Erinç Yeldan

Hiper küreselleşme sonrası sermayenin konumu

15 Mayıs 2019 Çarşamba

Küresel ekonomi 2009’da derin bir krize sürüklendi. Bu, kapitalist dünyanın 1929 Büyük Buhran’ından bu yana dünya ekonomisinin bir bütün olarak, topyekûn daralmaya sürüklendiği ilk kriz dalgası idi. 2009’dan bu yana on yıl geçmiş olmasına karşın, krizin etkileri hâlâ sürmekte ve küresel kapitalizm büyük durgunluk (ya da sürekli durgunluk: secular stagnation) diye anılan çemberi kırıp, yeniden büyümeyi sağlayabilmiş değil.
Bu ve önümüzdeki haftaki yazılarımda bu dönemi özetlemek arzusundayım. Bu ilk yazımızda hiper küreselleşme ve finansallaşma sonrasında küresel sermayenin konumunu irdeleyeceğiz.
Küresel kriz, kısa süre içerisinde yoğun iflasların, şiddetli bir daralmanın ve yüksek işsizliğin oluşması yerine, etkileri uzun süreye yayılmış, ısrarlı bir durgunluk olarak kendini göstermekte; ve bu yönüyle de spektaküler bir çöküşün ardından görece hızlı toparlanma ile betimlenen geleneksel kriz biçimlerinden farklılaşmakta. Sürekli olarak kendini yenileyen durgunluk, çevresini saran koşulların biçim değiştirmesine karşın, üretkenlik kazanımlarında gerileme, ücretler ve sabit sermaye yatırımlarında süregelen durgunluk ve gelir dağılımında bozulmayla birlikte etnik/ulusal bazda artan şiddet, cinsiyete dayalı ayrımcılık ve sosyal dışlanma gibi ana göstergeler bakımından konjonktürel bir olgu olmaktan ziyade, kalıcı bir görünüm sergilemekte.
Üretkenlik kazanımlarının ve dolayısıyla potansiyel büyüme kapasitesinin geliştirilmesi kuşkusuz sabit sermaye yatırımlarının büyümesi ile olası. Oysa sabit sermaye yatırım harcamalarında küresel boyutta gözlemlediğimiz durgunluk ve göreceli olarak gerileme süreci, sürekli durgunluk olgusunun da ana açıklayıcısı olarak görülüyor.
Sorunun kapitalizmin hegemonik merkezlerindeki kapsamlı boyutu, krizin nedenlerini sadece basit bir talep eksikliği meselesine indirgeyemeyeceğimizi dile getiriyor. Unutmayalım ki kapitalizm özünde kâr elde etmek için sermaye birikimi gerçekleştirmeyi amaçlayan ve tüm toplumsal yapıyı da sermayenin kârlılığını artırmak amacıyla düzenleyen bir sistem. Dolayısıyla, ilk adımda küresel kapitalizmin merkez ekonomilerinde kâr oranlarının seyrini irdelememiz önemli. Bu doğrultuda kapitalizmin öncü ekonomilerinde 2009 krizi sonrasında kâr oranlarını aşağıdaki grafikte sergiliyoruz. Grafikte geçen kâr oranını, Marksist gelenekte dile getirildiği üzere, toplam kârların sabit ve değişken sermayeye oranı olarak hesaplamaktayız. Marksist iktisat yazınında s / (c + v) özdeşliği diye anılan bu kavramda, s için ücret ödemelerini; c için sabit sermaye stoku değerini; v için ise ücret maliyetlerini kullanmaktayız. Veriler Avrupa Komisyonu İktisadi ve Finansal İşler Dairesi - Ameco sitesinden.

 

2009 sonrasında kâr oranlarında ulusal ekonomiler düzeyindeki gerileme son derece açık biçimde gözleniyor. Amerikalı Marksist iktisatçı Michael Roberts’in (the next recession) blog paylaşımlarında da dile getirilen bu gözlem, küresel sermaye birikimindeki isteksizliğin ve yavaşlamanın ana nedeni olarak karşımıza çıkıyor. Kâr oranlarındaki gerileme özellikle ABD, Almanya ve İngiltere’de belirgin. Japonya’da son dönemde bir toparlanma gözlenmesine karşın, 2007’ye görece yaşanan aşırı oynaklık sermaye birikimi için güven oluşturmuyor. AB ekonomileri ise durgunluk ve cansızlık ortamına hapis konumunda, sadece umutsuzluk vaat etmekte.
Önümüzdeki hafta yazımızda kâr oranlarında ulusal düzeyde yaşanan bu olgunun, aslında ulus-ötesi şirketlerce paylaşılmadığını ve küresel mal ve hizmet piyasalarındaki tekelleşme ve yoğunlaşmaya bağlı olarak, küresel sermayenin en üst gelirli devasa şirketlerinin kârlılığının nasıl da korunmakta olduğunu belgeleyeceğiz. Dolayısıyla, hep dile getirilen atasözü geçerliliğini koruyor: sermayenin vatanı yok.
Ne var ki, söz konusu tekelci şirketlerin kapitalizmin kumarhane masalarındaki finansal rant oyunları ile elde ettikleri spekülatif nitelikli kazançların da reel ekonomik faaliyetlerden giderek koptuğu bir ortamda sabit sermaye yatırımlarındaki gerileme sürmekte. Kapitalizmin kâr oranlarının düşmesine dayalı temel yasası, neoliberal hiper-küreselleşmenin yarattığı finansallaşma olanaklarına karşın, geçerliliğini koruyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları