Kılıç

Kılıç

04.08.2020 07:00
Güncellenme:
Takip Et:

Ayasofya’nın müzelikten çıkarılmasının ardından ilk cuma namazında minbere elinde kılıç ile çıkan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, ilk bayram namazında da aynı şekilde davranmış.

Anlaşılan, ikide bir Atatürk düşmanı ve Cumhuriyet karşıtı mesajlar veren Ali Erbaş, kılıcı, daha doğrusu kılıçla mesaj vermeyi çok sevmiş.

Çağımızda camide hatip kılıçla minbere çıktığında verdiği mesajın niteliğini, oluşan algının içeriğini anlamak için fazla ferasete gerek yok...

Ayasofya’da iki kez de minbere kılıçla çıkarak mesajını ileten Ali Erbaş, ne yazık ki dünyaya geç gelmiş. Çünkü artık mabetlerin, bilumum ibadet yerlerinin sahibi olmanın kılıç gücünden, fetih hakkından geçtiği günler geride kalmıştır.

Şimdi “Ne yani Fatih de fetihten sonra minbere kılıçla çıkmıştır. Nitekim yüzyılların kilisesi Ayasofya’yı fethin fatihe verdiği hakla camiye çevirdi. Sen buna karşı mısın?” dendiğini duyar gibi oluyorum. Tarihe yandaş veya karşı olmak gibi bir budalalığa düşmek söz konusu olmadığına göre, bu soruya ne “evet” ne de “hayır” denebilir.

***

Tarihi olaylar, cereyan ettikleri zamanın koşullarına ve değer ölçülerine göre değerlendirilmelidir, yoksa bizim içinde bulunduğumuz çağın değer ölçülerine göre değil.

Fatih ve Ayasofya olayı ile, Ali Erbaş’ın kılıcı olayı bu olgunun çarpıcı örneğidir.

1453 yılında Fatih, bir tek camisi bile olmayan İstanbul’u fethettiğinde, Ortodoksların bu kaç yüzyıllık muhteşem mabedini kılıcının kendine verdiği hakla cami yaptı.

İyi de yaptı, mabet böylece de korunmuş oldu, cami yapılmayıp yıkılsaydı daha mı iyi olurdu?

Fetihten sonra üç gün boyunca kent yağmalandı. Şimdi buna bakarak, Fatih’i ayıplayacak, Osmanlı’yı insan haklarına saygı göstermediği için kınayacak mıyız?

1453’te insan hakları diye bir kavram yoktu ki Fatih ve ordusu onauysunlardı...

Hatta Fatih’in, İstanbul’un yağmalanmasını hiç istemediği bilinir. Ama kılıç hakkı kavramı yüzünden, savaşan askerin yağma hakkına karşı duramayacağı için, hükümdarın istemeye istemeye yağma hakkını tanırken bunu üç günle sınırladığı ve ikinci günün akşamından itibaren de yasakladığı belirtilir.

Bugün geçerli olan insan hakları kavramıyla bakamayız fetih olayına. Fatih’i insan haklarına saygı göstermemekle, ordusunu yağma yaptığı için barbarlıkla suçlamaya kalkmak da budalalık olur.

Tarihin ayrı dönemlerinde aynı yerde veya ayrı ayrı yerlerde meydana gelen benzer olaylar birbirlerine tümüyle zıt sonuçlar doğurabilirler.

Magna Carta ile Senedi İttifak bunun tipik örneğidir.

1215 yılında İngiliz derebeylerinin Yurtsuz John’a imzalattıkları Magna Carta, kralın feodallere danışmadan yeni keyfi vergiler getiremeyeceğini, yargısız kimsenin malına el koyamayacağını veya idama mahkûm edemeyeceğini belirten ilk anayasal belge ve İngiliz demokrasisine giden yolun başlangıcı olarak kabul edilir.

Aradan altı yüzyıl geçtikten sonra Osmanlı’da âyanın 1809 da II. Mahmut’a imzalattıkları aynı içerikli belge, hiç de olumlu ve hayırlı sonuçlar vermemiş, merkezi otoriteyi çağın gerektirdiği güçten yoksun kılmıştı.

***

Kısacası, gecikmiş alaturka Magna Carta nafile bir belgeydi.

Ayasofya olayı da öyle. Fatih, fetih hakkıyla Ayasofya’yı camiye çevirmiş, çağının en güçlü kılıcıydı. Ali Erbaş’ın kılıcı ise fetih hukukunun tarihe karıştığı bir dönemde, kimseyi hiçbir şeyden koruyamayan anakronik bir nesnedir.

Çağımızda mabetler üzerinden mesajlar inançlara saygı, laiklik ve halkların kendi yazgılarını saptama ilkesi üzerinden veriliyor.

Atatürk’ün 1934 yılında Ayasofya’yı insanlığın ortak değeri olarak ilan edip müzeye çevirmiş olması ise tam çağımıza uygun, hepimizi yüceltici bir mesajdır.

Yazarın Son Yazıları

İyi insan (19 Mart 2024)

İyi insan

Devamını Oku
19.03.2024
Laiklik nedir?

Laiklik nedir?

Devamını Oku
06.03.2024
Yıldönümü

Yıldönümü

Devamını Oku
03.03.2024
Aslında biliyorlar

Aslında biliyorlar

Devamını Oku
01.03.2024
Vatan nöbeti

Vatan nöbeti

Devamını Oku
27.02.2024
Daha neler olacak?

Daha neler olacak?

Devamını Oku
25.02.2024
Ali Sirmen yazdı...

Türkiye hâlâ laik mi?

Devamını Oku
23.02.2024
Mutluluk mecburiyeti

Mutluluk mecburiyeti

Devamını Oku
20.02.2024
İşin özü

İşin özü

Devamını Oku
18.02.2024
Tehlikeli kavga

Tehlikeli kavga

Devamını Oku
13.02.2024
Kader mi?

Kader mi?

Devamını Oku
11.02.2024
Biat etmeyene hayat yok

Biat etmeyene hayat yok

Devamını Oku
09.02.2024
AKP yanıltıyor

AKP yanıltıyor

Devamını Oku
06.02.2024
Monşer

Monşer

Devamını Oku
04.02.2024
Neler olmaz ki?

Neler olmaz ki?

Devamını Oku
02.02.2024
Ne aceleniz var?

Ne aceleniz var?

Devamını Oku
30.01.2024
Bir ittifak nasıl kurulur?

Bir ittifak nasıl kurulur?

Devamını Oku
28.01.2024
Lütfedilen bir yaşam

Lütfedilen bir yaşam

Devamını Oku
27.01.2024
Ali Sirmen yazdı...

CHP-İsveç-NATO

Devamını Oku
26.01.2024
İyi insan (24 Ocak 2024)

İyi insan

Devamını Oku
24.01.2024
İflas budur işte

İflas budur işte

Devamını Oku
23.01.2024
Sam amcamız bizi attaya götürüyor

Sam amcamız bizi attaya götürüyor

Devamını Oku
21.01.2024
Sokak ve siyaset

Sokak ve siyaset

Devamını Oku
19.01.2024
Nasıl olacak?

Nasıl olacak?

Devamını Oku
16.01.2024
Zor günler

Zor günler

Devamını Oku
14.01.2024
Ali Sirmen yazdı

Türkiye’nin ekseni

Devamını Oku
12.01.2024
Yeni yerel yönetim

Yeni yerel yönetim

Devamını Oku
09.01.2024
Bir Kuvvacı dost

Bir Kuvvacı d

Devamını Oku
07.01.2024
Büyük çıkmaz

Büyük çıkmaz

Devamını Oku
06.01.2024
Din devleti

Din devleti

Devamını Oku
05.01.2024
Belliydi

Belliydi

Devamını Oku
02.01.2024
Aynı anıyı paylaşmak

Aynı anıyı paylaşmak

Devamını Oku
31.12.2023
Aynı vatanı paylaşmak

Aynı vatanı paylaşmak

Devamını Oku
29.12.2023
Durum

Durum

Devamını Oku
26.12.2023
‘Dostum Mozart’

‘Dostum Mozart’

Devamını Oku
24.12.2023
‘Anayasal kabahat!’

‘Anayasal kabahat!’

Devamını Oku
22.12.2023
Seçmenin tepkisi

Seçmenin tepkisi

Devamını Oku
19.12.2023
Bir garip patron

Bir garip patron

Devamını Oku
17.12.2023
Ali Sirmen yazdı...

‘Allah’ın gazabı’

Devamını Oku
15.12.2023
Hamas ve Kuvvacılar

Hamas ve Kuvvacılar

Devamını Oku
12.12.2023