Bedri Baykam
Bedri Baykam bedri.baykam@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

İş Bankası hisseleri sevdasının kökeni!

18 Ekim 2018 Perşembe

Sayısız sebeple kabul edilemez. Ana hedef, sanılandan çok daha üst bir noktaya saldırıdır. Ana konu, Atatürk’ün manevi şahsiyetine yönelerek onun mirasının, arkasında bıraktığı -resmi değeri olan vasiyet de dahil olmak üzere- her emanetin artık bir dokunulmazlığı kalmadığını, bunlara da saldırılabileceğini gösterme çabasıdır. İş Bankası hisseleri, yalnız bir sembol. Oradan CHP’ye akan bir kâr payı, bir para yoktur. Yönetim kuruluna 4 isim atama hakkından ibaret manevi ağırlıklı bir ilişki. Hisselerin yüzde 40.2’si bankanın çalışanlarına aittir, ki bu dünyada olağandışı bir sosyal fenomendir. CHP payları yüzde 28.09, halkın sahip olduğu hisse senedi piyasasında gezer senetler de 31.79’dur. Atatürk’ün vasiyetinin diğer bölümlerinde, İnönü’nün çocuklarının eğitim masrafları, kız kardeşi Makbule ve manevi kızı Sabiha Gökçen’le ilgili yaşamsal bazı kalemler var. İş Bankası’ndan gelen kâr payı ise Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumu’na gidiyor. Herhalde birilerini deli eden ana konu bu!
İş Bankası’nın, bu hisse ilişkisine rağmen CHP lehine siyasallaşmadığına dair çeşitli anekdotları, İş Bankası eski hukuk müşaviri dayım Ahmet Yalçın bana aktardı:
- 1970’li yıllarda CHP iktidardayken, İş Bankası’nın Anadolu’da bir şube müdürü, yerel bir gazetede Ecevit hakkında “Bu adam Karaoğlan değil, karayılanmış” diyor. İş Bankası yönetimi kendisini merkeze çağırarak kesinlikle bir daha böyle siyasal bir gaf yapmamasını, İş Bankası’nın herkese ait bir banka olduğunu savunuyorlar. Sonuçta bu başarılı müdür, bir süre sonra daha büyük bir şubeye atanıyor. CHP genel başkanına yaptığı hakarete rağmen! - Bir başka yaşanmış hikâye de Süleyman Demirel ile ilgili... 1970’lerin sonlarında Başbakan, İş Bankası Genel Müdürü Cahit Kocaömer’e “Sizden sonra kimi genel müdür atayalım, siz de önerebilirsiniz” diye soruyor. Yanıt çok net geliyor: “Kimse İş Bankası’na dışarıdan genel müdür atanamaz”. “Peki atarsam ne olur” diye soruyor biraz müstehzi bir edayla Demirel, “İş Bankası, İş Bankalılarındır. Atarsanız, 18.000 İş Bankası çalışanı işe gitmez. Bu riski alabilir misiniz?”. Ve tabii o risk iktidar tarafından alınamıyor!
- Kenan Evren, Genelkurmay Başkanı iken, çocuklarından biri İş Bankası’na girmek için gerekli sınavı kazanamıyor. Bir personel bu “durumu” genel müdüre aktarıyor. Yanıt yine çok net: “Sınavı kazanamayan İş Bankası’na giremez.” Ardından Evren, İş Bankası’na ayak basmamak için yıllarca direniyor. Ta ki Celal Bayar’ın da katıldığı bir kuruluş yıldönümüne gelmeye mecbur kalana kadar!
Sonuç ortada: CHP’nin bırakın İş Bankası’ndan bir kâr payı almasını, herhangi bir yönlendirici etki yapması bile pek mümkün değil. İş Bankası’nda CHP genel başkanının, başbakanın, cumhurbaşkanının etkisi yok, torpil yok, saygı var. Yalnız ideal bir halkçı yönetim modeli var.
Parlamentoda geri adım atılmazsa, bu hamle, Atatürk’e karşı elde edilmiş ekonomik değil, kavramsal bir zafere dönüşecek. Dikkat edin CHP’ye karşı demiyorum, Atatürk’e karşı! Bu nedenle Erdoğan’ın “CHP’nin itirazı hiçbir işe yaramaz” sözleri, iki parti arasındaki basit bir rekabetin işareti değil.

CHP ve belediye adayları
CHP milletvekillerinin kendilerini aday ilan etmesinin affedilemez açgözlülüğünü gündeme taşımıştım. Umarım, vazgeçsinler. Gelelim “Peki kimler aday olsun” sorusuna... İSTİSNASIZ HER YERDE tüm üyelerle önseçim yapılsın. Ama çeşitli bahanelerle bunu istemeyenler varsa, o zaman “hangi profilden adaylar olabilir” sorusunun yanıtını, örnekler üzerinden verelim. Mesela halkın güvenini kazanmış eski bir milletvekili: Kadir Öğüt. Veya genç ve şehir planlamacısı, (eski) Beşiktaş İlçe Başkanı Sebahattin Öztürk. TMMO Başkanı Eyüp Muhçu. (Bana zaten Oda’nın başındayken bunu yapamayacağını, ama ayrıca partilerimizi “çağdaş şehircilik” konusunda çok arzulu görmediğini söyledi) Mesela İzmir çevresinde sırayla üç belediyeye aday olan pırıl pırıl gençler... Emir Cömert Selçuk’a, Hakan Kılıç Narlıdere’ye, Övünç Demir Torbalı’ya adaylar. Umarım kazanırlar! İnönü 1957’de genç kurmaylarını 30’lu yaşların en başındayken milletvekili olmuş olanlar arasından seçebildiyse, bugünkü yönetim de mesela bir ilçe belediyesini, has partili böyle gençlerimize emanet edebilir. Ya da kökten Atatürkçü bir kadın inşaat mühendisi Canan Sezenler’e güven duyarak bir ilçe belediyesini bir sürprizle ona verilebilir! Bu isimler arttırılabilir. Ortak noktaları, faturasız, Atatürkçü ve çalışkan olmaları. Veya tüm üyelerle her yerde önseçim! Ama lütfen artık “hep bana-hep bana”cı abartılı egolu ve doymaz iştahlı mükerrer isimleri bırakalım!

Celile Toyon’un geciken ‘süper-yıldız’ statüsü
Geçen hafta, Nedim Saban’ın çok başarılı bir şekilde sahneye koyduğu ve Zülfü Livaneli’nin duyarlı romanından uyarlanarak 9 yıldır kapalı gişe oynayan “Leyla’nın Evi”ni nihayet gidip görebildim. Üstelik güncelleşmiş haliyle! Henüz bu keyfi yaşamadıysanız Kadıköy Halk Eğitim Merkezi’ne muhakkak gidin. Tiyatroda genç uçuk “Alamancı” müzisyen rolünü oynayan Ayça Varlıer, diğer arkadaşları ile çok başarılı bir performansta. “Leyla” rolünü üstlenen Celile Toyon’a gelince... Karşımızda nefes kesen bir oyuncu var. Yansıtması gereken her duyguyu, mükemmel ince geçişlerle, sahneyi paylaştığı genç arkadaşlarına da saha açarak, izleyiciye derinden hissettirmeyi başarıyor. Ankara Sanat Tiyatrosu kökenli değerli oyuncuyu aradım ve tebrik ettim. Geç tanıştık, zararın neresinden dönsek kâr! Kendisi de “Che” dizimi ne kadar heyecanlanarak okuduğunu, kesip sakladığını aktardı. “Dünya görüşüme gölge düşürebilecek hiçbir projeye katılmıyorum ve artık yalnız topluma bir şeyler katacak işlerde yer almak istiyorum” diye özetliyor durumunu. Toyon gözümde artık zirvenin tepesinde! Her yönetmenin kulağına küpe olsun: Dünyaya açılacak duyarlı projelerinizin merkezine bu muhteşem oyuncuyu gözü kapalı yerleştirebilirsiniz!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kâbus gibi bir kasım... 28 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları