Barış Doster

Kıbrıs’ta kim kazandı? Kim kaybetti?

01 Mayıs 2021 Cumartesi

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Cenevre’de düzenlenen gayri resmi Kıbrıs görüşmelerinde, resmi müzakerelere geçmeye yeterli zemin oluşmadığını, ancak BM’nin önümüzdeki aylarda yeniden girişimde bulunacağını söyledi. Şaşırdık mı? Hayır. Bundan sonra neler yapılması gerektiğini tartışalım biz.  

Cenevre’deki görüşmelerde, Kıbrıs’ta neyin olmayacağı bir kez daha görüldü. Müzakerelerde, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın sunduğu 6 maddelik çözüm önerisinde egemenlik ve eşitlik vurgusu yapması önemli, olumlu, onurluydu. Kıbrıs’ın tamamının, hemen, tek başına sahibi olmak isteyen Rumlar, her zaman olduğu gibi, bu önerileri reddettiler. Adada eşit, adil, kalıcı, sağlıklı, sürdürülebilir bir düzen istemediklerini bir kez daha ortaya koydular.   

İktidarın Kıbrıs karnesi kırıklarla dolu. Annan Planı’na büyük destek vermişti. KKTC’nin kurucu cumhurbaşkanı, milli kahraman Rauf Denktaş’ı kamuoyu önünde azarlamış, devre dışı bırakmıştı. “Çözümün önündeki adam”, “Gitsin kendi meclisinde konuşsun”, “Söyleyin ona danışmanlarını gözden geçirsin” sözleriyle küçük düşürmek istemişti. “Kıbrıs’ta herkesten bir adım önde olacağız” demişti. İktidara “yetmez ama evet” takımı, “özürdiliyoruz.com” ekibi, KKTC’deki “yes be annem” çevresi, liberaller, sol liberaller, sözde sosyalistler, Türkiye ve KKTC’deki tarikat ve cemaatler de büyük destek vermişti. Sonuç ortada. Denktaş’ın ne kadar haklı olduğu görüldü.   

BUNDAN SONRA YAPILMASI GEREKENLER 

Türkiye ve KKTC dünyaya, adada iki farklı, iki ayrı, iki eşit, iki egemen, iki bağımsız devlet olduğunu anlatmalı. Değil federasyon ve konfederasyonların, emperyalizmin saldırılarıyla ulus devletlerin bile parçalandığı bir dünyada ve dönemde, Kıbrıs’taki iki halkı aynı çatı altında birlikte yaşamaya zorlamanın, anlamsız olduğu vurgulanmalı. Adada, iki bağımsız, egemen ve eşit devlet olursa, ancak o zaman, iki devlet arasında sağlıklı bir iletişim ve işbirliğinin mümkün olabileceğinin altı çizilmeli.  Kıbrıs Türklerine yıllardır uygulanan haksız, hukuksuz, adaletsiz yaptırımların, ambargoların sona ermesi için çalışılmalı. Bu yönde girişimlere öncelik tanınmalı.  

Bir zamanlar Türkiye’deki iktidarın desteğini alan KKTC’nin önceki cumhurbaşkanları Mehmet Ali Talat ve Mustafa Akıncı’nın, ödün verme konusunda ne kadar istekli olduğunu, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin tezlerine ne kadar sıcak baktıklarını biliyoruz. Bu çizginin iflas ettiği, KKTC’de ve Türkiye’de halen yeterince anlaşılmadı. ABD ve AB’nin de desteklediği bu çizgi, vaat edildiği gibi, Türkiye’nin AB üyeliğinin önünü açmadı. Açamazdı da. Türkiye ve KKTC’ye çok zaman ve zemin kaybettirdi.   

Kıbrıs meselesi sadece, Türkiye ve Yunanistan arasında Atina kaynaklı anlaşmazlıklar kapsamında değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz’deki gelişmeler ve enerji rekabetiyle birlikte ele alınmalı. Bu kapsamda Türkiye; bölge ülkelerinin, Türk dünyasının, İslam âleminin, Avrasya güçlerinin desteğini almak için çaba göstermeli. Ayrıca, diğer özellikleri yanında, adadaki üç garantör devletten biri de olan İngiltere’de, Türkiye ve KKTC diplomasi ve kamu diplomasisi atağı başlatmalı. 

Sözün özü, Türkiye ve KKTC, daha özgüvenli, milli ve başı dik bir tavır almalı. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları