Ayşe Emel Mesci

Bilkent ve antik tiyatro

09 Aralık 2019 Pazartesi

Dik bir yokuşu tırmanıyoruz. Saat sabahın 9’u. Batı Anadolu’daki en iyi korunmuş antik tiyatrolardan biri olan Priene Tiyatrosu’nun yaslandığı tepeye çıkıyoruz. Doğayla son derece uyumlu bu Helenistik tiyatro beş bin seyirci kapasiteli.

Anadolu uygarlığının en önemli köşe taşlarından biri, Batı Anadolu’ya serpiştirilmiş antik kentlerdir. Kent yaşamında tiyatronun yeri konusunda bu bölgede varılan aşama gerçekten etkileyici. Düşünsenize, en kalabalık döneminde nüfusunun 250 bini bulduğu tahmin edilen Efes’in ünlü antik tiyatrosu 25 bin kişilik. Elbette antik tiyatronun bir ritüel özelliği, dolayısıyla kutsallık işlevi de var. Ama zaman içinde öne çıkan, kutsal alan ile oyun alanının kesiştiği gri bölgede şekillenen tiyatro sanatı oluyor ve bu sanat çağının en önemli iletişim aracı haline geliyor. Hem içinde büyüdüğü uygarlığı yansıtıyor, hem de her önemli iletişim aracı gibi o uygarlığı şekillendiriyor. 

Priene sahnesinde

Sonunda sahneye varıyoruz. Öğrenciler bir süredir hazırlandıkları gösterilerini sunacaklar. Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü Başkanı Jason Hale’in ve bölümde Antik Yunan tiyatrosu tarihi derslerini veren Hande Vural Johnson’ın organize ettikleri gezi kapsamında, hem bazı Antik Yunan kentlerini (Priene, Milet, Didim, Efes) rehber eşliğinde dolaşıyor, görerek bilgileniyoruz, hem de öğrenciler (ve hepimiz) antik tiyatroların atmosferini soluyoruz.

Bu gezide Bilkent Tiyatro Bölümü ikinci sınıf öğrencilerinin yanı sıra, iki üniversite arasında iki yıldır süren alışveriş programı kapsamında, Texas Tech Üniversitesi Tiyatro ve Dans Okulu’ndan beş yüksek lisans ve doktora öğrencisi de yer alıyor. 

Öğrenciler önce sahnede Sophokles’in “Antigone”sinden bazı bölümleri, Polonyalı mask ve kukla hocası Arkadiusz Klucznik’in masklarıyla sunuyorlar. Antik Yunan tiyatrosunda mask kullanıldığı biliniyor, ama Klucznik’in büyük silindir biçimli ve kapalı maskları farklı bir efekte sahip. Önce Amerikalı öğrenciler, sonra da Türk öğrenciler iki ayrı grup halinde tekstlerini söylüyorlar.

Ardından, sevgili Metin And Hoca’dan esinlenerek “Ritüelden Drama” adını koyduğum bizim çalışmaya geçiyoruz. Persephone mitosunu esas alan bir ritüel denemesi bu. Ölüm ile yaşam, kış ile yaz, eski ile yeni çatışmalarını, döngüsel zaman algısını, yeraltı ile yerüstünü birbirine bağlayan, bunların hepsini de bir yandan doğa diğer yandan tarım ile ilişkilendiren bir anlayışı deneyimlemeye çalışıyoruz. Persephone’nin altı ayını yeraltında, altı ayını da yeryüzünde geçirmesini anlatan bu mitos, çok modern göndermelere de açık. Karanlık-aydınlık çatışması (agon), toplumsal düzeyde olduğu kadar, bireysel düzeyde de değerlendirilebilir.

Metin And’ın katkısı

Şöyle bir itiraz yapılabilir: O dönemin ritüelleri hakkında bir bilgimiz yok. Çalışmayı tesadüfen izleyen 9 Eylül Üniversitesi’nden bir grup arkeoloji öğrencisi de böyle öğrendiklerini, ama bu ritüel çalışmasının kafalarında yeni bir ufuk açtığını söylediler. Somut bilgi olmadığı doğru kuşkusuz ama Metin Hoca tarafından dile getirilen şu avantajı da unutmamak gerekiyor: “Türkler Anadolu’ya geldiklerinde oradaki… daha kalabalık halka karıştı, kendi getirdiklerini onlarda bulduklarına kattı …Uygarlıkların sürekliliği damarlardaki kanda değil fakat davranışlarda beliriyor. Kuşaktan kuşağa yaşam ve ölüm karşısında aynı davranışlar, aynı törenler el değiştiriyor.”

Çalışmanın sonuna eklediğimiz Anadolu’dan “Cemal Cemalcik” seyirliği de bu sürekliliği vurguluyor. 

Öğrencilerimin gerçek bir ritüel atmosferi oluşturmayı başardıkları çalışma bitince arkama bir döndüm, Priene antik tiyatrosunun basamaklarında en az yirmi, yirmi beş seyirci toplanmıştı. “Tiyatro şenlendi” dedim kendi kendime. Keşke o tiyatrolara biraz daha sahip çıkılsa, böyle kaderlerine terk edilmeseler, Milet’te gördüğümüz gibi piknik tüpleriyle yemek pişirmek gibi manzaralarla veya saçma sapan konserlerle değil, o antik tiyatroların tarih ve coğrafyamızdaki yerine uygun görüntülerle karşılaşılsa…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları