Jackson Çukurunda para politikası arayışları
Erinç Yeldan
Son Köşe Yazıları

Jackson Çukurunda para politikası arayışları

28.08.2019 07:30
Güncellenme:
Takip Et:

Dünyanın önde gelen merkez bankaları­nın başkanları ve araştırmacıları geçen haftasonu Amerika’nın Wyoming eya­letinde, Jackson Hole kentinde geleneksel buluşmasını gerçekleştirdi ve küresel ekono­minin içinde bulunduğu durgunluktan çıkış çarelerini tartışmaya açtı.
Bundan önceki yazılarımdan birinde söz konusu toplantıyı bu köşede tartışırken bir sözcük oyununa başvurmuş idim. Tek­rarlamakta sakınca görmüyorum. Şöyle ki, “hole” sözcüğünün İngilizceden Türk­çemize tam çevirisi “delik” ya da “çukur” anlamını taşıyor. Dolayısıyla Jackson Hole kentinin Türkçedeki tam çevirisi Jackson Çukuru olarak yazılabilir. Bu mecaz, neoli­beral öğretinin içinde bulunduğu aymazlığı ve küresel ekonominin sürüklenmiş olduğu büyük durgunluk karşısındaki çaresizliğini de bir çırpıda özetliyor.

Para politikasının açmazları
Aslında ABD ekonomisi için mevcut görü­nümde her şey yolunda gözüküyor: İşsizlik oranı yüzde 3.5 ile tarihsel olarak en düşük düzeyinde; enflasyon yüzde 2’nin altında ve yakın gelecekte tehdit oluşturmuyor; büyüme hızı ise son çeyrekteki yavaşlama eğilimine karşın, pozitif konumda...
Ancak, yüzeydeki bu göstergelerin deri­nine indiğimizde Amerikan ekonomisindeki durgunluğu ve işgücü piyasalarının açmaz­larını açıkça görebilmekteyiz. Örneğin, or­talama reel ücretlerde süregelen durgunluk, emek gelirlerinin gerilemesine yol açarken, hanehalklarının tüketim planlarının ancak borçlanma sayesinde sürdürebildiğini dile getiriyor. ABD Vaşington’da kurulu olan Ekonomi Politikaları Enstitüsü verilerine göre, 1974 sonrasında işgücü üretkenliği toplam yüzde 72.2 (yılda ortalama yüzde 1.33) bü­yüme göstermesine karşın; enflasyondan arındırılmış ortalama reel ücretler toplam sa­dece yüzde 8.7 artmış olduğunu belgeliyor. (Yıllık ortalama sadece yüzde 0.2!) Kaldı ki bu artışın büyük bir bölümünün 1995-2002 arasında gerçekleştiği izlenmekte, diğer yıl­larda reel ücretlerin sürekli durgunluk, hatta azalma içinde olduğu görülmekte.
Kaynakların reel üretken sektörlerden giderek spekülatif finansal varlıklara aktarıl­ması, sanayisizleşme, işgücü piyasalarında esneklik adı altında güvencesiz enformel is­tihdam biçimlerinin yaygınlaştırılması, küre­sel çapta üretim atölyelerinin giderek ucuz işgücü deposu çevre ülkelerine kaydırılması gibi bir dizi nedene dayalı olan bu olgunun sonucu son derece açık: Emeğin milli gelir­den aldığı pay sürekli gerilemekte ve gelir dağılımı bozulmaktadır. Nitekim EPI uzman­larının hesaplamalarına göre Amerika’da 2000 sonrasında şirketler toplam geliri için­de emeğin gelir payı yüzde 6.5 gerilemiştir. Bu rakam yıllık bazda hesaplandığında, sermayeye 535 milyar dolar net transfer an­lamına gelmektedir.
Ekonomideki büyümenin ise çoğunlukla Başkan Trump’ın vergi indirimleri ve şirketle­re yönelik teşviklerden kaynaklandığı ve artık sınırlarına ulaşmış olduğu sıkça dile getirili­yor. Nitekim ABD ekonomisinde son çeyrekte yüzde 2.1’lik büyüme ile gözlenen yavaşlama da bunun bir göstergesi. Milli gelire oran ola­rak şirket kârlarının 2009 krizinden bu yana sürekli olarak gerileme içerisinde olması ve üretkenliği artırıcı sabit sermaye yatırımların­da yaşanan durgunluk, Amerikan ekonomisi­ni sürekli bir durgunluk cenderesi altına sok­muş durumda gözüküyor.
Bu koşullar altında Fed ve diğer gelişmiş ülke merkez bankalarının önünde zor bir ikilem duruyor: Fed ve merkez bankala­rının ellerindeki tahvil stokunun eritilerek, bilançolarının küçültülmesi yoluyla faizlerin yükseltilmesi düşüncesi zaten durgunluğa itilmiş olan sabit sermaye yatırımlarını daha da düşürebilir; hanehalklarının borçlanma olanaklarını daraltarak tüketim talebini olumsuz etkileyebilir ve durgunluğu de­rinleştirebilir. Öte yandan, faizleri (mevcut haliyle reel olarak neredeyse sıfır düzeyinde) düşük tutmaya devam etmek, finans piya­salarında risk algısını (daha da) bozabilir ve finansal sistemde yeni borçlanma köpükle­rinin oluşmasına yol açarak yeni bir sistemik krizi tetikleyebilir.

Teorinin yetersizliği
Fed’in yönünü bulmakta kullandığı makro­ekonomik modeller ise çoğunlukla 1980’lerin muhafazakâr ortamında geliştirilen Ortodoks iktisat kuramına dayandırılmakta. Bu model­lerin hemen hepsinde Milton Friedman’ın öne sürdüğü paranın miktar teorisi görüşü hâkim durumda. Söz konusu teorinin ana kurgusu, eğer bir ekonomide durgunluk ya da kriz hüküm sürüyor ise, bunun nedeninin “para miktarının yetersizliğine” bağlı oldu­ğunu savunmaktadır. Dolayısıyla, krizden çıkış reçetesi para miktarının artırılmasıdır. Nitekim 2009 krizinin ardından bu politika “miktar kolaylaştırması” (quantitative easing) operasyonlarıyla uygulanmış ve kriz dalgala­rının derinleşmesinin önüne geçilmiş idi. An­cak, salt parasal politikalar reel ekonominin düşük ücret, düşük kârlılık, düşük yatırımlar ve düşük üretkenliğe dayalı sistemik nite­likli sorunlarını çözmeye yeterli olmadı ve 2019’da kriz tehdidinin yeniden güçlenmesi­nin önüne geçemedi.
Küresel krizi sadece “piyasa oyuncuları­nın” aşırı hırs ve teknik hatalarına indirge­yerek, kapitalist sistemin içinde bulunduğu birikim krizinin nedenlerini görmezden gelen neoliberal öğreti açısından gelinen durum tam bir karmaşa ve bilimsel anlamda bir tıkanmayı ifade etmekte. Kapitalizmin “kü­resel parasını” yönlendirme uğraşı içinde bulunan merkez bankalarının başkanlarının bir “çukur”da toplanmasının tarihsel anlamı, kara mizah öğeleri taşıyan bir mecazın, kuş­kusuz, çok ötesinde yatıyor.

Yazarın Son Yazıları

Amerika’da enflasyon yeniden

Amerika’da enflasyon yeniden

Devamını Oku
19.05.2021
Kârların aşısından halkların aşısına...

Kârların aşısından halkların aşısına...

Devamını Oku
12.05.2021
Girişimci fabrikası üniversiteden enflasyona...

Girişimci fabrikası üniversiteden enflasyona...

Devamını Oku
05.05.2021
Halkın ekonomisi, ‘Özgür İktisat’

Halkın ekonomisi, ‘Özgür İktisat’

Devamını Oku
28.04.2021
Rakamların anlattığı: 128 milyar dolar ve 60 milyar TL

Rakamların anlattığı: 128 milyar dolar ve 60 milyar TL

Devamını Oku
21.04.2021
Mundell ve açık makroekonomi

Mundell ve açık makroekonomi

Devamını Oku
14.04.2021
2018 Ağustos sonrasında enflasyon ve ücretler

2018 Ağustos sonrasında enflasyon ve ücretler

Devamını Oku
07.04.2021
Üniversiteler küresel tehdit altında

Üniversiteler küresel tehdit altında

Devamını Oku
31.03.2021
Halkların Merkez Bankası tarihi

Paranın ve merkez bankacılığının serüveni, insanlık tarihinde görece yeni bir olgu.

Devamını Oku
24.03.2021
Bitmeyen masal: Yapısal reform

Bitmeyen masal: Yapısal reform

Devamını Oku
17.03.2021
Türkiye’de kadın olmak

Türkiye’de kadın olmak

Devamını Oku
10.03.2021
Büyüme, istihdam, bölüşüm üstüne

Büyüme, istihdam, bölüşüm üstüne

Devamını Oku
03.03.2021
Aşı emperyalizmi

Aşı emperyalizmi

Devamını Oku
24.02.2021
24 Haziran 2018 ve sonrası

24 Haziran 2018 ve sonrası

Devamını Oku
17.02.2021
Türkiye İşçi Partisi 60, DİSK 54 yaşında

Türkiye İşçi Partisi 60, DİSK 54 yaşında

Devamını Oku
10.02.2021
Biden’ın üçlemi

Biden’ın üçlemi

Devamını Oku
03.02.2021
Kapitalizmin 1980 dönemeci ve 24 Ocak’lar

Kapitalizmin 1980 dönemeci ve 24 Ocak’lar

Devamını Oku
27.01.2021
Üniversite nedir, ne değildir?

Üniversite nedir, ne değildir?

Devamını Oku
20.01.2021
‘Yeni’ Türkiye’de mutfağın enflasyonu

‘Yeni’ Türkiye’de mutfağın enflasyonu

Devamını Oku
06.01.2021
Ücretli emek, küresel ekonomide ve Türkiye’de

Ücretli emek, küresel ekonomide ve Türkiye’de

Devamını Oku
30.12.2020
Leo Panitch ve ütopyalarımız

Leo Panitch ve ütopyalarımız

Devamını Oku
23.12.2020
Paris Sözleşmesi’nin beşinci yılı

Paris Sözleşmesi’nin beşinci yılı

Devamını Oku
16.12.2020
Salgın günlerinde asgari ücret gerçekleri

Salgın günlerinde asgari ücret gerçekleri

Devamını Oku
09.12.2020
Krize karşı paketler ve büyüme

Krize karşı paketler ve büyüme

Devamını Oku
02.12.2020
19 Kasım öncesi ve sonrasıyla sanayi

19 Kasım öncesi ve sonrasıyla sanayi

Devamını Oku
25.11.2020
19 Kasım’ı beklerken

19 Kasım’ı beklerken

Devamını Oku
18.11.2020
Sınırsız sömürü, dibe doğru yarış

Sınırsız sömürü, dibe doğru yarış

Devamını Oku
11.11.2020
ABD seçimleri

ABD seçimleri

Devamını Oku
04.11.2020
Cumhuriyetin 97. yılında sanayileşme sorunumuz

“Son dönemin en kritik yapısal reformu hayata geçti. Cumhurbaşkanımızın başkanlığında Sanayileşme İcra Komitesi’ni kuruyoruz. Ekonomi tarihimizde böyle bir vizyon ilk defa hayata geçmiş olacak. Bu komitede, sanayimize seviye atlatacak ve ülkemizi geleceğe hazırlayacak kararlar, ilgili bakanlıklarla birlikte alınacak. (...) Uzun vadeli kamu alımlarını destekleyebileceğiz, böylece sanayide ölçek oluşumunu teşvik edeceğiz. Finansman, gümrük, çevre, altyapı, lojistik ve enerji gibi alanlarda kurumlar arası koordinasyonu hızlandırıp yatırımcının önünü çok net görmesini sağlayacağız. Tedarik zincirlerindeki kritik ürünlerin yerlileşmesini teşvik edip yurtiçi üretim çeşitliliğini zenginleştireceğiz.”

Devamını Oku
28.10.2020
IMF’den dünya ekonomisinin görünümü

IMF’nin yılda iki kez yayımladığı “Dünya Ekonomisi Görünümü” (WEO) raporunun ardından Dünya Bankası ile birlikte düzenlediği yıllık toplantılarının ardından gözler bir kez daha dünya ekonomisinin Covid-19 krizi ve sonrasındaki olası seyrine çevrildi.

Devamını Oku
21.10.2020
Amerikan emekçisinin sağlığı ve yoğunlaşan sömürüsü

Amerika Başkanı Trump’ın Covid-19 virüsüne yakalanması ve neredeyse mucizevi bir biçimde kısa sürede sağlığına kavuşarak görevine geri dönmesi, geçen haftanın önemli başlıklarından birisiydi.

Devamını Oku
14.10.2020
Kalkınmayı planlamak

Ülkemizin yoğun ve yıpratıcı gündemi arasında, geçen hafta sessiz sedasız bir yıldönümü kutlandı: Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) bundan 60 yıl önce 30 Eylül 1960’ta 91 sayılı kanun ile kurulmuştu. Böylece Türkiye, kalkınmasını artık “iktisadi ve toplumsal hayatın bütününü göz önünde bulunduran ve en son tekniklere dayanan yeni ve ileri bir planlama anlayışı içinde gerçekleştirilecekti”.

Devamını Oku
07.10.2020
Eskimiş bir ‘Yeni Ekonomi Programı’

2020-2023 yıllarını kapsayan Yeni Ekonomi Programı Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından dün açıklandı.

Devamını Oku
30.09.2020
Türk Tabipleri Birliği nedir? Ne yapar?

Türk Tabipleri Birliği (TTB) 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’na dayanarak 23 Ocak 1953’te kuruldu. Altmış beş ile yayılmış tabipler odalarına kayıtlı yüz bini aşkın hekimi bünyesinde barındırmakta. Üyelerinin yarısı kamuda çalışan, üyeliği zorunlu olmayan hekimlerden oluşuyor.

Devamını Oku
23.09.2020
K-tipi büyüme: Gelirin eşitsizliği

Ulusal ekonominin seyrindeki inişli çıkışlı dalgalanmaların alfabenin harflerine benzetilerek açıklanmaya çalışılması ekonomi gündemimizin renkli ve popüler uğraşları arasında. Özellikle ilgi çeken harf, V ! Bununla daralan bir ekonominin, aynı hız ve kararlılıkla çıkışa geçeceği vurgulanıyor. Örneğin, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak geçen hafta içerisinde yaptığı açıklamada, “tüm öncü göstergeler Türkiye açısından en kötünün geride kaldığını gösteriyor. 2. yarıda ‘V’ şeklinde toparlanma bekliyoruz” sözleriyle bu beklentiyi dile getirmekteydi.

Devamını Oku
16.09.2020
Türk Tabipleri Birliği Uyarıyor

Bu satırların yazıldığı sırada dünyada toplam olgu sayısı 27 milyon 436 bin kişiyi aşmış; virüs nedeniyle yaşamını kaybedenlerin sayısı 896 bin kişiye ulaşmış idi. 7 Eylül itibarıyla, Sağlık Bakanlığı’nca yayımlanan resmi verilere göre, ülkemizdeki aktif olgu sayısı 281 bin 509 kişi; yaşamını kaybedenlerin sayısı ise 6 bin 730 idi.

Devamını Oku
09.09.2020
Milli gelirin normal halleri

Türkiye’nin milli geliri 2020’nin ikinci çeyreğinde bir yıl öncesine oranla yüzde 9.9 azaldı.

Devamını Oku
02.09.2020
Türkiye’nin enerji sorunu

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, geçen hafta “Türkiye, tarihinin en büyük doğalgaz keşfini Karadeniz’de gerçekleştirdi” sözleriyle kamuoyunda bir süredir beklenmekte olan müjdeyi açıkladı. Erdoğan, 320 milyar metreküp doğalgaz rezervi bulunduğunu belirterek “Hedefimiz 2023’te Karadeniz gazını milletimizin kullanımına sunmaktır” dedi. Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak da söz konusu müjdeyi “Artık cari fazlayı ve döviz fazlasını konuşacağımız yeni bir dönem başladı” sözleriyle karşıladı.

Devamını Oku
26.08.2020
Döviz kurunda rekabetçi olmak

Türk Lirası’nın uluslararası paralar karşısında hızla değer yitirdiği günlerin ardından konuşan Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, dövizdeki pahalılığın vatandaşlar açısından önemli olmadığının altını çizerek “Önemli olan kurun seviyesi değil rekabetçi olup olmamasıdır” dedi ve “Turizmin gelmesi için ihracatçı için benim para birimim daha cazip, daha rekabetçi olsun” görüşünü savundu.

Devamını Oku
19.08.2020
Türk Lirası’nı ve TC Merkez Bankası’nı anlamak

Başlığımızdan yola çıkalım: “Türk Lirası’nın seyrini ve TC Merkez Bankası’nın ne yapmak istediğini anlamak” hiç de zor değil aslında… Bu sorulara yanıt verebilmek için çok derin iktisat bilgisine de ihtiyaç gerekmiyor. Biraz sağduyu, en temel birkaç veriyi izlemek ve önyargılı, bağnaz inançlardan uzak, akılcı düşünmek yeterli. Ama bu saydıklarımız içinde de en zor olanı sonuncusu: Bağnazlık ve kör inançlara değil, bilimsel şüpheye ve aklın üstünlüğüne dayanmak.

Devamını Oku
12.08.2020