Koronanın hayrı!

15 Mart 2020 Pazar

Fransız romancı - filozof Albert Camus’nün, kendisine Nobel kazandıran ama on binlerce insanın ölümüne yol açan “Veba” için, “Her şerde bir hayır var!” dediği muhakkak.

AKP lideri de koronavirüs için demediyse mutlaka demelidir.

Korona gündemi değiştirdi;

İdlib’de fisebilillah - sebil kabilinden, şehit olan Mehmetçik için vermesi gereken hesabı perdeledi.

Dış politikadaki pejmürdeliği, işsizliği, pahalılığı, bilumum demirbaş sorunu unutturdu.

Virüsün şer yanını bütün dünya ile birlikte yaşamaya başladık.

Dünya artık medya lafını icat eden Kanadalı Prof.McLuhan’ın “Küresel Köy (Global Village)”üdür.

*

“1968’ler Mülkiyesi”nde, rahmetli Şerif Mardin Siyaset Bilimine Giriş dersinde Veba’yı ders kitabı gibi okutmuştu. Türkçeye rahmetli yazarımız Oktay Akbal kazandırmıştı. (Varlık Yay.)

Veba salgını önce zihinleri ve ruh hallerini etkisi altına alıyor. İnsanları önce evlerinde sonra kentlerinde tutsak ediyor.

Kitaptan birkaç satır:

“Veba eğer sizi ilgilendiriyorsa, bunun nedeni, artık düşünme zamanının gelmiş olmasıdır. Dürüst insanların bundan korkmasına gerek yok, ancak kötüler titremekte haklı.”

*

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Veba romanından vazife çıkarmış olacak ki cuma hutbesinde kötüleri titretecek fetvasını açıkladı:

“Virüsü bulaştırmak kul hakkına girer! Çünkü mümine düşen tedbir almaktır!”

Koronayı kul hakkına bağlamak elbette hayırlı bir iş. Ama müminlerle sınırlı tutmak biraz sinir.

Keşke “kul hakkı”nı devlet hazinesini har vurup harman savurmayla ve mesela, “itibardan tasarruf olmaz!” zihniyeti ile bağlantılasa!

Ama çok zor.

Geçen yılki bir CB-KHK’si ile kendisi artık Saray’ın bir memurudur.

Erbaş, cuma hutbesinde bir müjde daha verdi:

“Umre için Suudi Arabistan’da bulunan 21 bin vatandaşın tamamı 15 Mart (bugün) itibarıyla ülkemize dönmüş olacak!”

Bu 21 bin umre hacısı ev karantinasına alınacak mı?

Bir açıklama yok. Bu 21 bin umreci “daha sevap!” diye vakit namazlarını camilerde kılmaya kalkarlarsa yandık.

*

Gerginlik dönemlerinde insanlık, çıkışı sanatta, edebiyatta, mizahta ve aşkta arıyor.

Ve umalım, korona, Gabriel Garcia Marquez’in “Kolera Günlerinde Aşk”ını sollayacak bir esin kaynağı oluşturmasın.

Albert Camus’nün Veba’sındaki “Dürüstlerin korkmasına gerek yok. Ama kötüler titresin!” sözleriyle ile bizim Diyanet Başkanı’nın “hastalığı bulaştırmak kul hakkına girer!” fetvası birbirini tamamlıyor.

Romancı duyarlılığına sahip bir Diyanet Başkanımız, “Korona Günlerinde Siyaset”in en büyük tesellisi.

Bir başka tesellimiz daha var. Melun virüsün, yerli ve milli mizahımızda yarattığı patlama:

“Koronavirüs aşı ihalesi, yıllık 1 milyon hasta garantisi ile Kolin-Limak-Cengiz- Kalyon konsorsiyumuna verildi. (@zaytungtv)”

Türkü besteleyen halk ozanları eksik değil:

“Geldi Çin’den bu bela, yayıldı tüm cihana / Bize gelmez diyorduk, aha geldi korona / Rabbim vermiş pırasa, yenir mi hiç yarasa / Zıkkım kökü yiyesin, bak çöktü hep piyasa!” (Adem Özbulak- Sivas)

*

Koronanın gençlere değil, yaşını başını almışlara tebelleş olduğu biliniyor.

Ölüm düşüncesini tetiklediği de sır değil. Zaten Veba’da da bu konu işleniyor..

Bu ölümcül salgında insanın kendini ve hayatı sorgulamaya yöneldiği anlatılıyor.

Ailenizle, sevdiklerinizle birlikte yaşamanız artık, “kul hakkı”na aldırmayan bir zındığın öksürüğüne tıksırığına bağlıdır.

Ötesi için ağzınızla kuş tutsanız faydasızdır.

Kuş zaten hayal; elinizi ağzınıza götürmek bile ölüm demektir.

*

Şerdeki hayır ile söz girdik...

Bugünün dine - din adamlarına mesafeli Avrupa seküler düzeninde de vebanın önemli etkisi olduğu biliniyor.

Ortaçağdaki büyük veba salgınında halk bütün umudunu kiliseye ve din adamlarına bağlamış, onlardan medet ummuştu.

Yıllar süren salgın ancak yüz milyon dolayında insanın ölmesiyle hız kesmişti.

Veba nice romana, öyküye konu oldu. Aralarında, bugünün “evlere kapanın” öğüdünden esinlenen yerli- milli olanlar bile var:

“Veba salgını başlayınca, bir grup kadınla erkek kent dışında bir kır evine sığındı. Salgının geçmesini beklediler. Ölümü atlatmanın yolu kentten kaçmak ise zamanı atlatmanın yolu da sohbet muhabbet.”

“On gün boyunca, (vebanın kuluçka süresi 10 gün - koronanınki 14 gün) ateşin başına oturup hikâyeler anlatmışlar. Aşktan söz edip, bol dedikodu yapıp çokça gülmüşler. Kara ölüm diye anılan vebayı da korkusunu da unutmuşlar.” (İstanbul-İstanbul Roman, Burhan Sönmez 2016)

*

Veba asırlardır, “kara ölüm” diye anılıyor.

Koronanın şimdilik göbek adı yok. Zaten adı yeterince itibarlı. Virüse, mikroskop altında çıkıntıları benzediği için Latince “kraliyet tacı” deniyor.

Çok şükür bizde taç geleneği yok.

Avrupa’da, Amerika’da kimi devlet adamlarının çevresinde dolanıp durması da bundan.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Hasetle hasretle Demirel 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları