Dokunulmazlık ışığında iki ifşaat

13 Mart 2016 Pazar

İlk seçildiğinde, CHP liderine uygun görülen isim nedense unutuldu gitti.
Gandi (1869-1948) Kemal Kılıçdaroğlu’nun doğduğu yıl ölmüştü. Bu ünlü barış kahramanının adını vermek Kemal Bey’i kestirmeden tarihe mal etmek içindi.
Ama zamanın ruhu ve ahali çoğunluğumuz buna olanak tanımadı.
Çünkü ülkemiz çok şükür Gandi’nin o dönemdeki ülkesi gibi işgal altında değildi.
Gandi söylevlerinde sık sık “erkeklikten” söz etmişti. Kemal Bey’in üslubu buna uygun değildi.
Zaten erkekliğin patentini de “Kasımpaşalılık” markasıyla Tayyip Bey üzerine geçirmişti.
Gandi aslında biraz da Kasımpaşalı gibiydi. Ünlü bir söylevinde şöyle diyordu (Politika Sanatı- sayfa: 265- Çan Yayınları 1967 İst.):
“Bütün bir ırkın erkekliğini yitirmesindense, zora başvurmayı seve seve göze alırım. Ama zor kullanmak, zor kullanmamaktan çok daha üstündür. Bağışlamak da ceza vermekten çok daha erkekçedir. Ama ceza vermenin bir bağışlama olabilmesi için ceza verme gücü elimizde olmalıdır. Güçsüz birinin birilerini bağışlaması hiçbir anlam taşımaz!”
Bazı HDP’lilere verilecek dokunulmazlık kaldırma cezasını Gandi’nin sözleri üzerinde düşünmek gerek.
Ama ne yazık ki bu sorumluluk da Kemal Bey’e değil, Gandi’lik ile hiçbir ilişkisi bulunmayan ilahi ve rahmani lider Tayyip Bey’e düşüyor.

***

PKK destekçisi diye bazı miletvekillerinin yaka paça edildiği Leyla Zana’nın hapse atıldığı günlerde TBMM’de kulaktan kulağa gizli bir alarm verilmişti:
“PKK, Meclis’in bahçıvan kadrosuna da sızmış!”
Zehir hafiye ruhlu bazı vekiller kanıtı da bulmuş ve gazetecilere gösteriyordu. Haklıydılar.
Deliller inkâr edilemeyecek kadar capcanlı ve ortadaydı.
Meclis bahçesinin çeşitli köşelerine kırmızı - sarı - yeşil çiçek öbekleri ekilmişti!
Bu renk çiçeklerin tesadüfen bir araya gelmiş olması mümkün değildi!
Hele de böylesine tarihi ve kritik bir dönemde...
Renk hassasiyeti her yerde oluşmuştu.
Benzer bir “hassasiyet”e bendeniz de maruz kalmıştım.
Ki bunu ilk kez bu köşede açıklıyorum. Canlı tanığım da dönemin Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’dir.
O tarihten, TRT televizyonunda akşam üzeri 20 dakikalık söyleşi programları yapıyordum.
Konuğum daha sonraları Devlet Bakanı da olan DYP Diyarbakır milletvekili Salih Sümer’di..
Stüdyoda banda çekilip sonra yayımlanacak söyleşiyi aniden önüme konulan bir not yarıda kesmemi istiyordu.
Programın sorumlusunu arayıp nedenini sordum:
“Maalesef yayına devam edemeyiz; konuğun kravatında sarı-kırmızı-yeşil renkleri var!”
“Ee, ne olmuş? Benimkinde de sarı-lacivert-kırmızı var! Hem o kravatta bir de mor renk var.Onu da dikkate alsanıza!”
“O bir anlama gelmez. Bariz olan o üç renk. Maalesef ben sorumluluk alamam. Bu program denetimden geçmez!”
“Müdür Bey bakın, ben Sayın Sümer’i sokakta bulup getirmedim. Adam, Diyarbakır milletvekili ayrıca TBMM İdare Amiri! Kravatını değiştir dersek, o da değiştirmezse siyasi skandal patlak verir!”
“Kusura bakmayın ben sorumluluk alamam!”
O sırada Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin de sonraki çekim için stüdyoya gelmişti.
Çaresiz ondan yardım istedim. TRT program yetkililerinden biri ile konuştu. Diyarbakırlı hemşerisi Salih Sümer’e (ve kravatına) kefil oldu.
Ve program çekimini konuğun kravatını değiştirmeden ve kendisine de durumu hissettirmeden tamamladık.
Tamamladık da ne oldu?
Ne olduğunu ve olacağını görüyoruz, görmekteyiz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hasetle hasretle Demirel 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları