Yerli, milli, dini, sanat

09 Ocak 2022 Pazar

İşte budur: Erdoğan noktayı koydu. Önceki gün, Süleymaniye Camisi’nin avlusunda Yeditepe Bienali’nin açılışında yaptığı uzun konuşma ibret vericiydi. (Tümünü internette bulursunuz!) 20 yıldır tıptan uzay bilimlerine, ekonomiden kadınların doğurma/doğurmama haklarına, hukuktan heykel sanatının inceliklerine, her konuda yaptığı açıklayıcı bilgi ve birikimleriyle (!) önerilerde bulundu. 

SAPKINLIK, AHLAKSIZLIK 

İşte en çarpıcı iki bölüm: 

Her türlü sapkınlığı, her türlü ahlaksızlığı, her türlü marjinalliği sanat adı altında normalleştirme, hayatımızın tabii bir parçası haline getirme gayesi taşıyan bu sinsi saldırıya karşı kendi imkânlarımızı daha güçlü şekilde devreye almamız şarttır.” 

Bu sapkın ahlaksız saldırının “özellikle medya mecraları üzerinden tüm dünyaya adeta boca edildiğinin”, bunun “masum ve hayırlı olmadığının” altını çizdi. Buna karşı mücadele edilmesini istedi.

Batı sanatı ile Türk ve İslam sanatı arasındaki farkı ortaya koyan (!) Erdoğan, yerli milli sanatımızın kaynağına işaret etti. Belirttiği fark kabaca şöyle: Batı sanatı yaratıcı değil düzenleyici, bizimki yapmak eylemine yönelikmiş. 

KAYNAK KURANIKERİM 

Bizim medeniyetimizdeki, dolayısıyla sanatımızdaki iyilik ve güzellik anlayışının kaynağı hiç şüphesiz kutsal kitabımız Kuranıkerim ve âlemlere rahmet olan Peygamber Efendimiz Aleyhissalatü Vesselam’dır. Güneşin tüm evreni ışıttığı gibi bu temel kaynaklar da bize hayatımızın her alanında ve sanatımızda yol göstermekte, ilham vermekte, motivasyon sağlamaktadır. Bu kaynaklara ne kadar yaklaşırsak o derece sanat, yani yapmak eyleminde de başarılı olur, ne kadar uzaklaşırsak da o derece özümüzden koparız.

Yani, artık sanatımız yerli ve milli ama aynı zamanda dini olmalıydı. Konuşmasının sonunda da bu savını desteklemek için Mimar Sinan’ı yüceltip Süleymaniye’yi örnek gösterdi. 

MİMAR SİNAN’A HAKARET 

Ah! Ah! Ah! O sondaki “Ey Mimar Sinan” faslı ve örnek gösterme olmasaydı bu yazıyı hiç yazmayacaktım. O sondaki tümceler, Erdoğan’ın konuşmalarını hazırlayan danışmanlarının o muhteşem Süleymaniye’den de olağanüstü bir yaratıcı olan Mimar Sinan’dan da hiç ama hiçbir şey anlamadıklarını ortaya koyuyordu!

Beyler kendinize gelin! Mimar Sinan, Süleymaniye’yi yaratırken Kuran’dan ya da Hz. Peygamber’den değil, Ayasofya’dan ilham alıyordu. Ayasofya’nın o devasa kubbesini geçmek, daha büyüğünü, daha yükseğini, daha derinini, daha güzelini yapabilmek için kendinden önceki mimarlarla ve kendisiyle yarışıyordu. 

Mimar Sinan, yaratıcılığın kendinden önceki “ulu ırmağa” yeni bir halka eklemek olduğunun bilincindeydi. 

Bunu bilmemek Mimar Sinan’a hakarettir! 

Mimar Sinan’ın 700’ü aşkın eserinin ilham kaynağı aşktı beyler, aşk! Tanrısına, doğaya, sevdiği kadına ama en önemlisi işine, mesleğine, mimarlığa, mühendisliğe, çiniciliğe, estetiğe, güzelliğe, yeniliğe, yaratıcılığa duyduğu aşk ve tutku! 

ORTAÇAĞ SANATI 

Ama haklısınız! Kutsal din kitaplarından, peygamberlerden ilham alan, din öğesini kaynak olarak gören, sanat yok değil. 

Vardı. Ortaçağda... Yaklaşık 5. yüzyılla 13. yüzyıl arasında. Batı’da da vardı Doğu’da da... 

Ortaçağ sanatı dediğimiz bu sanatın özelliği, din kurumunun emrinde olmasıdır. Yalnız sanat değil, sanatçı da öyle. Zaten çoğu o nedenle anonimdir! 

Ortaçağda, dini yaymak için bir araçtır sanat. Kulu öteki dünyaya hazırlamak için. Ders vermek için! 

21. yüzyılda geldiğimiz yere bakın! Utanç duymamak imkânsız! 

NOT: Bugün “Perit ve Berke niye üç ay içeride yattılar?” yazısını yazacaktım; onun yerine sanatın abecesine dönmek zorunda kaldığım için okurlardan özür dilerim...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları