıklarını olumsuz yönde etkiler.
‘BERLİNDE HAKİMLER VAR’
İnsanlar adil bir dünyada yaşadığımızı zannederler. Adil bir dünyadan uzaklaşmak kişilerde güvensizlik yaratır. Bir ülkede adalet sistemi ne denli güven verici ise vatandaşlar kendilerini o kadar güvende hissederler. Bu konuda hukuk tarihinde ünlü bir örnek var.
Prusya Kralı II. Frederick, Berlin yakınlarındaki Postdam’da bir tepeye yazlık saray yaptırmak ister, araziyi satın alacaktır. Ancak tepenin kenarındaki yel değirmeninin sahibi değirmenini satmak istemez. Kral fiyatı iki katına çıkarır. Değirmenci yine satmaya yanaşmaz. Bunu üzerine Frederick değirmenciyi çağırıp “Bak ben kralım, ısrar edersen hiç para vermeden değirmenini elinden alırım” der. Bunun üzerine değirmenci cesaretle o ünlü cümleyi söyler, “Berlin’de hâkimler var” der. Yani “Eğer değirmenimi zorla elimden alırsan seni mahkemeye veririm” demiş olur. Kral düşünür, değirmeni yıktırmaktan vazgeçer, sarayını yan tarafa yaptırır. Söz konusu değirmen sarayın yanında hâlâ çalışmaktadır.
Bu olayda ne olmuştur? Bir, değirmenci Berlin’deki hâkimlerin adil davranacaklarını, kraldan korkup adaletin dışına çıkmayacaklarını düşünmüştür. İki, hâkimler muhtemelen kraldan korkmadan karar vereceklerdi. Hâkimler kralın kendilerine baskı yapmayacağını biliyorlardı, yapsa bile etkilenmeyeceklerdi ve o güne kadar adaletli davranmakla ünlenmişlerdi.
Bazen adaletsizlik bir toplumu örümcek ağı gibi sarar bazen de adalet bir güneş gibi, gökkuşağı gibi bir toplumu sarıp sarmalar.
TAHMİN VE KONTROL ETME
Tüm canlılar az sonra olacakları tahmin etmeye ve kontrol etmeye çabalarlar. Aslan geyiklerin ne zaman su içmeye geldiklerini öğrenmiştir, o saatte pusuya yatar, tahminde isabetli, kontrolde başarılı olmaya çalışır.
İnsanlar olacakları tahmin ve kontrol etmek isterler, bu gerçekleşmezse belirsizlik içine girerler. Belirsizlik büyük kaygı yaratır. Bu kaygıdan kurtulmak için akıl dışı, mantık dışı yollara başvururlar, örneğin tahmin edebilmek için falcılara, astrologlara, kontrol edebilmek için de büyücülere giderler.
Önemli bir gerçeği ortaya çıkaran bir deney yapılmıştı geçmişte. Üç grup öğrenci huzur evindeki yaşlılara ziyarete gideceklerdi. Birinci gruptaki öğrenciler yaşlılar tarafından belirlenen bir ziyaret programına göre ziyarete gittiler. Yaşlılar kendi yaptıkları programa göre gençleri bekliyorlardı. Yani bu gruptaki yaşlıların elinde tahmin ve kontrol olanağı vardı. İkinci gruptaki öğrenciler kendi isteklerine göre bir ziyaret programı düzenlemişlerdi, ziyaret programını yaşlılara vermişlerdi. Bu grupta yaşlılar ziyaretleri tahmin edebiliyorlardı ancak kontrol edemiyorlardı. Üçüncü gruptaki gençler ziyaret programını kendileri yapıyor fakat yaşlılara bu programı bildirmiyorlardı. Yani üçüncü gruptaki yaşlıların tahmin ve kontrol olanakları yoktu, belirsiz bekleyiş içindeydiler.
Her üç gruptaki gençler yaşlıları toplam olarak eşit miktarda ziyaret ettikleri halde birinci gruptaki yaşlıların ziyaretlerden kârlı çıktıkları, ikinci grubun onları izlediği görüldü. Üçüncü gruptakiler ise fiziksel ve psikolojik açıdan hiçbir fayda elde etmediler, tam tersi zarar gördüler. (Şimdilerde birinci grup dışındaki yaşlı deneklere haksızlık edildiği düşüncesiyle bu araştırmayı etik bulmuyoruz.)
Tahmin ve kontrol edebilmek, dolayısıyla dünyaya ve topluma güven duymak temel bir insan ihtiyacıdır.