Mikis Theodorakis: DİRENİŞTEN evrensel uyuma

Mikis Theodorakis: DİRENİŞTEN evrensel uyuma

16.09.2021 06:00
Güncellenme:
Takip Et:

18-19 yaşlarında sıska mı sıska bir çocuk... Elinde kazma kürek, toprağa koca bir çukur kazmaktadır. Çukur iyice derinleştiğinde, çizmeli bir komut duyulur: “Gir içine!” Çocuk ve arkadaşları, o koca çukura girdiklerinde üzerlerine kurşun yağmaya başlar. Fidan boylu çocuğun adı Mikis Theodorakis’tir. Alman işgalindeki Yunanistan’da...

Rahip kılığında iriyarı bir adam. Sırtında kara cüppe, dudaklarında, dua değil, bir şarkı... Karanlığa karışmak istemesi, saklanmak zorunluluğundandır. Kara cüppeye gizlenmiş adam Mikis Theodorakis’tir. Albay Cuntası sırasında Atina sokaklarında... 

Bomboş bir sahnede, dev bir adam... Ege’nin, Akdeniz’in dalgalarını, rüzgârlı saçlarında, dünyayı kucaklamaya açılmış kollarında, yürekten kopan şarkılarında taşımaktadır. Müziğiyle ve damıta damıta biriktirdikleriyle, direnişi, özgürlüğü, barışı, dostluğu, dayanışmayı, sevgiyi yaymaktadır. Çağrısına binlerce yürek bir ağızdan yanıt vermektedir. Sahnedeki dev Mikis Theodorakis’tir. Yıl 1986. İstanbul’da... 

İstanbul’a ilk gelişi, Türkiye’deki ilk konseriydi. 12 Eylül faşist darbesi üzerimize çöreklenmişti. Bıçak sırtı dönemlerdeydik. O günlerde barışı, dostluğu, dayanışmayı savunmanın tehlikesi, tehdidi, üzerimize sinmişti. Ve biz o günlerde “Türkiye Yunanistan Dostluk Derneği”ni kurmaya çalışıyorduk. Başı çekenler Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Zülfü Livaneli... Önce komiteydik, sonra dernek: İlk başkan Ekrem Akurgal oldu; iki genel sekreterden biri Demirtaş Ceyhun, biri de ben... Derneğin bir neferi olarak çok çalıştım. O günden sonra sanki hiç ayrılmadık. 

DEVRİM YOLLARI

O bir devrimciydi: Düşüncede, hayatta ve de müziğinde... Politik kişiliğiyle müzik tutkusu hiç ayrı düşmedi.

Giritli babanın, Urlalı annenin oğlu (Kendi söylediydi: “Çeşme-Urla yolu arasında olan olmuş” 1925’te Sakız Adası’nda Mikis doğmuş.) 7 yaşında kilisede ilahi söyleyerek ilk konserini verdi. 12’sinde ilk şarkılarını besteledi. 16’sında ilk orkestrasını kurdu. 17’sinde Beethoven’i ve işkenceyi tanıdı. 18’inde ilk senfonisini besteledi. 

Genç yaşta karar verdi: Evrensel harmoniyi arayacaktı. Yani uyumu. Yeryüzündeki, doğadaki, toplumdaki ve kendi içindeki uyumu arayıp bulmak en büyük tutkusuydu.. 

İkinci Dünya Savaşı patladığında Theodorakis 15 yaşındaydı ve Milliyetçi Gençlik Örgütü üyesiydi. Beethoven dışındaki “keşifleri”, klasik Grek trajedileri ve Marksizm oldu. İlkinde tüm insanlık tanımlamalarını buldu, ikincisinde toplumsal uyumu... Bu keşiflerin doğal sonucuydu direnişçilere katılması!

Onu önce İtalyanlar tutukladı. Sonra Almanlar geldi, onu ölüme mahkûm etti; sonra, iç savaş...

Tutuklamalar arası Atina Konservatuvarı... Klasik müzik eğitimini, annenin anlattığı masallar, öykülerle, babanın şiir ve felsefe kitaplarıyla, Rembetiko, Bizans ilahileri, Anadolu ezgileriyle donattı. Sofokles, Europides, Seferis, Elitis, Ritsos, Lorca’yı kendine yoldaş kıldı.

Tutuklansa da işkencede olsa da müziği yaşıyordu... Ne hücre cezaları, kamplar, akıl hastanesine kapatılması ne işkencede bacaklarının kırılması ne de sürgün, evrensel uyum arayışını, yani düşünce biçimini, direniş gücünü ve müziğini engelleyemeyecektir.

İlk karşılaşmamda sormuştum: Ölüme, işkenceye, hücreye nasıl dayandı? Yanıt kesindi: “Sürekli direniş şarkıları üreterek.”

Kâğıdı kalemi olmadığında yüksek sesle söyledi, sesini öteki hücreler kaptı, hücreden hücreye geçen ses demir parmaklıkları aştı, tüm ülkeye yayıldı, sınırları aştı. Ve “içeride” elleri kolları bağlı, zincire vurulmuş Theodorakis, “dışarıya” direniş ve özgürlük ateşini yaydı.

“İçeri”den “dışarı”ya kaçırılan şarkıların Türkiye’ye ulaşması kaçınılmazdı. Ulaştı da. Türkiye’de 12 Mart sonrasında, hapiste olan her genç gibi Zülfü Livaneli de “içeride” Theodorakis’in şarkılarını dinledi ve söyledi. Onlardan güç aldı. İlişkileri eşsiz bir dostluğa dönüşecekti.

EVİ YERYÜZÜYDÜ

Müzik dünyasında devrim yaratmış bir efsane, sayısız eser, nice senfoni, bale müziği, opera bestelemiş, dünyayı sirtaki müziğiyle dans ettirmiş Maestro ile sık sık farklı ülkelerde bir arada bulundum. Atina’da Akrepol’e tepeden bakan onun evinde... İstanbul’da benim evimde... Antik Efes’in labirentlerinde... Bilbao ve Atina operalarında... Kongre salonlarında, toplantılarda, küçük aile ve dost meclislerinde, on binleri bir araya getiren dev konserlerde...

O hep aynı insandı. Alçakgönüllü, kocaman yürekli, dost canlısı, çok yetenekli, hayatı seven eşsiz bir insan! 

İstanbul’a her gelişte “Sanki kendi evimdeyim” der dururdu. Evi, yeryüzüydü. Burası onun için bir mutluluk kaynağıydı: Anasından duya duya bir “mit” haline dönüşen tavukgöğsü tatlısına övgüler düzer; dört saat süren konserlerden sonra, gittiği işkembecide, sabahın üçünde yeniden şarkı söylemeye başlar; Ayasofya’yı gezerken mozaikleri okşar, şaşkın bakışlara aldırmadan, kubbenin tam ortasında, o kocaman kollarını iki yana açıp Bizans ilahileri söylemeye başlardı.

İstanbul, İzmir, Kuşadası, Atina sokaklarını onunla çok dolaştım. İspanya’da, Bilbao sokaklarında... Bestelediği “Medea” operasının dünya prömiyerine davet etmişti beni. Elbet gittim. “Ne mutlu bize, Callas’ımız  ve Leyla Gencerimiz var” sözüyle coştum... Hiç durulmayan, içindeki yaşama sevincini büyütüp çevresine saçan, afacan bir çocuğun peşinden koşar gibiydim. Daha önce bakıp da görmediklerimi, işitip de duymadıklarımı yaşıyordum. O koştukça, konuştukça, haksızlıklara direndikçe, bir ağızdan şarkılarımızı söyledikçe dünya güzelleşiyor, insanlar güzelleşiyordu. Yeryüzü bir mucizeye dönüşüyordu.

GÜCÜNÜ MÜZİKTEN ALDI

Theodorakis’le ilgili çok yazı yazdım. Hiç unutmuyorum, “Belki de biz bir başka yaşamda da bir araya gelip bu konuları konuşmuştuk. Ondan yalnız bana değil, yüreğine de kulak ver” derdi... Her buluşmada bana şöyle takılıyordu: “Yazını yazarken sormak istediğin bir şey olursa mutlak sor. Ben Atina’dan yanıt veririm, sen İstanbul’da duyarsın. Telepatiyle, yürekten yüreğe sürdürürüz konuşmayı.”

Theodorakis’in gelip burada Türkiye’de konserler vermesi Yunanistan’da fırtınalar koparıyor, onun “vatan haini” diye nitelenmesine neden oluyordu. Aynı tutum, Türkiye’de, Yunanistan’la dostluk ve barış kültürünü geliştirmek için çaba veren buranın insanları, bizler için de geçerliydi.  

“Yaşamda bir kez karar aldım, harmoniyi arama kararı... Şimdi yaptığım da bu harmoni arayışının bir parçası. Türkiye ve Yunanistan’ın barış içinde, dostluk içinde yaşamaları, yalnız bizler için, iki halk için değil, evrensel harmoni için de kaçınılmaz...”

“Yunanistan’da herkesi karşınıza almaya korkmuyor musun” diye sorduğumda, yine o sımsıcak çocuk gülümsemesi yüzüne yayılır, “Herkesi değil... Yalnızca yalan söyleyenleri... Kendi politik çıkarları için iki halkın düşmanlığını körükleyenleri karşıma alıyorum!” derdi. 

Militarizme karşıydı. Generallere şöyle haykırırdı: “Sizin tanklarınız var. Benim şarkılarım var. Ben sizden güçlüyüm. Çünkü zaman silahları eskitir, şarkıları ise güçlendirir.”

Yürekteki barış, türkülerdeki barış onunla özdeşleşti. Nereden alıyor bu gücü diye sormama gerek bile yoktu!

“Gücümü müziğimden alıyorum. Bestelediğim şarkılar, onlarda doğruyu bulan tüm halklarındır. Yüce dağlar misali, yalanla, baskıyla kimse oynatamaz bunları yerlerinden! Bunları yok saymaya çalışanlar, gelip geçicidir. Ama bu şarkılar hep yaşayacak!”

Aynen dediği gibi olacak.

Yunanistan’ın Theodorakis’in ölümünden sonra üç gün milli yas ilan etmesi, devletlerin sanata, sanatçıya gösterdiği saygı ve sevginin göstergesiydi. Uygarlığın da...  

Heyy Mikis Theodorakis! Yüreğindeki uyumu, yaşama ve müziğe geçiren, sevgili arkadaşım Theodorakis! İyi ki varsın. Avuçlarımızda yeşerttiğin umut için sana minnetim sonsuz. Hiç ama hiç dinmeyen o coşkuyu, inancı, özlemi, direnme gücünü, barış umudunu, alkışlarımızı biliyorsun nasılsa. Hiç ama hiç dinmedi, dinmeyecek alkışlarımız. Bunu da bilesin.  

Yazarın Son Yazıları

Aşkla ölüm arası

O kadar güzeldi ki tadı damağımda kalmıştı.

Devamını Oku
07.12.2025
Yok etmek/Yaratıcılık

Bir yanımda yaratıcılık, bir yanımda yok edicilik. İkisi de çekiştirip duruyor iki kolumdan.

Devamını Oku
04.12.2025
Tiyatro hazinemize yolculuk...

Duvardaki dev afişten fırlayıp kucaklaşacakmışız gibi bana bakan genç kadın, Suna Pekuysal.

Devamını Oku
30.11.2025
Hukuk bitti

Dünkü gazetemizde, “Korkma Biz Kadınız!” başlığını görmek çok hoşuma gitti.

Devamını Oku
27.11.2025
Çocuklar için...

Çocuklarımız için neler neler yapmayız ki...

Devamını Oku
23.11.2025
Grup Yorum’dan mektup var

Ülkemin hapishaneler coğrafyasından sık sık mektup gelir.

Devamını Oku
20.11.2025
BACH, Diyarbakır'da...

Neredeyse 30 yıldır Hakan Erdoğan Prodüksiyon “Bach İstanbul’da” başlığıyla klasik müzik konserleri düzenler.

Devamını Oku
16.11.2025
Oktay Ekinci kitabı

Oktay Ekinci... Bu isim Cumhuriyet okurlarının hiç ama hiç yabancısı değil.

Devamını Oku
13.11.2025
Paris’ten Diyarbakır’a

Paris ve sonbahar.

Devamını Oku
09.11.2025
Her daim muhalif

“Ve sonunda Joan Baez hastalığı yendi, sağlığına kavuştu!”

Devamını Oku
06.11.2025
Susmak onaylamaktır

“Hava kurşun gibi ağır/ Bağır bağır bağırıyorum/ Koşun. Kurşun eritmeye çağırıyorum...”

Devamını Oku
02.11.2025
Küllerden doğan ışık

Cumhuriyetin 102. yıldönümünü dün kutladık.

Devamını Oku
30.10.2025
Bodrum Cup: Kuşaktan kuşağa ileri!

Ege’nin ortasında bir sabah...

Devamını Oku
26.10.2025
Tiyatro sorgulamaktır

Daha 29. Uluslararası İstanbul Festivali başlamamıştı.

Devamını Oku
23.10.2025
Filler ve Karıncalar

Prag Tiyatro Festivali’nden ayağımın tozuyla dönüp tüm gördüklerimi sizinle paylaşmaya hazırlanıyordum ki sevgili arkadaşım Genco Erkal’ın sesi kulağımın dibinde bitiverdi: “Çekya’yı bırak önce Cihangir’e bak!”

Devamını Oku
19.10.2025
Prag’dan sevgiler

Sevgili okurlar Prag’dayım.

Devamını Oku
16.10.2025
Jandarmalı-jandarmasız günler

Sabah 6.30’da kapı tekmeleniyor. Jandarma içeri dalıyor.

Devamını Oku
12.10.2025
Tiyatro ve siyaset

Bu yazının başlığı “Afife Jale Ödül Töreni’nin düşündürdükleri” olacaktı.

Devamını Oku
09.10.2025
Celladına âşık olmak...

Olmayan suçlar... Yazılmayan iddianameler... Yazılıp uygulanmayan kararlar... Ve hukuk ile guguk arasında yaşamaya devam çabası... Tamam yakınmayı bırakıp sadede geliyorum.

Devamını Oku
05.10.2025
Travmalarla yaşamak...

Nasıl yaşamak bu! Kâh gökyüzünde kanat çırpıyoruz kâh en dipsiz kuyuların derinliğinde kayboluyoruz.

Devamını Oku
02.10.2025
Yaşar Kemal’e adanan bayram

26 Eylül’de Ankara’da 93. Dil Bayramı’nı kutladık. Dil Derneği ve Çankaya Belediyesi’nin ortaklaşa etkinliği Yaşar Kemal’e adanmıştı.

Devamını Oku
28.09.2025
Ellerinde Toprak

“Sömürü bir bütündür. Bütün insan değerlerinin sömürülmesiyle, doğa değerlerinin hoyratça sömürülmesi bir arada gidiyor. Türkiye toprakları yıkıma uğratılıyor, hopur ediliyor. Biz Türkiye üstünde mirasyedileriz. Yıkımımızdan Türkiye’nin hiçbir insanı ve doğa değeri kurtulamıyor.”

Devamını Oku
25.09.2025
‘Üç Ayaklı Kedi’ İstanbul’da

İstanbul dolu dizgin.

Devamını Oku
21.09.2025
Nice yıllara Hrant Dink

15 Eylül, arkadaşımız, yoldaşımız, omuzdaşımız, ülkemin en aydın, en dürüst, en yararlı, en barışçı insanlarından Hrant Dink’in yaş günüydü.

Devamını Oku
18.09.2025
Düşme var düşüş var

Bundan önceki yazım şöyle bitiyordu: “Yeryüzü muhteşemdi. Türkiye’nin asla uygarlıktan, yaratıcılıktan, aydınlıktan ve gelecekten vazgeçmeyeceğine dair umutlarımız tazeleniyordu.”

Devamını Oku
07.09.2025
Büyülü aydınlık bir gece

Elbe Nehri’nin kıyısında görkemli mi görkemli o yapı bir mucize gibi yükseliyor.

Devamını Oku
04.09.2025
Hapishane ve ödül: Vicdan ve haysiyet

Hafta içinde hapisteki iki çok değerli insanımıza yine uluslararası ödüller verildi.

Devamını Oku
31.08.2025
Paramparça ve umut

Bunalıyorsunuz, kahroluyorsunuz, her yerde haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik diyorsunuz...

Devamını Oku
28.08.2025
Dünyanın sesleri İstanbul’daydı

Bu başlığı yazdım. İstanbul’da bir haftadır süren o muhteşem coşkuyu paylaşacağım diye düşünürken birden bir suçluluk duygusuna kapıldım.

Devamını Oku
24.08.2025
Edremit Kitap Fuarından...

Edremit Kitap Fuarı’ndayım...

Devamını Oku
21.08.2025
Diyanet suç işliyor!

Diyanet İşleri Başkanlığı suç işliyor.

Devamını Oku
17.08.2025
Tiyatro durakları...

Adaletten eğitime, sağlıktan beslenmeye, her şeyin sahtesine, zehirlisine mahkûm edildiğimiz, yalanlarla kuşatıldığımız şu günlerde kimi alanlarda hakikatle, sahici olanla karşılaşmak iyi geliyor insana.

Devamını Oku
14.08.2025
Bodrum’un markasına dönüşen bale festivali

Son yıllarda adeta Bodrum’un kültür markasına dönüşen Uluslararası Bodrum Bale Festivali’nden söz edeceğim.

Devamını Oku
10.08.2025
Algılamanın sınırsızlığı

20. ve 21. yüzyıl tiyatrosuna damgasını vuran dâhi Robert Wilson tedavi olmak istemeyerek New York Long Island’da kurmuş olduğu Watermill Eğitim ve Üretim Merkezi/okul/ müze/kültür merkezinde son ana dek çalışarak 31 Temmuz’da öldü.

Devamını Oku
07.08.2025
Türkiye’nin Aydınlık Yüzü / Belleğimizin Bekçisi: Metin Sözen

Metin Sözen: (24 Mayıs 1936, Harput, Elazığ-31 Temmuz 2025, İstanbul)...

Devamını Oku
03.08.2025
Herkes için sanat: Anadolu Sergileri

Yılın belki de en sıcak gününde deniz kıyılarını bırakıp Milas’ta kapalı bir mekânda bir sergi görmeye gideceğimi söyleseler pek inanmazdım.

Devamını Oku
31.07.2025
Bir dokunuşa bin ah!

“Ayakucumda deniz, kaynayarak yanan bir zümrüt, sonra mavi, sonra menekşe, ne var ki üzerine tuzla buz edilmiş milyonlarca ayna parçaları yağmış, alev alev yanıyor, çakıyor, çakıntıdan göz alıyor.”

Devamını Oku
27.07.2025
Tüm iyilerin Altan ağabeyi

Altan Öymen aramızdan ayrılıp sonsuzluğa göçerken bile hepimize bir ders verdi...

Devamını Oku
24.07.2025
Bodrum’da doludizgin sanat

Ah bilmez değilim. Bu başlığı okur okumaz delirdiğimi sanacaksınız...

Devamını Oku
20.07.2025
Günler geçerken...

Pınar Kür... Edebiyatımızın cesur kadınlarından biri daha sonsuzluğa göçtü.

Devamını Oku
17.07.2025