Adnan Binyazar

Çocuk yazını

23 Temmuz 2021 Cuma

Nice bilim insanı, sanatçı, öğretmen, eğitimi kendi açısından tanımlamıştır. Sanırım, şu genel yaklaşım, eğitim kavramının geniş alanı kapsayan tanımı olacaktır:  

“Eğitim, kişinin, içinde yaşadığı toplumun değerlerine göre yeteneklerini, tutumlarını, davranışlarının geliştirilmesini gerçekleştiren öğretim yöntemidir.” 

Ancak bu amaç gerçekleştirilebilirse eğitim, her çocukta belli ölçüde var olan yeteneğini geliştirmesini, yaratıcı gücünü oraya koymasını, buna bağlı olarak her yönden gelişimini sağlar. Bizdeki gibi, iktidar değişikliklerinin bir yeri yaparken başka bir yeri yıkan eğitim uygulamalarının geçerli olduğu toplumlarda eğitimin öncelikli bir yeri olacaktır. Atatürk, Cumhuriyete doğru adımların atıldığı yıllarda, eğitimin bir var oluş-yok oluş sorunu olduğunu vurgulamıştır:   

“Eğitimdir ki; bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır ya da esaret ve sefalete terk eder.” 

EĞİTİM EVRELERİ 

Temel sorun, eğitimin uygulanmasında düğümleniyor. “Ağaç yaşken eğilir” atasözünün, bu düğümün çözümünde etkili olacağı kanısındayım. Bunun ne denli önemli olduğu, çocuğun, önce sıvı, ardından yumuşak besinlerle beslenmesinden, ancak bir gelişim sürecinden sonra sıvılık-yumuşaklık ölçü olmaktan çıkıp araya katı besinlerin de girmesiyle örneklenebilir.   

O nedenle, bir toplumda, yetkin uzmanlarca temeline oturtulan bir eğitim düzeyi yaratılmadıkça, uygulamalar hep tıkanıklık yaratmış, amaca bir türlü varılamamıştır.  

Sarsıntı, Demokrat Parti’nin 1950’de iktidara gelip Köy Enstitülerini, halkevlerini kapatması, dünya klasiklerinin okullara girmesini yasaklanması, liselerden özgür düşünmenin kaynağı olan felsefe, mantık gibi derslerin kaldırılmasıyla başlamıştır. 

Bu yıkımların üzerinden 71 yıl geçti, arayışlara girişilse de o boşluğu dolduracak bir eğitim uygulamasına geçilememiştir.   

KİTAP SEÇİMİ  

Boşluk uzun sürmez; düşüncede, sanatta yeni çığırlar açan ne boşluklar doldurulmuştur. Ortaçağ karanlığının ardından gelen Rönesans aydınlığı buna örnektir. Günümüz Türkiyesi’nde boşluğu doldurmaya yönelik özel girişimlerin çabaları umut vericidir.  

Aslı Tohumcu’nun öyküsünü yazdığı, Mavisu Demirağ’ın resimlerini yaptığı Benim Babam Kötü Örnek’in adını okuyan, kötü bir babanın anlatıldığını sanır. Oysa öykü, sağlam kurgusu, beğeni ürünü resimleriyle, çocuğun algı alanını daha da genişletiyor. Yazar, “kötü” sözcüğüyle işbilir bir baba portresi çiziyor. 

Çocuğun dayısı, her yere koşturan, sabahları anneyi işine, kızını okula bırakan, cambazlık yapan, kalabalık sofraların bulaşığını mutfağa taşıyan, nice hünerleri olan babayı kötü örnek gösterir. Kızı, babasının herkeste olmayan niteliklerini sayıp dökerek “Sahiden, kılıktan kılığa girmekte üstüne yoktur babamın. İyi de kötülük bunun neresinde” diye sorar. 

ÖZGÜN BULUŞLAR

Çocuk kitaplarında, genellikle büyükler öğütçü, küçükler öğüde uyucuyken, Tohumcu’nun kurgusunda, tam tersine, çocuk değişik algılara yöneltiliyor. Oysa öyküde anneyle babanın çalışması öne çıkarılarak mutlu bir aile anlatılıyor. 

Bu bağlamda yazar, örnekleri çoğaltarak, çocuğun babayı savunacağı bir mantık yürütüyor. Böylece, eğitim yönünden belirleyici olan “Akıl yaşta değil, baştadır” sözü de doğrulanmış oluyor.  

Uzun süre, resimlemede ABD ya da Avrupa ülkelerinde üretilen çocuk kitapları örnek alınmıştır. Oysa son yıllarda, anlayışı aşacak düzeyde resimler çiziliyor. Çocuğa yönelik kitapları üst düzeylerde yayımlayan yayınevlerinin, yalnızca kurguda, resimlemede değil, çeviride de aynı özeni gösterdiğini belirtmeliyim. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Benlik arayışları 19 Nisan 2024
Romeo ve Juliet 12 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları