Hâlâ kazanabilir!

25 Mayıs 2023 Perşembe

Muhalefetin işi zor ama kazanmak imkânsız değil. İşi zor çünkü üç hatanın sonuçları şansını azaltıyor: 1- Gerçekliğin bir özelliğini ısrarla görmezden gelmek. 2- Bireyin öznelliğini tek bir boyuta indirgemek. 3- Sorunun esas olarak sandık güvenliği ile ilgili olduğunu kavrayamamak. İlk ikisi seçime kadar düzeltilemez. Ancak üçüncü hata düzeltilebilirse kazanmak olanaklıdır.

1- Muhalefet, ülkedeki derin kutuplaşmayı, kutuplaşmanın karakterini anlayamıyor. Ülkedeki gerçeklik “ana kümesi”, birçok “alt kümeden” oluşuyor. Bunlardan ikisi adeta iki farklı toplum, dolayısıyla iki farklı gerçeklik oluşturacak kadar istikrar, yeğinlik kazanmıştır. Bu, bugün laiklik ekseni üzerinde oluşmuş bir kutuplaşmadır; derin ekonomik krize karşın sınıf çelişkileri üzerinden oluşmamasının özgün nedenleri vardır. Muhalefet, bu durumu “kalp işaretleriyle”, karşı tarafın değerlerini benimsemeye çalışarak ya da sürekli ekonomik krizi vurgulayarak aşamaz. Bu kutuplaşma, ancak içinden, nedenleriyle, etkileriyle mücadele ederek geçilirse aşılabilir. 

2- Mustafa Balbay’ın salı günü köşesinde aktardığı Yozgat izlenimleri, özellikle iki açıdan çok önemlidir.  Birincisi, yazının sonundaki saptamanın içinde gizli: “Dar zamanda da olsa vaatler yerine algıyı kırmak akıllı bir politika!” Algı, bireyin, karşılaştığı olguları anlamlandıran “kavramlar, değerler seti” (“hakikat rejimi”) içinde oluşur. Bu dilin ve kültürün, “maddeselliğine” (bireyin dışından bilincini etkilemesine) ilişkindir. Ekonomiden siyasete, cinselliğe kadar olgular anlamlarını böyle kazanırlar. Örneğin “yoksulluk”, yoksulluktan daha fazla bir şeydir. Bu nedenle bireyin arzularını, ekonomik çıkarlarına, bir anlamda beslenme, barınma gereksinimlerine indirgemek, öznelliğin karmaşık yapısını, biyolojik temeline indirgemek anlamına gelir ki özellikle sol açısından, tatsız sorunlara yol açabilir. 

Hayvanlar, biyolojik gereksinimleriyle hareket ederler, ahlaka ve adalete ilişkin sorunlarını ifade edebilecek bir dil sisteminden yoksundurlar. Ahlak ve adalete ilişkin sorunlarını ifade edebilecek bir dil sistemine sahip insanları, öznelliklerini beslenme-barınma (ekonomik) gereksinimlerine indirgeyerek, motive etmeye çalışmak, onların, iç dünyasını, değerlerini inançlarını önemsizleştirerek -değersizleştirerek-, onları salt biyolojik varlıklarına indirgemektir. Sürekli ekonomik çıkarları vurgulayan siyasetçilerin, özellikle sosyalistlerin kaçta kaçının siyasi tercihlerini belirleyen motivasyon, ekonomik gereksinimlerine ilişkindir. Yoksa bir iç dünyaya, değerlere, inançlara sahip olmak salt onlara ait bir ayrıcalık mıdır? 

Balbay’ın, yukarıdaki resmi tamamlayan, ikinci gözlemi de çok değerlidir: “4-5 kişi büyük dedelerinden başlayıp CHP kökenlerini sıraladılar.” Bu, AKP öncesi dönemin kimi “algısal kilitleri” hâlâ direnirken siyasal İslamın rejimi altında toplumun “anlamlar sisteminde” yaşanan değişimin, yeni kuşak üzerindeki sonucuna işaret ediyor. 

3- Bu iki hatayı önümüzdeki günlerde düzeltmek, insanların kafasında şimşek gibi çakacak bir “slogan” bulunamadığı takdirde imkânsızdır, bulunsa bile muhalefet bunu duyuracak araçlardan yoksundur. Geriye tek bir seçenek kalıyor: Kutuplaşma içinde en azından kendi tarafının iradesinin sandıkta gerçekleşmesini sağlamak. Sandıkları, öncesinde ve sonrasında korumak, yolsuzluklara, hileyle, ne pahasına olursa olsun direnmek, karşı tarafın simgesel ve fiziki şiddetine teslim olmamak ve şunu asla unutmamak gerekiyor: Toplumun çoğunluğu muhalefetin saflarındadır. Böyle olmasaydı rejim, her seçimde, gayri meşru yöntemlere, simgesel, fiziki şiddete başvurmak zorunda kalır mıydı?



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları