Ayşe Emel Mesci

Sadece Diktatör

29 Ocak 2018 Pazartesi

Charlie Chaplin “Büyük Diktatör” filmini yaptığında yıl 1940’tı. Senaryosunu, müziğini yazdığı filmin hem yapımcısı hem de yönetmeniydi. Üstelik filmde hem Adenoid Hynkel’i (yani Hitler’i) hem de ona ikizi gibi benzeyen Yahudi berberi oynamıştı. O sırada ABD henüz savaşa girmemişti; filmin zamanlaması çok doğruydu, Chaplin’in en çok seyredilen yapımlarından biri olmuştu. Ama Chaplin 1964’te kaleme aldığı “Otobiyografi”sinde, “Eğer o zaman toplama kamplarında yaşanan dehşetin boyutları hakkında bir fikrim olsaydı, böyle bir komedi filmi çekmezdim” diyecekti.

Diktatörler ve mizah
Hitler’i oldukça öfkelendirdiği rivayet edilen filmin en unutulmaz sahnelerinden biri, “Diktatör”ün Dünya ile bir balon gibi oynadığı sahne, en unutulmaz repliklerden biri de kaçabilmek için “Hynkel” kılığına giren Berber’in atmak zorunda kaldığı nutuktaki şu cümlesidir: “Diktatörler kendilerini özgürleştirir, halkı köleleştirirler!”
Evet, modern zamanlardaki anlamı etimolojik kökeninin dayandığı Roma İmparatorluğu’ndaki kullanımından çok uzaklaşan “Diktatör” tipinin ayırt edici özelliği, Chaplin’in de ifade ettiği bu özgürlük isteğidir, tabii sadece kendisi için… Yasalardan, hatta anayasadan, mahkemelerden, denetleyici tüm kurum ve kurallardan, dolayısıyla kuvvetler ayrılığından, etkili bir parlamentodan vb kurtulmak, özgür olmak ister. Ama aynı kurumları, özellikle de adli makamları, yine Chaplin’in çok doğru bir öngörüyle ifade ettiği gibi, “halkı köleleştirmek” için kullanmaktan hiç çekinmez. Modern diktatörlerin bu deva bulmaz çelişkisi, mizah için bulunmaz bir malzemedir ve zaten bu nedenle diktatörler filmden, tiyatrodan karikatüre varıncaya dek mizah ve hiciv sanatından hiç hoşlanmazlar.

Yasaklama kampanyası
Onur Orhan’ın yazdığı, Caner Erdem’in yönettiği, Barış Atay’ın da tek başına oynadığı “Sadece Diktatör”, bildiğim kadarıyla 2015-2016 sezonundan beri sahnelerde. Ama her ne hikmetse, 2017-2018 sezonundan itibaren, yani prömiyerinden iki sene sonra bir yasaklama kampanyası başladı. Anadolu’da nereye turneye gitse valiler, kaymakamlar tarafından yasaklanan oyunun 19 Ocak’ta Kadıköy’de sahnelenmesi de, Emek Tiyatrosu’nun açıklamasına göre, polis marifetiyle engellendi. Tutanakta, “Sadece Diktatör’ün ‘kamu düzen ve güvenliği’ni olumsuz etkileyeceği, emniyet ve kamu esenliğini tehlikeye düşürebileceği, toplumsal huzur ve güven ortamını bozabileceği” gerekçesiyle, Kadıköy’de tüm açık ve kapalı alanlarda yasaklandığı belirtiliyordu. En son haberlere göre, dün de (27 Ocak) Kocaeli’ndeki gösteri kaymakamlık tarafından “toplumsal infiale neden olabileceği” gerekçesiyle engellendi.
Bütün bu yasaklama kararlarının ortak bir noktası var: Hepsi OHAL, yani Olağanüstü Hal Kanunu’na dayandırılıyor. Bu durum biraz yukarıda sorduğum, 2015- 2016 sezonunda prömiyer yapmış bir oyuna neden iki yıl sonra böyle bir idari yasaklama kampanyası başlatıldığı sorusuna da açıklık getiriyor: Çünkü aradan OHAL geçti…
Demek ki bu memlekette OHAL bir zamanlar epeyce örnek gösterilen Fransa’dan farklı anlaşılıyor, farklı uygulanıyor, farklı kullanılıyor. Hani devlet büyüklerimiz sık sık, “Fransa’da da OHAL var, bizde olunca mı sorun çıkıyor” diye soruyorlardı ya, ondan dolayı hatırlatma gereği duydum: Ben Fransa’da hiçbir tiyatro eserinin OHAL kanununa dayanılarak yasaklandığını duymadım, duyan var mı? Bu yasaklamalara karar verenler, uygulayanlar, durumdan vazife çıkaranlar, acaba gerçekten bunun yararına inanıyorlar mı?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları