Mayısın günleri

28 Mayıs 2016 Cumartesi

Mayıs ayı yakın geçmişimizin, önemli tarihleriyle doludur. Onların simgeleri oldukları olayları dikkatle irdelersek, toplumsal yaşamımız hakkında fikir edinebiliriz.
Mayısın tarihimizdeki ilk önemli günü 1919 yılının 19 Mayıs’ıdır.
19 Mayıs 1919’un neyin simgesi olduğuna, onu unutturmak isteyenlerin gerçekte neye karşı olduklarını geçen gün burada anlatmaya çalıştığım için tekrar aynı konuya dönecek değilim. Yalnızca, uluslaşma ve dolayısıyla laikleşme sürecinin önemli dönemeci olduğunu anımsatmakla yetineceğim.
19 Mayıs 1919 yerellikten ulusallığa dönüşme dönemecinin köşe başı olduğu hareketi tarih içinde eşsiz kılan özelliklerinden biri de, ulus bilinciyle bağımsızlaşma eyleminin birbirine koşut gelişen sürecin, demokrasi zemininde yeşermiş olmasıdır. Bülent Tanör, “Kurtuluş-Kuruluş” adlı eserinde olayı “savaş demokrasisi” olarak niteler, normalde otoritarizmi ateşleyen savaşın bu kez hangi etkenlerle demokrasiyi doğurduğunu irdeler.

***

14 Mayıs 1950, savaş demokrasisi içinde boy atan hareketin Cumhuriyet’in ilanının üzerinden daha tam olarak 27 yıl bile geçmeden, herhangi bir toplumsal sarsıntıya yol açmadan, tek parti uygulamasından çok partililiğe geçişin, yani demokrasiye doğru yönelişin tarihidir.
Ancak, salt çok parti arasından iktidara gelecek olanı seçimle saptamak demokrasinin yeterli koşulu olarak görülmesi yanlıştır. Günümüzde herkes bilmektedir ki, seçim demokrasinin zorunlu koşuludur, fakat yeterli koşulu değildir. Geçmişte olduğu gibi, günümüzde de iktidarın başlangıçta seçimle belirlendiği, ama demokrasinin temel ilkeler ve kurumlarının çiğnendiği, adı demokrasi olup da özü otoriterden başlayıp totalitere kadar uzanan nitelikte rejimler mevcuttur.
Tabanında toprak reformuna karşı “dörtlü takrir” bulunan feodal kökenli DP hareketi de, maalesef büyük umutlarla başlayıp tedrici olarak demokrasiden uzaklaşarak, kuvvetler ayrılığı ilkesini hiçe sayıp, temel hak ve özgürlükleri çiğneyen bir yapıya bürünmüştü.
14 Mayıs 1950’de başlayan, demokrasi denemesi 10 yıl 13 gün sonra, 27 Mayıs darbesi ile sona ermiştir.
Mayıs ayının üçüncü önemli tarihi olan 27 Mayıs darbeler döneminin veya başka deyişle askeri vesayet devrinin başlangıcıdır.

***

Bu niteliği tartışma götürmeyen 27 Mayıs hakkında hemen herkesin temennisi sanırım aynıdır:
- Keşke 27 Mayıs olmasaydı.
Yalnız bu temenni tek başına bir anlam ifade etmez. Yani Türkiye 27 Mayıs’ı yaşamasaydı, 26 Mayıs 1960 koşulları kesintiye uğramadan sürseydi de yine demokrasi olmayacaktı.
27 Mayıs darbeydi ama demokrasiye karşı darbe olduğu söylenmezdi. Çünkü DP milletvekilleri arasından saptanmış kişilere yargı yetkisini veren “Tahkikat Encümeni” ve diğer anti - demokratik uygulamalarla demokrasi daha darbe gelmeden rafa kalkmıştı bile.
Bu durumda sivil vesayetin yerine askeri vesayeti getiren 27 Mayıs olmasaydı, demek tek başına anlam taşımıyor, doğrusu “27 Mayıs’a yol açan koşullar keşke olmasaydı” demek olmalı.
Demokrasimizin yalnızca askeri vesayetin tasallutunda olduğunu sanmak, onun önündeki en büyük engeldir.
Son olarak, 2016 yılında, mayısın simgesel günlerine, bir de 22 Mayıs katıldı.
22 Mayıs 2016, Cumhurbaşkanı “Reis”in mesajının bütün delegelerce “esas duruş”ta dinlendiği son AKP Kongresi’nin tarihidir. O gün, esas duruşun salt askere özgü olmadığı iyice anlaşılmıştır.
Değerli gazeteci yazar Kadri Gürsel 22 Mayıs Kongresi izlenimini şöyle özetlemişti:
“AKP’nin vücut dili, Nazizmin ruhu”
“Reis sistemi”nin başlangıcı olarak kabul edebileceğimiz 22 Mayıs, bize kimi zaman sivil vesayetin askeri vesayetten de beter olabileceğini gösteriyor.
Hemen yeise kapılmanın da gereği yok. Daha önümüzde Allah’ın mayısı çok, kim bilir belki gelecekte, 19 Mayıs 1919’da başlayan öykünün 22 Mayıs 2016’da sonlanmadığını gösteren bir mayıs günü de yaşanır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları