Zeynep Oral
Zeynep Oral zeynep@zeyneporal.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Müzikallerin Şahı: War Horse

30 Mart 2012 Cuma
\n\n\n

LONDRA SAHNELERİNDE TEKNİKLE DUYARLILIĞIN ÇATIŞMASI:

\n\n\n

Geçen haftadan sözüm var: Londra sahnelerine geri dönüyorum:

\n

Dünyanın her yerinde ekonomik kriz kavramının, sözünün, varsayımının daha ilk ipucu hissedildiğinde ilk kesinti kültür ve sanat yaşamından yapılır. Sanat alanları içinde de ilk tırpanlanacak olan ise tiyatrodur. (Bunun nedenini tiyatronun öneminin ve etkisinin kelle sayısıyla ya da gişe geliriyle orantılı olmamasına bağlayabiliriz. Ama bu başka bir konu) Bu genellemeye uymayan yeryüzündeki belki de tek kent Londra.

\n

Londrada her akşam perde açan 80 kadar büyük tiyatro, kente en büyük turizm gelirini sağlıyor. Otel ve restoranların sağladığının neredeyse iki katını Özellikle müzikalleri izlemek için Londraya akın var. Bu müzikalleri İngiltere, astronomik telif hakkı karşılığı başka ülkelere de ihraç ediyor. Bir örnek: Geçen yıl, 25. yıldönümünü kutlayan Operadaki Hayaleti 145 farklı kentte 130 milyon insan izlemiş. Şimdi kuşbakışı Londra sahnelerinde bir gezinti:

\n

Atlar nerdeyse \t\tkonuşuyor

\n

2009’dan beri War Horse (Savaş Atı) müzikalini tahtından kimse indiremedi. Hâlâ eleştirmenlerin En beğendikleri liste başı! Tamam Spielberg filmini yaptı, sinemanın olanaklarıyla milyonlar, ülkemizde de filme âşık oldu. Ama sahnedeki olay başka!

\n

Başkalık şurada: Başrolde gerçek boyutlarda atlar Sahici değil, kukla atlar. Kamış, deri ve çelik yapımı. Güney Afrikaya yerleşmişHandspring Kukla Tiyatrosunda üretilen dev kuklalar. Her atı 4 ya da 5 usta oynatıcı oynatıyor. Üzerlerine biniliyorVe bir süre sonra onların kukla olduğunu unutuyorsunuz. Oynatıcıları görmez oluyorsunuz Atlar koşuyor, atlar dörtnala, atlar seviyor, kızıyor, öfkeleniyor, acı çekiyor, atlar ağlıyor, evet evet, ağlıyor (sanki) Deri, çelik yığını nasıl yeryüzünün tüm duygularını ifade edebilir ki! Ama ediyor işte!

\n

National Theatre (Ulusal Tiyatronun) bu prodüksiyonunda muhteşem bir koreografi, müzik ve ışık tasarımı, duygu seline eşlik ediyor.

\n

Bir mucize: ‘Matilda’

\n

Bu mevsimin yeni müzikali Matilda”, İngiliz eleştirmenlere göre: Billy Elliotdan beri yazılmış (Roald Dahl) en iyi müzikal

\n

Her çocuk bir mucizedir, müzikalin ağızlardan düşmeyen şarkısıydı. Oysa bence bu müzikalin tümü bir mucizeydi.

\n

Bu güne dek çocuklar büyüklere ilişkin neden şikâyet etmişlerse, tümü konunun içeriğine yedirilmişti. Sevgisizlik, anlayışsızlık, ilgisizliğe karşın, dayanışma (yoksa suç ortaklığı mı desem) yüceltiliyordu. Okullardaki ceza sistemine ilişkin eleştiri, büyüklerin bencilliği yerden yere vuruluyordu.

\n

Matthew Warchusun yönetimi, Bob Howellin tiyatroyu okula dönüştüren sahne tasarımı; Peter Darlingin sıraların üzerindeki danslardan salıncaklarda bulutlarda uçmaya uzanan koreografisi ve oyuncuların mükemmelliği

\n

1912 “Olivier Ödüllerine on ayrı dalda aday Matilda. Hem yukarıda vurguladığım alanlara, hem de Matilda rolündeki dört ayrı oyuncuyla (En iyi kadın oyuncu) hem de okul müdürü rolündeki Bertie Carvel (en iyi erkek oyuncu) ile. Erkek ama muhteşem bir kadın müdüre!

\n

Her iki müzikalde de teknik beceri duyarlılığa ve derinliğe engel olmuyordu.

\n

Bulgakov’la \t\tStalin karşılaşınca

\n

Ulusal Tiyatroda izlediğim Collaborators” (İşbirlikçiler) John Hodgeun yeni oyunu, Sovyetler döneminde yasaklanan, başı dertten kurtulmayan yazar Mikail Bulgakovla Stalini karşı karşıya getiriyor. Akıllı, zeki, farsa, kara mizaha yer veren fantastik bir metin. Seyircinin ortadaki sahneyi çevrelediği, zaman ve mekân birliğini ortadan kaldıran bir düzende, yönetmen Nicolas Hytner ve muhteşem oyunculardan (Alex Jennings-Bulgakov ve Simon Ruussell Beale -Stalin) iki saatlik tam bir tiyatro ziyafetiydi.

\n

Bir yazara polis gelip Stalin seni çok beğeniyor, onun için bir oyun yaz, biz de senin Moliere oyununun ve kitapların üzerindeki yasağı kaldıralım derse?

\n

Eserini, yaratıcılığını koruyabilmek için ne kadar ödün verebilir yazar? Doğrudan doğruya düşünce ve ifade özgürlüğünü konu edinen oyunda her an ama her an günümüz Türkiyesi’ni düşündüm. İtiraf edeyim, günümüz yazarlarından çok günümüz gazetecilerini düşündüm

\n

Londrada Bulgakov rüzgârı esiyor: Barbicanda Bulgakovun ölümsüz eseri Usla ve Margaritayı, 30 yıldır dünya tiyatrosunda önemli yeri olan, Simon McBurneynin Comlicite Tiyatrosundan izledim. Ne yazık ki tam bir düş kırıklığı oldu. Tek nedeni vardı: Bulgakovun iç içe geçmiş fantastik öyküleri, çetrefilli bir teknik görselliğe kurban edilmişti.

\n

\n

zewynep@zeyneporal.com

\n\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları