Kadri Gürsel

Fırat Kalkanı’nda neden otosansür var?

30 Eylül 2016 Cuma

“Fırat Kalkanı” nasıl gidiyor, haberiniz var mı? Rejim medyasına bakıyorum, 23 Eylül’den bu yana pek ses seda yok. Fırat Kalkanı’yla ilgili ne dişe dokunur bir haber vardı, ne de düne kadar kayda değer bir köşe yazısı çıkmıştı.
Bu sessizlik ancak bir şekilde yorumlanabilir: Saray, Fırat Kalkanı vasıtasıyla yürüttüğü siyasi iletişimi nadasa bırakmış olmalıdır; operasyon bir süre gündemden düşsün isteniyor.
Neden acaba?
Cevap, 23 Eylül’de Yeni Şafak’ta yayımlanan “ABD’nin Bab oyunu” başlıklı “haber”in satır aralarında. Alıntı uzun ama hiç de sıkıcı değil. Çünkü çok ilginç:
“Mehmetçik desteğiyle hızlı yürüyen Fırat Kalkanı harekâtı, sahaya Amerikalıların gelişiyle yavaşladı. Pentagon destekli bazı grupların sabotajı ve Coniler’e tepki gösteren bir kısım muhaliflerin cepheden ayrılışı, terör örgütü DEAŞ’a yaradı. İki gün önce 7 köyde kontrolü yeniden ele geçiren DEAŞ, önceki gece ise 5 köyü muhaliflerden geri aldı. (...) TSK destekli muhaliflerin son günlerde birçok sorunla boğuşması, Suriye PKK’sı için fırsat niteliği taşıyor. (...) ÖSO bileşenleri arasına nifak sokarak Fırat Kalkanı’nda suyu bulandıran ABD’nin bir yandan muhaliflere karşı DEAŞ’a istihbarat sağlarken diğer yandan Türkiye’nin hedefindeki el-Bab’a PYD’lileri sokacağı ileri sürülüyor. (...) Kilis’e 7 kilometre uzaklıkta bulunan terör örgütü DEAŞ’ın kent merkezini hedef alan roketli saldırılarının artması, ABD’nin Fırat Kalkanı operasyonuna dönük sabotajına delil olarak gösteriliyor.”
Okuduğunuz alıntının hülâsası şudur:
Fırat Kalkanı yavaşladı...
Muhalifler birçok sorunla boğuşuyor...
IŞİD karşı saldırıya geçerek kaybettiği bazı köyleri geri alabiliyor...
Tüm sınır hattının temizlendiği söyleniyor ama IŞİD Kilis’in 7 kilometre ötesinde duruyor...
Ya “ABD sabotajı”?
Ona da Amerikalılar cevap versin.
Diğer taraftan, YPG’yi Fırat’ın batısına geçirerek Türkiye’yi sonunda IŞİD’le savaşmaya mecbur eden de ABD’dir. İzleye geldiği Kürt ve Suriye politikaları sebebiyle Pentagon’u YPG’yle ittifaka zorlayan ise Ankara’dır.
Yeni Şafak metninin alt okuması neticesinde sanırım rejim medyasının Fırat Kalkanı bahsinde neden bir hafta boyunca toplu halde sessizliğe gömüldüğü anlaşılmıştır.
Çünkü işler iyi gitmiyor. Bu, ÖSO adı altında derleyip toparladıktan sonra tankların önünde sahaya sürdükleri başıbozuk cihatçı piyade takımının IŞİD’e karşı bihakkın savaşamayacağı, gören gözlere en başından itibaren malumdu.
Açığı kapatmak için savaşa sürülecek Türk piyadesinin Suriye’de neresine kadar batağa gömüleceğini, ÖSO dediklerinin ne oranda başarısız olacağı tayin edecektir.
Bu arada, Dabık ve Bab’ı unutmuş görünen iktidar medyasının bir haftalık sessizliği dün münferiden bozuldu.
Sabah gazetesinde Okan Müderrisoğlu piyadeyle daha güneye inmenin nihayet algılanan risklerine değindi:
“Harekâtın en büyük riski gösterildiği gibi ABD ile karşı karşıya gelme veya YPG unsurlarıyla çatışmaya girilmesinden ibaret değil. Türkiye’nin Rusya ile karada karşılaşması ihtimali, istenmeyen senaryo. (...) ÖSO ile birlikte Türk özel kuvvetlerinin ineceği derinlikte Rus askeri veya paramiliter unsurları ile provokatif karşılaşmanın içine sürüklenmesi riski çok hassas bir konu.”
Burada, “inilecek derinlik”ten kasıt, sınırın 30 kilometre güneyindeki “el Bab”dır.
Daha birkaç hafta önce, Dabık’tan, Bab’dan geçip Rakka’yı fethetmekten dem vuran akıncı özentilerinin havasını sahadaki gerçeklik dağıtıyor olmalıdır. Müderrisoğlu’ndan alıntıladığım satırları bu iyimserlikle okudum.
Rusya Büyükelçisi Andrey Karlov’un 27 Eylül’de Ankara’da yaptığı uyarı da yeterince göz açıcı olmalıdır.
Büyükelçi’ye sormuşlar; “Esad ordusu ile Türk ordusu karşı karşıya kalırsa Rusya’nın tutumu ne olur?” diye...
Büyükelçi’nin cevabı şu olmuş: “Türkiye’nin Suriye’de yapacağı operasyonların programının tamamını bize verecekseniz, biz de ilgili Rusya Savunma Bakanlığı makamlarıyla bunu onaylama sürecini başlatabiliriz.”
Meali şu: “Bizim bilgimiz ve onayımız dışında hareket ederseniz olacaklar hakkında size güvence vermeyiz.”
Bu, örtülü bir tehdittir.
Türk piyadesi en azından Azez-Cerablus hattını IŞİD’e karşı savunmak için Suriye’ye girmek zorunda kalacaktır. Çünkü ne kadar hava gücü, topçu vetank desteği verirseniz verin, ÖSO tayfası bu görevi ifa edemiyor.
Bütün mesele, Türkiye’yi bekleyen yıpratma savaşına rağmen bu bataklığın derinliklerine çekilip orada boğulmamaktır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İdlib’de yüzleşmek 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları