Özgür Mumcu

Bekçilik

26 Kasım 2016 Cumartesi

Avrupa Parlamentosu, Türkiye ile ilişkilerin dondurulmasını tavsiye edince mesele hızla Suriyeli sığınmacılara geldi. Bu bile tek başına AB-Türkiye ilişkilerinin uzunca bir süredir ne denli yanlış bir düzleme oturduğunu gösteriyor. Bir zamanlar Türkiye’nin AB’ye üye olması belki bir ihtimaldi. Ancak herhalde aklı başında hiç kimse artık bu ihtimalin sürdüğünü düşünmüyordur. Yabancı düşmanlığının ve aşırı sağın bu denli arttığı bir Avrupa’da, merkezdeki partilerin dahi sağdan yedikleri baskı sebebiyle Türkiye’nin AB’ye girmesine destek vermesini beklemek gerçekçi değil.

Daha yeni bir darbe girişimiyle karşılaşmış, her birimine dini bir yapılanma sızmış, yüz binlerce insanın işten çıkartıldığı, on binlerce insanın hapse atıldığı, tutuklu gazeteci konusunda dünya lideri olmuş, en büyük üçüncü partisinin genel başkan ve milletvekilleri tutuklanmış, seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyım atanmış, yüzlerce sivil toplum örgütünü kapatmış, medya kuruluşlarına el koymuş bir ülkenin AB’ye üye olmasını beklemek de gerçekçi değil. İki tarafın da âdet yerini bulsun diye usulen sürdürdüğü bu kötü müsamerenin sonuna yaklaşıyoruz. Memleketimizi kendine güveni olmayan bir iktidar yönetiyor. Aşırı tepkiler aslında gizlenemeyen tuhaf bir kompleksten kaynaklanıyor.

AB’ye resmen aday olunduğunda sergilenen gündüz vakti havai fişek atacak kadar sevindirik ruh hali de bugün cihan padişahı gibi kükremek de aynı kendine güvensizliğin eseri. O gün gündüz havai fişek atılıp bayram ilan edildiğinde ne denli utandıysam bugün AB, Suriyeli mülteciler ile tehdit edildiğinde aynı şekilde utanıyorum.

Neticede ne AB’nin Türkiye’yi alacağı ne de Türkiye’nin de AB’ye gireceği var. Uzun bir zamandır sadece başladığı için mecburen süren ikiyüzlü bir ilişki söz konusu. Türkiye’nin Batılılaşma hikâyesi ile AB’nin büyüme macerasının gelip dayandığı yer Suriyeli sığınmacılar. “Bak Suriyelileri üzerine salarım ha” ile “Aman dur, parası neyse verelim” diye devam eden bir ilişki iki taraf için de acıklı ve hüzünlü.

Elbette en çok da ülkeleri herkesin bir tarafından dahil olduğu bir savaşta kasıp kavrulan Suriyeliler için. Şimdi ucuz hamasetle Batı’ya bağırıp çağırma zamanı. İktidar medyasının en sevdiği toplar bunlar. Şimdi hep beraber üzerimizde oyunlar oynayan Batı’ya sövüp toplu bir terapi yaşayacağız. Reisin etrafında kenetlenip bir olacağız. AB’ye girsek de öyle yapacaktık girmesek de öyle yapacağız. AB ile ilişki baştan yanlış mı kuruldu, bu süreç nasıl bu hale geldi diye hiç konuşmayacağız. Şahane jeostratejik önemimiz var. NATO’nun sınır bekçiliğinden Suriyeli sığınmacıların kapı bekçiliğine ilerledik. Dilediğimiz kadar bağırıp çağıralım. Tablo ortadadır



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tutuklu yargı 5 Eylül 2018
Kimiz biz? 29 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları