Mahsa Amini, Türkiye, dünya, kadınlar ve özgürlük savaşı!

Mahsa Amini, Türkiye, dünya, kadınlar ve özgürlük savaşı!

06.10.2022 05:00
Güncellenme:
Takip Et:

İran’da yaşanan olaylarla ne kadar empati kurabiliyorsunuz? Mahsa Amini’nin yaşadığı korkunç ölümü protesto edenler arasından, ortada dolaşan resmi rakamlara göre 100’e yakın insan yok edildi. En az 5.000 kişi molla rejimi altında tutuklandı. Kadınlar korku duvarlarını aştılar ve pes etmiyorlar. Bu noktada bizlere düşen tek şey olabilir: Yalnız İranlı kadınların değil İran halkının tamamının özgürce ve demokratik bir ortamda yaşama haklarına katkı vermek, onların özgürleşmelerine elimizden gelen her güçle yardımcı olmak…

İran, 1979’a kadar Şah Rıza Pehlevi’nin ağır faşist baskısı altında kıvranıyordu. O günlerde de demokratik bir rejimden veya insan haklarına saygılı bir devletten bahsetmek mümkün değildi. Büyük bir gösteriş ve israf içinde yaşayan Şah ve ailesini, İran ordusunun yanı sıra CIA’in yardımıyla kurulan ve tüm muhalifleri sindirmeye programlı bir örgüt haline gelen SAVAK adlı istihbarat teşkilatı koruyordu.

Sonuçta İran halkı, Şah’ın faşizminden kurtulmak için yeni bir yol bulduğuna inandı, inandırıldı. Yobaz dinciler, kendilerini Şah’a karşı baş kaldıran demokrasi âşıkları gibi gösterdiler ve kendileri gibi Şah rejimini yerle bir etmek isteyen komünistlerle iş birliği yaparak İran “devrimini” gerçekleştirdiler. Ben ömür boyu İran’da yaşananlara devrim demedim. Çünkü bana göre onlar korkunç bir rejimden, daha da korkuncuna geçiş yaparak daha da geri gittiler. Bana göre gerçek bir devrim, toplumu demokratik olarak ileriye taşıyandır.

Belki genç arkadaşlar, 1979 İranı’nda yobazlarla ittifak kuran solcuların, komünistlerin, sosyalistlerin, demokratların başına ne geldiğini bilmiyordur. Hiç uzatmadan özetleyelim: Onlar mollalar tarafından 19 Temmuz 1988 sabahında yataklarından toplatılarak başlayan süreçte meydanlarda vinçlerle asıldılar ve Khavaran’da toplu mezarlara gömüldüler. Oysa hepsi de kendilerini, idealist, özgürlükçü, güçlü ve donanımlı görüyorlardı. Ama maalesef temel bir bilgiden yoksunlardı: Din sömürüsüne beynini kaptırmış bağnazların ne bir anlaşma, ne bir iş birliği, ne bir pazarlık yapılacak kadar güvenilir oldukları gerçeğinden... Sonuçta onların, bu ağır hakikatleri kendilerine anlatacak bir Atatürkleri olmamıştı. Kadınlar da kandırılmış ve 1986’dan sonra birden değişen İcbari Hicap yasalarıyla kapanmaya mecbur edilmişlerdi.

Solcuların ve komünistlerin yobazlara kanmalarını kolaylaştıran bir başka konu, Amerika’nın ortak bir düşman olduğuna inanmaları ve “düşmanımın düşmanı dostumdur” mantığıyla dincileri müttefikleri sanmalarıydı.

TÜRKİYE’DEKİ GÖSTERİLER

Başta, İran’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nun önünde ve Ankara’nın ünlü Sakarya Caddesi’nde olmak üzere ülkemizin onlarca yerinde, kadınlar ve demokrat insanlar nihayet ayağa kalktılar ve 43 yıldır ezilen, özgürlükleri elinden alınan, katledilen, zindanlarda çürüyen İran halkının güzel insanları için sokağa döküldüler. Herhalde sonucun ne olduğunu haberlerden takip etmişsinizdir: Maalesef bu direnişi gösteren onurlu kadınlarımız yerlerde sürükleyerek gözaltına alındılar! Yani LGBTİ+’ların başlarına gelenin belki daha da beterini yaşadılar!

Konuya dair tepkisini ortaya koyan Cumhuriyet yazarı Zülâl Kalkandelen’in yobaz basın tarafından çirkefçe doğrudan hedef haline getirilmesi, toplumun bunu pasif gözlerle izlemesi, yine acıklı ötesi bir siyasi duruş noksanlığına işaret ediyor. Kalkandelen’e sevgilerimi ve dayanışma duygularımı yolluyorum! Onu ve bu protestolara katılan demokrat insanlarımızı ayrı ayrı kutluyorum.

Kadınların muhteşem tepkisi şu sözlerinde somutlaşıyor: “Biz kadınlar bize dayatılan ahlakı, bizi hapsetmeye çalıştıkları aileleri, bizi mecbur etmeye çalıştıkları güvencesizliği, bizi maruz bıraktıkları erkek şiddetini tepetaklak edecek güce sahibiz. Bugün İran’da yarın her yerde; dünyayı yerinden oynatacağız.” Onlar artık “erkek devlet” mantığıyla örgütlenmiş her resmi teröre meydan okuyorlar… Her yerde!

Maalesef son zamanlarda Türkiye, eğer Amerika’dan gelmiyorsa, tüm kötülüklere karşı tepkisizliğin genel kural haline dönüştüğü ve bu sessiz kabulün giderek yayıldığı bir ülke haline geldi. Mesela kimi gençlerimizin, aydınlarımızın Rusya’nın Ukrayna’daki katliamlarına karşı sergiledikleri pasif tavrın utancını iliklerimde yaşıyorum. Bunun onda birini bugün Amerika yapsaydı yeri görü inletirlerdi! Ki yirmi yıl önce benzerini Irak’ta yaptıkları zaman yeri göğü zaten inletmiştik… Ve yine aynı kayıtsız yaklaşımı “Mollaların gitmesi Amerika’ya yarar; Amerika’ya sıcak bakan yeni bir rejim gelebilir, o yüzden biz sessiz kalalım, Orta Doğu’da Arap baharında yaşandığı gibi oyuna gelmeyelim” mantığıyla bu kez İran için sürdürüyorlar.

YETER! ARTIK MAĞDURLARLA EMPATİ KURUN!

Dün Ukrayna konusunda bizi Putin ile empati yapmaya çağıran aydınlar, şimdi de herhalde mollalarla empati kurma niyetinde! Yeter ki hiçbir hamlenin dolaylı olarak bile Amerika’ya fayda sağlama ihtimali olmasın! Varsa yoksa tek dertleri bu! İran’da kadınlar öldürülmüş, gençler zindana atılmış, internet/iletişim/özgürlükler tamamen askıya alınmış, onların umurunda değil! Yeter ki kafalarındaki kurdukları jeostratejik dengelere halel gelmesin!

Yeter artık arkadaş! Empati kuracaksan İrşad Devriyeleri adındaki ahlak polisi tarafından saçı görünüyor diye alçakça dövülerek öldürülen Mahsen Amini ile kur, onu savunurken ölen İranlı kadınlar ve onların aileleri ile kur, makalesini yazamayan gazetecilerle, özgürlük solumak isteyen İranlı gençle kur, her an rejimin yarattığı şiddet sarmalının tehdidi altında yaşayan milyonlarca insanla kur! Dünya sizin Monopoli oyununuz değil! Olaylara ezilenlerin gözünden bakın. Nasıl kendimizi Irak’ta, Suriye’de mağdurların yerine koyduysak, bugün Ukrayna ve İran’da da koyun!

Aslında İran ve Rusya yönetimlerinin tabii ki birbirinden pek farkı yok… Her zaman söylüyorum ve tekrar ediyorum: Tek adam, tek parti ve demokrasi düşmanlığı üzerine kurulu rejimlerin adı ister mollacılık ve dincilik, ister ağır faşizm, ister diktatör sosyalizmi olsun, aralarında hiçbir fark yok! Zaten bu nedenle İran ve Rusya arasında resmi yakınlaşmalar gittikçe artıyor! Şaşırıyor muyuz? Hayır. Buşehr Nükleer Santrali ve Hazar Denizi ülkeleri iş birlikleri yalnız ekonomik yakınlaşmalar. Konu sadece ekonomik ve stratejik ittifak da değil. Aslında onların ruhu yakın! Mesela aleyhlerine yapılan gösterilerde acımasızca polisi halkın üstüne sürmek, zindanları, gerekirse morgları doldurmak, onların ortak ilgi alanı… Zaten tercih ettikleri baskıcı faşist rejim tarzı dışında artık onları yakınlaştıran bir başka ana mevzu daha var: o da tabii ki ortak Amerika düşmanlığı. Bu da yeter de artar bile…

ATATÜRK TÜRKİYESİ-HUMEYNİ İRANI FARKI

Aslında şu dünyada cereyan eden her şey, bizi Mustafa Kemal’in büyük vizyonu ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşıyor olmamızın gururunu ve farkını bize her an hissettiriyor. İran rejimi, solcuları kandırıp onların yardımıyla iktidara geldikten ve onları ortalıktan temizledikten sonra kendilerine tehlikeli rakip olarak tabii ki Türkiye Cumhuriyeti’ni gördüler. Bu nedenle İran’ın Kum kentinde eğitilen dinci teröristler, doksanlı yıllarda Umut Davası’nda ayyuka çıktığı gibi, ülkemizde yok edilen değerli aydınlarımızın katilleri arasında yer aldılar. Nedeni gayet basit: İranlıların, komşu Türkiye’de halkın hem laik hem Müslüman olması hem de demokrasi içinde özgürce yaşaması gibi bir alternatif örneği görüp bundan etkilenmemesi… Türkiye’deki rejimin yobazlaşması adına doğrudan katkılarda bulunmaktan çekinmedi mollalar! Bu dönemlerle ilgili ülkemizin tarihini özetleyecek değiliz, ama halkımız en zor anlarında kendi siyasilerinin eğreti duruşlarına rağmen, Atatürk’e, Kemalizm’e, Cumhuriyet’e ve devrimlere sahip çıktıklarını kanıtladılar dosta düşmana… İran rejimi ise, Atatürk Cumhuriyeti örneği karşısında tir tir titremeye ve buz kesmeye devam ediyor…

Atatürk Türkiyesi’ni temsil edenler, İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılmasına tabii ki ağır tepki veriyor! Kadına şiddete karşı göğüslerini siper ediyorlar! Bu duruşa karşı çıkanların gizli ajandasını varın siz tahmin edin. 

İran halkı en az Avrupalılar kadar, en az Türkiye kadar, en az demokrasinin tadına varmış dünyadaki her ülke kadar özgürlüğü hak ediyor. İranlı kadınların nasıl yaşayacakları ya da neye inanıp inanmayacakları konusunda kimseden bir fetva almaya ihtiyaçları yok. Zaten sevgili Örsan Öymen’in on gün önceki makalesinde hatırlattığı gibi Kuran’da kadınların saçlarını bugün dayatıldığı şekilde örtmesi konusunda bir emir bile yok! Yine Öymen’in “İran ve Başörtüsü” başlıklı yazısında dile getirdiği gibi, “İran İslam Cumhuriyeti” cümlesi zaten ağır bir çelişkidir, çünkü teokratik bir devlet bir cumhuriyet olamaz, cumhuriyetin karşılığı halktır, demokrasidir!

İranlılar dünyadaki her uygar toplum gibi kendi kararlarını alabilecek güce sahip, özgürlüğü, demokrasiyi hak eden; saygın, kadim ve büyük bir kültürün mirasını taşıyan, çok değerli insanlardır. Özgürlüklerine kavuşacakları günü iple çekiyorum… Kalbimiz onlarla atıyor!

Bu makalemi sevgili Zülâl Kalkandelen’in şu cümleleri ile bitirmek istiyorum: “Bir kadının saçı göründüğü için öldürülmesi karşısında susuyorsanız, asıl siz dindarlara hakaret ediyorsunuz!” 

Yazarın Son Yazıları

CHP kurultayı: Kazananlar ve kaybedenler

1970’lerde, İstanbul’da Tenis Eskrim Dağcılık Kulübü’nde eski şampiyonlarımızdan Fehmi Kızıl vardı.

Devamını Oku
04.12.2025
CHP kurultayı demokrasiyi aydınlatacak!

CHP kurultayı, bu hafta sonu her zamanki gibi büyük bir medya ilgisi altında yaşanacak.

Devamını Oku
27.11.2025
Mustafa Kemal’i hazmedemeyen solcular!

İddianame açıklaması yüzünden geçen hafta yazamadığım konuya hemen giriyorum.

Devamını Oku
20.11.2025
İddianame ve kritik yönlendirme

Pek de sürpriz olmadı.

Devamını Oku
13.11.2025
Sahte dünyalar kuşatması

Paranın sahtesi vardır, kalpazanlar basar.

Devamını Oku
06.11.2025
Cumhuriyet, iki kahraman ve yarınlar

Dün Cumhuriyet Bayramımızı kutladık.

Devamını Oku
30.10.2025
CHP davasına dikkat!

Siyaset, insanların daha iyi yaşaması için yapılır, dünyanın neresinde olursa olsun.

Devamını Oku
23.10.2025
Yok olan Nobeller ve edepler

Trump bozulmuş, “Nasıl olur da Nobel Barış Ödülü bana verilmez?!” “Ben yedi savaş durdurdum, gidip hiçbir şeyi yapamamış birine verecekler o ödülü” deyip duruyordu.

Devamını Oku
16.10.2025
Özel-Bahçeli düellosu, cevapsız sorular

Sinan Ateş cinayetinin dumanı tütmeye devam ederken bu cinayetin bir numaralı sanığı 90’lı yılları anımsatan bir şekilde güpegündüz öldürüldü.

Devamını Oku
09.10.2025
‘Bombalı Nobel’ ve barış!

Bugünlerde, Trump ve Netanyahu’nun anlaşarak Ortadoğu’ya ve Filistin’e dayattıkları yeni düzenin ve “sözde” barışın hangi hızda yaşama geçip geçemeyeceğini öğreneceğiz, tabii yeni sürprizlerle karşılaşmazsak...

Devamını Oku
02.10.2025
Fenerbahçe, Türkiye ve demokrasi dersi!

Fenerbahçe Spor Kulübü’nde nöbet değişimi oldu.

Devamını Oku
25.09.2025
Misyonlarını tamamlayamayan kayyumlar!

Daha iki yıl önce kazanması için elimizden geleni yaptığımız, uğruna 24 saat koşturduğumuz Kılıçdaroğlu’nun, o gece kendisine umut bağlayan milyonların neredeyse tamamını karşısına alacak pasif duruşu ve agresif sessizliğiyle, Vito’larına binip kaybolmasına şahit olmak bize nasipmiş...

Devamını Oku
18.09.2025
Demokrasimizin açık yarası ve vazgeçilmez ikazlar

Türkiye, darbe günlerinde gördüğü sahneleri yaşadı.

Devamını Oku
11.09.2025
Kayyuma karşı halk, partisiyle direniyor!

Bunu da gördük.

Devamını Oku
04.09.2025
Anne Frank bana Gazze hakkında mektup yollamış…

Dün aldığım bu mektubu sizlerle paylaşmak istedim.

Devamını Oku
28.08.2025
Cerahatin içinde yüzüyoruz...

Haftada bir köşe yazısı kaleme alarak gündemi yakalamak için, şapkadan üç değil, beş tavşan çıkarmanız lazım!

Devamını Oku
21.08.2025
Diyanet İşleri Başkanı’na açık mektup

Diyanet İşleri Başkanı Sayın Ali Erbaş...

Devamını Oku
14.08.2025
Komisyon başladı: Ufukta neler olabilir?

Cumhuriyet Halk Partisi, tabanından ve partinin ileri gelenlerinden yapılan bütün uyarılara rağmen komisyona katıldı.

Devamını Oku
07.08.2025
CHP komisyona katılmamalıdır, tersine...

CHP Genel Başkanı Özgür Özel ve MYK’sının bu ikazları dikkatle değerlendirmeye alacaklarına inanıyorum.

Devamını Oku
31.07.2025
Bir "Altan Bey" geçti bu topraklardan

Yıl 1955, genç gazeteci Altan Öymen ve iki polis Ankara kışının ortasında…

Devamını Oku
24.07.2025
15 Temmuz’dan terörsüz Türkiye’ye...

Gündem aşırı yoğun. Ekrem İmamoğlu’na açılan en akıl almaz davalardan biri dün karara bağlandı.

Devamını Oku
17.07.2025
Satranç oynarken şahınızı veremezsiniz!

Gündem belli: AKP’nin “muhalefetsiz demokrasi modeli” için yaptığı çalışmalar...

Devamını Oku
10.07.2025
Sivas'tan bugüne... Karanlıklar ve tehditler devam ederken

Dün, 2 Temmuz’du… 32 yıl önce yobazların 35 aydınımızı yakarak katletmesinin yıldönümü...

Devamını Oku
03.07.2025
‘Mutlak butlan’a karşı CHP kararlılığı!

Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu sayesinde CHP’nin birinci parti konumuna yükseldiğini gören AKP, ne yapıp edip bu iki lideri durdurmak için her şeyi yaptı ve yapmaya da devam ediyor.

Devamını Oku
26.06.2025
Cahil ve faşist liderlerin savaşı

Aslında bu köşe yazısını kaleme almanın hiçbir anlamının olmayacağı 36 saatlik süreç yaşıyoruz...

Devamını Oku
19.06.2025
Özgür Özel’in samimi gözyaşları

Her ölüm dayanılmaz bir acıdır. Şayet o ölüm, kalp krizi, trafik kazası, elektrik çarpması, cinayet veya intiharla gelmiş ise insan nefes alamaz hale gelir.

Devamını Oku
12.06.2025
Hiçbir şey, göründüğü gibi değildir

Yaşam akıp giderken, siyasi olaylara karşı yorumlar -tahminlerim bazen çok emin görünseler de- altüst olabiliyor.

Devamını Oku
05.06.2025
Çağdaş Türkiye mutlulukları ve üzüntüleri

Hayat, iyi ve kötü olaylar arasında oluşan düğümler şeklinde akan öznel bir film gibi. Seviniyoruz, üzülüyoruz, kahroluyoruz, âşık oluyoruz, şaşırıyoruz, kâh siyasetçilere kâh en yakınlarımıza kâh tuttuğumuz takıma kızıyoruz.

Devamını Oku
29.05.2025
Hayatınızda kaç tıkanıklık var?

Bazen içiniz tıkanır ya, nefes alamaz gibi olursunuz. Uyumak istersiniz ama uyuyamazsınız. İçiniz isyanlardadır, konuşacak kimseniz yoktur. Bütün bunları yaşarken bir de kapana kısılmış fare gibi trafikte kalmışsınızdır mesela!

Devamını Oku
22.05.2025
Yoksa bu bir savaş bildirisi mi?

Hayatı terör yüzünden kararmış aileler için acaba 12 Mayıs 2025 itibarıyla acılar son bulacak mı, yoksa bu tarih iç ve dış siyasetimizi daha da büyük kargaşaya taşıyacak kritik bir eşik mi olacak?

Devamını Oku
15.05.2025
Sokaktaki kediden lidere kadar her yer şiddet!

Sokaktaki kediden lidere kadar her yer şiddet!

Devamını Oku
08.05.2025
Dünyanın sahte demokrasi parodileri (Trump ve ötesi)

Dünyanın sahte demokrasi parodileri (Trump ve ötesi)

Devamını Oku
01.05.2025
Subianto-Nutuk-Abdullah amcamız!

Subianto-Nutuk-Abdullah amcamız!

Devamını Oku
24.04.2025
Erdoğan’ın, yenilmez bir İmamoğlu’na katkıları

Erdoğan’ın, yenilmez bir İmamoğlu’na katkıları

Devamını Oku
17.04.2025
‘Parti devleti’ ve öncü muhalefet

‘Parti devleti’ ve öncü muhalefet

Devamını Oku
10.04.2025
Gezi ve Saraçhane farkı!

Gezi ve Saraçhane farkı!

Devamını Oku
03.04.2025
Çok 'özel' bir lider, Özgür Özel

Çok "özel" bir lider, Özgür Özel

Devamını Oku
27.03.2025
İmamoğlu ve demokrasi halka emanet

İmamoğlu ve demokrasi halka emanet

Devamını Oku
20.03.2025
Çifte standartlar ülkesinde demokrasi mücadelesi

Çifte standartlar ülkesinde demokrasi mücadelesi

Devamını Oku
13.03.2025
Tarih nedir, ne değildir?

Tarih nedir, ne değildir?

Devamını Oku
06.03.2025