Ayşe Emel Mesci

Tarihe değmekten korkmayanlar

19 Eylül 2016 Pazartesi

Yıl 1982’ydi. “Duvar” filminin çekimlerinin yapıldığı manastırda, Yılmaz Güney’in odasındaydık. Yılmaz Güney, Tuncel Kurtiz ve ben. Yılmaz Ağabey yer yatağının üzerine oturmuş, Türkiye’de “Yol” filmi çekilirken yaşananları, o yaşananların kendisinde bıraktığı izleri anlatıyordu. Bir ara durdu, “Ben o ekipte Tarık’ı unutamam” dedi. “Her hafta İmralı’ya geldi, benimle plan plan rolünü konuştu, ne istediğimi anlamaya çalıştı, hep geldi, hep geldi...”
Benim izleyebildiğim kadarıyla Tarık Akan’ın çizdiği hayat güzergâhının rotasını çok güzel özetleyen bir saptama bu: “Hep geldi...”

Kilometre taşları
Tarık Akan’ın sanatsal ve toplumsal yolunda bilebildiğim önemli kilometre taşları var: Vasıf Öngören, Yılmaz Güney, Zeki Ökten, İlhan Selçuk...
Türkiye’ye yeni döndüğümde Taksim Sanat Evi’nde karşılaşmıştık. Acun Günay ile tanıştırırken beni “Emel o da balerin” demişti, sıcacık gülümsemesiyle. Çiçek Arif’te de otururdu Tarık, değişmez bir masaları, o masanın da değişmez isimleri vardı: Kemal Sunal, Zeki Ökten, Rutkay Aziz...
Çizdiği yolda ödün vermeden yürüyen, memleketin derdini dert edinen, kazandığı haklı şöhreti toplumda özel statü elde etmek için değil haksızlıklara karşı çıkmak için kullanan bir güzel insandı Tarık Akan.
İlhan Selçuk’un çok sevdiğim bir sözü vardır, “İnsan hayatta kendi heykelini yontar” derdi sık sık. Bugün ardından yazılanları okuyorum da güzel bir heykel yontmuş Tarık Akan, iz bırakmış, tarihe değmiş o vakur, mütevazı, direngen kimliğiyle. “Hep gelmiş”, her yere gelmiş, Aziz Nesin Vakfı’ndan Nâzım Hikmet Vakfı’na, Silivri kapılarına... Hep olmuş.

Birer birer gidiyorlar...
Tarihe değenler kuşağı gidiyor birer birer, ne acı... Bu sistemin tüketim kalıplarına kanmak yerine farklı bir yol çizenler, direnenler, farklı bir memleket mümkün diyenler, karanlıkta bir ışık yakmak isteyenler... Birer birer gidiyorlar.
Tarık Akan’ı en son bir uçak yolculuğunda görmüştüm. Hacı Bektaş’a, İlhan Selçuk’u uğurlamaya gidiyorduk, yanımızda Ataol Behramoğlu da vardı.
Karanlığı içselleştiriyoruz giderek, karamsarlık sarıyor içimizi, bir mucize bekler hale geliyoruz, satırlara yansıyor bu ruh hali.
Mustafa Kemal 6 Mart 1922’de Meclis’te yaptığı konuşmada şöyle demiş: “Güçsüz ve korkak insanlar, herhangi bir felaket karşısında, milletin de uyuşukluğa düşmesine ve çekingen bir duruma gelmesine yol açarlar.
Derler ki, biz adam değiliz, olamayız.” Tarık Akan günümüzde bu ruh halinin panzehiri olan, tarihe değmekten korkmayan, aman yanar diye elini geri çekmeyenlerden biriydi. Azaldıkça azalıyor sayıları... Kalanların değerini yaşarken bilmek gerekiyor.
Türk sinemasının en güzel gülen iki büyük aktöründen birini uğurluyoruz bugün, eksilme duygusuyla, azalma duygusuyla; ama ödünsüz, muhalif, kararlı, insan kimliğine saygıyla, sevgiyle, hayranlıkla...
Biliyorum ki Tarık da diğer en güzel gülen aktörü de yaz derdi: Unutulmuşluğa mahkûm edilmek istendiği kendi köşesinde o da vakur, sessiz, onurlu... Bir büyük oyuncu, yazan, düşünen bir sanatçı, Fikret Hakan...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Buzdağının altı 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları