Ayşe Yıldırım

Türkiye, dünyanın mantığını zorluyor

17 Kasım 2016 Perşembe

“Türkiye’de ne yazarsanız hapse girersiniz” diye soruyor. “Bir şey yazmanıza gerek yok” diyorum, “eğer hapse girmenizi istiyorlarsa girersiniz.”

Tutuklanan yazar ve yöneticilerimizin ne yazdığını, hangi başlıklar nedeniyle suçlandığımızı soruyor bu kez. Anlatmaya çalışıyorum. Aklı almıyor. “Burası Türkiye” demek istemiyorum. Hukukun üstünlüğünün yerle yeksan olduğunu, yargı bağımsızlığının ortadan kalktığını anlatmayı deniyorum. Aklı almıyor...

Son iki haftadır dünyanın pek çok ülkesinden pek çok saygın gazetenin yazarına, muhabirine içinden geçtiğimiz süreci anlatmaya çalışıyoruz. Onlar soruyor, biz yanıtlıyoruz. Akılları almıyor.

O zaman anlıyorum ki dünyanın mantığıyla oynuyoruz. Yaşadığımız mantıksızlıkları bir mantık çerçevesinde nasıl anlatalım ki...

Her bir soruyu yanıtlamak için önce bir arka planı anlatmak gerekiyor. İlişkilerin ve yaşananların birbirine bağlı bir yumak olduğunu izah etmek gerekiyor. Hele de Ortadoğu dışında Avrupa ya da Amerika’dan gelen gazeteciler için bunu anlamak çok zor. Ortadoğu’dan gelen muhabirler ise komplike olayları daha çabuk anlıyorlar, çünkü onlar için de olağan.

Gazeteciliğin tanımının değiştiğinden başlayıp bizim neden susturulmak istendiğimize gelinceye kadar Türkiye’nin bir panoramasını çıkarmak gerekiyor.

Oysa onlar soruyor:

Kadri Gürsel’e yöneltilen somut suçlama ne?”

“Subliminal mesaj vermiş” diyoruz.

“İyi de somut suçlama ne” diye ısrarla soruyorlar.

Aydın Engin’e yöneltilen somut suçlama ne peki?”

Dosyada yer alan “Cadı avı başladı” manşetine takılıyorlar bu kez. Oradaki “somut” suçlamayı soruyorlar.

Haydi gelin de anlatın, olmayan bir şeyi izah edin. “Bana mantıksızlığın resmini çizebilir misin Abidin” diyesiniz geliyor...

Anladıkça şaşırıyorlar, şaşkınlıkları ufak çaplı şoka dönüşüyor.

Elbette bunun bir adım sonrası da var Türkiye’de olup bitenleri anlamaya çalışan gazeteciler için.

Hem Ortadoğu’yu hem de Türkiye’yi çok iyi bilen bir Avrupalı gazeteci gelmişti bir keresinde. Bölgeye ilişkin uzmanlığı anlaşılsın diye yazıyorum, Türkiye’deki gelişmeleri izlerken bir hafta sonu Arap ülkelerinden birindeki bir toplantıya gidip geri dönmüştü.

Sorularını yanıtlarken ne kadar karmaşık ve bir yabancı için çok güç olayları anlattığımı fark edip “Bilmiyorum anlatabildim mi” diye sordum. Güldü, “Türkiye’yi ben iyi biliyorum, o yüzden anlıyorum da” dedi, “Sizi dinlerken tek düşündüğüm, bunu okurlara nasıl anlatacağım.”

Özellikle gelişmiş demokrasilerde gazetecilik yapan Avrupalıların anlamakta, hatta anlayanın da anlatmakta çok zorlanacağı süreçler yaşıyoruz.

Oysa bu ülkede çok değil daha dört beş yıl önce yazılmamış kitap bile suç delili sayıldı, bombaya benzetildi. Sadece yazdıklarından değil yazmadıklarından, söylemediklerinden bile suçlanabileceğin bir döneme girdik. Tıpkı tutuklu olan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ile cezaevinde görüşen HDP İstanbul il yöneticisi ve avukat Levent Pişkin örneğinde olduğu gibi. Yandaş basın tarafından Demirtaş’la yaptığı görüşmenin notlarını Avrupa ve Almanya’da propaganda malzemesi olarak kullanılması için bir Alman dergisine vereceği iddia edilen Pişkin, sabah 05.00’te evi basılarak gözaltına alınmıştı.

Bu durumda bize de diyecek tek söz kalıyor. Eğer yapabiliyorsanız aklınıza, mantığınıza sahip çıkın. Çünkü zaten dünyanın mantığıyla oynuyoruz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Son bir soru ve veda 13 Eylül 2018
Siyasal yangın 30 Ağustos 2018

Günün Köşe Yazıları