Celal Üster

Süngülerden bir taht

09 Nisan 2015 Perşembe

Meksika’daki politik cinayetleri, kadın cinayetlerini en iyi anlayacak ülkelerden biri de Türkiye. Şimdilerde, tek adam zorbalığının egemen kılınmak istendiği günler yaşıyoruz. Evet, “Bir insan kendine süngülerden bir taht kurabilir, ama o tahta oturamaz.”

“Kendi kanım, / gündoğumunun kanı, / kanı paramparça bir ayın, / suskunluğun kanı, / kanı ölü kayanın, / (...) kan, şarkılarımın ırmağı, / cehennem denizim. / Kan, doğumumun acılı anı, / son suretimle beslenen.”
Meksikalı şair Susana Chávez Castillo, “Bizim Kanımız” adlı şiirini, cinayete kurban giden bir kadının ağzından yazmıştı.
Ne ki, aynı zamanda Meksika’nın önde gelen kadın hakları savunucularından biri olan Chávez, bu kez, şiirinde ses verdiği kadınla aynı yazgıyı paylaştı, bir cinayete kurban gitti.
6 Ocak 2011 günü, Juárez kentinde öldürülmüş olarak bulundu. Boğazlanarak öldürülmüş, bir eli kesilmişti. Kimliği ancak beş gün sonra belirlenebildi.

Şiirle protesto
Chávez, 1990’ların başlarından beri Juárez dolaylarında öldürülen yüzlerce kadının katillerinin bulunması için sesini yükseltiyordu. Hem bir aktivist olarak, hem de cinayetlere kurban giden kadınlara adanmış şiir dinletilerine katılarak.
Yetkililer, son zamanlarda yöredeki pek çok ifade özgürlüğü ve kadın hakları savunucusunun öldürülmüş olmasına karşın, Chávez’in öldürülmesinin onun bu konudaki aktivistliğiyle, kaleme aldığı şiirlerle bağlantılı olduğunu soruşturma boyunca yadsıdılar.
Bir süre sonra üç genç Chávez cinayetinden suçlu bulunup hapis cezasına çarptırıldıysa da, birkaç ay sonra gençlerden birinin kanıt yetersizliğinden salıverilmesi soruşturma konusunda derin kuşkular doğurdu.

Cezasız kalan cinayetler
Uluslararası PEN, uzun süredir, Chávez cinayetinden yola çıkarak Meksika’daki yazar ve gazeteci cinayetlerinin çok büyük bir bölümünün cezasız kaldığını vurguluyor.
Raporlarda, Meksika’nın, hâlâ, insanların ifade özgürlüğü haklarını kullanmaları konusunda dünyanın en tehlikeli ülkelerinden biri olduğu belirtiliyor.
2004’ten bu yana en az 67 gazeteci, yazar ve blog yazarı öldürülmüş Meksika’da. Bu cinayetlerden pek azı açıklığa kavuşturulmuş, ama onlar da pek inandırıcı değil. Son on yılda ise en az on gazeteci ortadan kaybolmuş.
Uluslararası PEN, Latin Amerika’da, özellikle de Meksika, Honduras ve Brezilya’da, gazeteciler, yazarlar ve blog yazarlarına uygulanan şiddet ve vahşetin protesto edildiği bir edebiyat antolojisi yayımladı.
Şairler ve yazarların, öncelikle, şiddet ve cinayetlerin cezasız kalmasına karşı seslerini yükselttikleri “Dokunulmazlığa Karşı Kaleme Sarıl” adını taşıyan bu antolojide, Meksikalı şair Carmen Boullosa’nın Chávez’in anısına kaleme sarıldığı “Dil” adlı şiiri de yer alıyor:

Suç ortakları hükümette
“Ben, kopartılmış dilim. / İşkence ettikleri bir bedenden koparttılar beni. / Canımı yakmak ve alçaklıklarına yönelttiğim suçlamalarımı dilsiz bırakmak için. / Korku salmak için. (...) / Kimse dokunamıyor bunu yapanlara, / Suç ortakları hükümette olduğu için. / Saltanat sürüyor bir şiddet ve yalan savaşı (...) / Biz susturulanlar / Çoğalıyoruz her gün / Ve her geçen gün / Yükseltiyoruz sesimizi.”

Kıyımlar ve kırımlar ülkesi
Türkiye, çok uzun yıllardır bir baskılar, sansürler, adaletsizlikler, kıyımlar ve kırımlar ülkesi. O yüzden, biz Türkiye’de yaşayanlar, Meksika’da yaşananları çok iyi anlarız.
Politik cinayetlerin faili meçhul kaldığı, kadın cinayetlerinin çığ gibi büyüdüğü, baskılara karşı sesini yükselten gazetecilerin dışlandığı ve soruşturmalara uğratıldığı bir ülkenin çocuklarıyız.
Şimdilerde, düşünce ve ifade özgürlüğüne karşı ağır baskıların yasallaştırıldığı, tek adam zorbalığının egemen kılınmak istendiği günler yaşıyoruz.
Kim demişti: “Bir insan kendine süngülerden bir taht kurabilir, ama o tahta oturamaz.” 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Irgat’ın Türküsü 14 Mayıs 2018

Günün Köşe Yazıları