Sansür

26 Temmuz 2018 Perşembe

Sansür mü? Ne sansürü? Bizde sansür mü var? 150 kadar gazeteci mi hapiste? 200 kadar basın yayın organı ve yayınevi mi kapatılmış? Barış isteyen akademisyenler; 70 bin öğrenci içeri mi atılmış? Hayret!
Sizleri gülümsetmek için anlatacağım olay eskidendi... Oradaydım. Yaşadım. Her anına, dakikası dakikasına tanıklık ettim. Canım arkadaşım Onat Kutlar benden bin kat daha güzel anlattığı için sözü ona bırakıyorum:

***

Tüm tarihinde Antalya Film Festivali iki kez yapılamamış. 1979 ve 1980 yıllarında. Genellikle festivalin eylül ayında gerçekleştirildiği düşünülürse, 1980’de niçin yapılamadığı kolayca anlaşılıyor: 12 Eylül...
Peki ya 1979’da?
Bir avuç insanın dışında pek az okur biliyor bu olayı. İşte bu bir avuç insandan biri de benim.
Olağanüstü bir Akdeniz eylülü. Festival konukları ve düzenleyicileri olarak Konyaaltı tesislerinde kalıyoruz. Bütün gece hafif dalga sesleriyle uyuyup sabahları hoparlörden usulca yükselen Zamphir’in pan flütüyle uyanıyoruz.
Her şey, geceleri kumsalda söylenen bir aşk şarkısı gibi uyumlu, güzel akıp gidiyor.
Ve bir haber, bu güzelim atmosferi tuzla buz ediyor. Sansür, yarışmaya katılan üç filmi yasaklamış. Biri, senaryosunu benim yazdığım Ömer Kavur’un filmi: “Yusuf ile Kenan”;. Öteki Yavuz Özkan’ın filmi: Demir Yol... Üçüncüsü ise genç bir yönetmenin ilk filmi.
Hava birden kararıyor. Fırtına öncesi gibi. Uyumun yerini panik alıyor, sevginin yerini öfke. Herkes kızgın, sinirli. Sansür kararı en çok beni ve Vecdi Sayar’ı sarsıyor. Filmlerle ilgimizden ötürü değil. Başta Ecevit iktidarı var. Ve Sayar’la ben, Kültür Bakanlığı’nın sinema danışmanlarıyız.
Bir öğleden sonrayı hatırlıyorum. Herkes diken üstünde Ankara’dan gelecek haberleri beklerken hoparlörden bir anons:
“Ömer Kavur! Telefon!
Ankara’dan aranıyorsunuz ...”
Hep birlikte telefonun bulunduğu odaya doluşuyoruz.Santral memuru ahizeyi Ömer Kavur’a uzatıyor: “Sansür Heyeti Başkanı” diyor. Kulakkesiliyoruz. Ömer heyecanlı, ahizeyi alıyor: “Evet efendim. Az duyuyorum. Evet. BenÖmer Kavur efendim ...” diye bağırıyor.
Bir süre dinliyor, yüzü kararıyor. Bizde heyecan ve merak son kertede. “Anladım efendim...” diye bağırıyorÖmer, “Eşşoğlu eşşek efendim! Ananı avratını efendim! Tamam efendim...” Hepimiz dehşete kapılıyoruz. Sansür Heyeti Başkanı’na küfreden biryönetmen. Ömer telefonu sert bir biçimde kapatıyor.
Çevresini alıyoruz. “Yahu ne yaptın öyle? Adama, yüzüne karşı küfrettin...” Ömer şaşkın bakıyor. “Anlamadım” diyor. “Sansür filmden bazı küfürlü cümleleri çıkarmamı istiyor. Onları tekrarlattılar...”
Yanlışlıktan doğan bu mizah havayı değiştirmeye yetmiyor elbet. Ecevit iktidarının etkileyemediği sansür kararlı. ÖmerKavur ve Yavuz Özkan’ın filmlerini reddediyor. Ama bizler de kararlıyız. CHP’li Belediye Başkanı Selahattin Tonguç, Ecevit sempatizanı jüri üyeleri, biz Kültür Bakanlığı görevlileri, baskıya boyun eğmiyoruz.Önce protestolar, sonra da festivali yapmama kararı.
Böylece 1930’lu yıllardan beri bir türlü kaldırılamayan sansür, bir güzel sanat olayının daha içine ediyor. 1979 Antalya. Filmleri yasaklanan ÖmerKavur ve Yavuz Özkan, yapılamayan bir festival.
Ve 1991 Antalya Film Festivali... Sonuçlar açıklandı. Ömer Kavur’un yeni filmi birinci,Yavuz Özkan’ın filmi ikinci. Hepimiz seviniyoruz. Onlar rövanşı on iki yıl sonra aldılar. Ama sinema sanatı alamadı. Sansürden, tüm iyileştirmelere rağmen tam anlamıyla kurtulmuş değiliz.
“Demokratikleşme”nin gündemin birinci sırasında yer aldığını gördüğümüz şu günlerde bir küçük soru: “Artık kimsenin savunmadığı, çağdışı, zırva bir sansür uygulamasını tümüyle ortadan kaldırmak gerçekten bu kadar zor mu?”

***

Onat Kutlar’ın bu yazısını, yeni çıkan “Sinema... Sinema” adlı kitaptan (Yapı Kredi Yayınları) kısaltarak aldım. Dünya sinemasına ilişkin yazıları “Sinema Bir Şenliktir”de (YKY) toplanmıştı. Bu kez Türk Sineması ve sorunları üzerine yazılar bir araya getirilmiş. Hâlâ canlı, taptaze; hâlâ yol gösterici...
Antalya ve Sansür başlıklı yazısının sonunda sorduğu soru hâlâ geçerli... Hele hele bugün “Yeni Türkiye’de”. Üstelik sadece sinema için değil, sanatın, edebiyatın, yaşamın her alanı için...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları