Zeynep Oral
Zeynep Oral zeynep@zeyneporal.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Tiyatrocu, 'Adam Gibi Adama' Denir...

02 Şubat 2009 Pazartesi

Kimi isimlerin önüne tiyatrocu sıfatının takılması ağırıma gidiyor. Kişisel bir hakarete uğramış gibi hissediyorum.

Tiyatrocu demek, tiyatro satan demek değildir. (Simitçi, balıkçı gibi değil!) Tiyatrocu demek, tiyatro sanatçısı demektir. Tiyatroya gönül vermiş olan demektir.

İster okullu olsun ister alaylı, kendini bu alanda yetiştiren, eğiten, sevdiği için, istediği için, tutkunu olduğu için, onsuz yapamayacağı için, tiyatro yapana denir tiyatrocu ... Oyuncu, ışıkçı, sahne elemanı ya da yönetmen, soluk alıp verişini tiyatro sanatına adadığı için tiyatrocuolmuştur. Ekmeğini tiyatrodan kazandığı için tiyatrocudur.

Günümüzde tiyatrocu olmak, meşakkatli, zor, azim, sabır, inat ve inanç isteyen bir iştir. Ben onları birer kahraman ve Don Kişot olarak görürüm...

Gerçek tiyatrocular, Muhsin Ertuğrulun dediği gibi sahnenin pislik kaldırmayacağını bilenlerdir. İkiyüzlülük, yalan, dolan, sahtecilik, yapaylık, kin, öfke, nefret de kaldırmaz!

Kısacası, adam gibi adama, insan gibi insana, tiyatrocu denebilir.

Yaşlı bir baba, kızının tiyatro eğitimi almasını istiyordu. Nedenini sorduğumda, hiç unutmam şöyle demişti:Tiyatro eğitimi alsın da tiyatrocu olamazsa bile, insan olur.

***

Şiddet ürettiği sık sık gündeme gelen bir tele-vizyon dizisinde psikopat bir mafya babasını canlandıran Atilla Olgaçın dehşet saçan açıklamaları, göğsünü gere gere işlediği cinayetleri anlatması, öldürdüğü esirle gururlanması, başı sarpa sarınca, Yalan söyledim, uydurdumaçıklamaları, sadece dehşet verici, iğrenç değil aynı zamanda hastalıklı, travmatik, tedavi edilmesi gereken bir durumdu. Günümüzdecaniliğe övgüye elbet başka isimler de verilebilir...

Bakırköy Cumhuriyet Savcılığının Türkiyenin de taraf olduğu Cenevre Savaş Hukuku Sözleşmesi doğrultusunda soruşturma başlatması yerindedir. Ancak yeterli değil. Tiyatro Eleştirmenler Birliğinin çok haklı biçimde vurguladığı gibi, Olgaçın sahneyi derhal bırakması, kameraların önünden kesinlikle çekilmesi gerekmektedir.

Bir an önce bu hastanın örnek oluşturması durdurulmalıdır.

***

Bu olayın şokuyla sarsıldığımız günlerde yine tiyatroya ilişkin iki olay, bu kez başka bir meslek alanında densizliği, cehaleti, pespayeliği, aşağılığı ortaya koyuyordu. Ne acı, ne yazık ki, o meslek alanı, benim mesleğim, gazetecilik alanındaydı.

Nedim Sabanı sizler nasıl, nereden tanırsınız bilmem ama ben onu çocuk yaşından beri (yanılmıyorsam 16 yaşındaydı ilk tiyatro topluluğunu kurduğunda) izliyorum. Tiyatro sanatına verdiği sonsuz emeği, çabayı çok iyi biliyorum...

Bir gazetenin magazin yazarı, Nedim Sabanı eleştirmek için, onun Yahudi oluşunu gündeme getirerek, tam bir ırkçılık örneği sergilerken aslında Nedim Sabanı değil, kendini aşağıladığını herhalde fark bile edemiyordu.

***

Bir televizyon kanalında, bir gazetecinin İstanbul Şehir Tiyatrolarında gösterimdeki Nâzım Hikmetin İnek oyununun afişine bakıp, afişi İnek Nâzım Hikmet diye okuması ve İstanbul Şehir Tiyatroları Nâzım Hikmete İnek dedi diye haber hazırlaması....

Ööööğö.... Mideniz bulanmıyor mu! Bu mu gazetecilik! Bu mu haber!

Tiyatro Eleştirmenler Birliği derhal bu üç olaya da tepki gösterip, öteki sanat kurumlarına da tepkilerini göstermeleri için çağrıda bulundu. Çok da yerindeydi bu çağrı.

Sevgili dostlar, sormadan edemiyorum:

Cehaletin, hoyratlığın, iğrençliğin, ilkelliğin, psikolojik ve patalojik hastalıkların bunca kolay üretildiği topraklara mı dönüştü benim ülkem?

Bunca kin ve nefreti, bunca ucuzluğu ve pespayeliği, bunca yozluğu ve ikiyüzlülüğü, bunca dangalaklığı hak ediyor muyuz?

e-posta: zeynep@zeyneporal.com

faks: 0212.257 16 50



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları