Aydın Engin

Acemi Nalbantlar ve Eşekleri

19 Kasım 2014 Çarşamba

  Lafı ilk duyduğum günü “dün” gibi hatırlıyorum. Hem de bütün ayrıntısıyla...
Ramazan Bayramı’na üç gün kalmıştı. Besim Amca, yanaşmasının küçük oğlunu elinden tutup Terzi Sadık’a (babamdır) getirdi: “Sadık, şu küçük oğlana bayramlık bir urba dikiver” dedi.
Terzi Sadık suratını buruşturdu:
- Bayrama üç gün var Besim. Çok sıkışığım. Dikişi kolay, kalfalar diker. Ama biçmeye vaktim yok...
Besim Amca ısrar etti. Kalfalardan Tevfik Abiyi gösterdi, “Tevfik biçiversin Sadık. Oluruna bak sen” dedi. Terzi Sadık’ın “Ama Tevfik makasta daha acemi” itirazını da göğüsledi:
- Boş ver. Acemi nalbant Rum eşeğinde öğrenir!..
Lafı ilk kez duyuyordum. Babama ne demek olduğunu sordum. “İşte öyle bir laf” diye geçiştirdi. Çocuk kafamla yanıta kanmadım. Akşam evde bir daha sordum. Babam yine geçiştirdi ama olup biteni öğrenen annem, güzelim mavi gözlerini kocaman kocaman açıp homurdandı, “Bak sen şu Besim’e” dedi, “Besim’in urbasını bırak Tevfik biçsin, o küçük oğlanın kumaşını sen biç...”
Kimin “urbasını” kim biçti hatırlamıyorum ama “nal”ın eşeğin ayağını acıtacak kadar acemice çakılacağını çocuk kafamla bulup çıkardım. Bir de o Ege kasabası Ödemiş’te “nal”a layık görülenin “Türk” değil, “Rum” eşeği olduğunu...
O lafı o günden sonra çok duydum. Hatta biraz fazla çok duydum.
Daha da önemlisi: O lafı Türkiye’nin her köşesinde “farklı” duydum.
Daha lise öğrencisiyken, lise takımıyla Antalya’ya maça gittik. Topumuz hem patlaktı, hem delik. Yamatmak üzere bir kundura tamircisine götürdük. Usta “Hiç yapmadım ama, getirin bir bakayım” dedi. Sonra da ekledi:
- Acemi nalbant Giritli eşeğinde öğrenir!..
Üniversite için İstanbul’a geldim. Öğrenci yurdunda aynı odayı paylaştığım Güvenç, bizim odaya izinsiz elektrik kablosu çekti, ucuna da bir priz taktı. Güvenç Muğlalıydı. Hani Sevr Anlaşması uyarınca paylaşılan Anadolu’da İtalyanların payına düşen bölgeden.
Güvenç’in çektiği kabloya da, prize de baktım, dudak büktüm: - Oldu ama biraz uydurma oldu, dedim. Omuz silkti: Annesinden duyduğu bir deyimle cevapladı:
- Boş veeer. Acemi nalbant İtalyan eşeğinde öğrenir!..
Yedek subay öğretmen olup Erzincan’a gittim. Erzincan’la Bayburt arasındaki dağlık yörede, “Ermeni metrukesi”ne zorla iskân edilmiş Dersim’in isyancı Kürt köylüleri, Türk köyleri ile kuşatılmış yaşıyorlardı. Benim Türk köylülerden sık sık duydum:
- Acemi nalbant Kürt eşeğinde öğrenir!..
Trakya’daki bir seçim gezisinde, rahmetli Örsan Öymen’le kaçamak yaptık. Istranca dağlarında gezdik. Bir köyde “o” lafı yine duydum:
- Acemi nalbant Bulgar eşeğinde öğrenir...
Kendim duymadım. Kadim arkadaşım heykeltıraş Mehmet Aksoy’dan dinledim. Meğer Antakya taraflarında acemi nalbantlar ilk eğitimlerini “Arap eşekleri”yle yaparlarmış:
- Acemi nalbant Arap eşeğinde öğrenir!..
Sadece “Ermeni eşekleri” kalmıştı. O eksiğimi, Cem Boyner’in siyaseti denediği günlerdeki bir gezide tamamladım. Kars’ın Digor ilçesinde kendilerine “acemi” kaymakam gönderildiğinden yakınan köylüler şikâyetlerini noktaladılar:
- Acemi nalbant Ermeni eşeğinde öğrenir!..
Şimdi iki merakım kaldı.
Birincisi: Acaba bu ülkenin bir yerlerinde, ya da komşu ülkelerden birinde “Acemi nalbant Türk eşeğinde öğrenir” deniyor mu?
İkincisi: Acaba Kürtlerin, Rumların, Bulgarların, İtalyanların, Arapların, Giritlilerin, Ermenilerin “acemi nalbantları” mesleklerini kimin eşeğinde öğreniyorlar:
İçinizde soruların yanıtını bilen biri varsa bana haber etsin.

***

Halklar arasındaki itiş kakışın, örtük ya da açık düşmanlıkların kökleri mera paylaşımına, tarla sınırı anlaşmazlıklarına, dere suyunun bölüşümüne, alışverişte kazık atma ya da kazık yemelere, devlet katında kayrılmaya, kimilerinin “eşitler arasında daha eşit”, kimilerinin de “eşitler arasında daha az eşit” sayılmasına dayansa gerek.
Bundan daha derin bir çözümleme (=analiz) elbette mümkün ama benim haddimi de, çapımı da, bilgimi de aşar. “Acemi nalbant”ın hiç değişmediği ama eşek sahiplerinin yerine, yöresine göre Kürt, Rum, Bulgar, İtalyan, Arap, Giritli, Ermeni olduğu bu halk deyişinin daha derinlemesine çözümlemesini (=analizini) sosyologlara, sosyal psikologlara filan bırakalım.
Nallanacak eşeklerin artık ve gitgide ancak hayvanat bahçesinde görülebilen canlı türlerine dönüştükleri, “acemisi” bir yana usta nalbantların bile soyunun tükenmekte olduğu çağa ulaştık.
Çocuklarımız belki “eşek” denen o sevimli yaratığı tanıyorlar ama nalbantlık diye bir meslek olduğunu ya hiç duymadılar, duydularsa bile hiç nalbant görmediler...
İnsanlık “nalbant”ı da, “nal”ı da aştı, aşıyor.
Politika esnafının ha bire kaşıyarak canlı tutmaya çabaladıkları halklar arası düşmanlıkların da “nal”ların ve “nalbantlar”ın yanına yollanacağı günler niye uzak olsun?
Bu Tırmık da işte böyle umutlu bir yazı olsun...

***

Not: Cumhuriyet, 23 Kasım’da Tunceli’ye gidip özür filan dileyeceği, sonra da Alevi açılımı yapacağı söylenen Başbakan Davutoğlu’ndan önce elini tez tuttu. Birkaç gün sonra çalıştaylarla, açılımlarla tavlanmaya çalışılan Alevi yurttaşlarımızla ilgili bir diziye başlıyor. Yazar tayfasından bazılarını da Anadolu’ya salıyor, ki Alevilerin ne dediğini ondan bundan değil Alevilerin ağzından aktaralım…
Benim payıma Karadeniz kıyısı düştü. Meslek gereği o kıyılarda epey dolaşmış; ama bugüne kadar oralarda Alevi yurttaşlarımızın yaşadığı köyler, beldeler olduğunu öğrenmemiş benim…
Gidip görecek, buluşup konuşacağım.
Ve elbette bir punduna getirip onların acemi naltbantlarının kimlerin eşeğinde meslek eğitimi aldıklarını da soracağım.
Dönüşte size de anlatırım.
Söz…    



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

25 ay 13 gün sonra 16 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları