Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Türkiye dış ticarette ‘riskli ülke’ mi?
Cevap, ülkemiz için büyük önem taşıyor.
Bu soruyu başlığa çıkarmamı gerektiren sıcak gelişmeyi anlatacağım.
Kaynağından dinlediğim konunun üç aktörü mevcut:
- Ankara’da yedek parça alanında faaliyet gösteren bir firma.
- Çin’de faaliyeti gösteren bir üretici firma.
- Ve dünyanın en büyük bankaları arasında yer alan Bank of China.
Adı bende saklı Ankaralı firma, zaman zaman traktör üretiminde kullanılan bazı yedek parçalar ithal ediyor.
Bağlantıda olduğu Çin firmasına geçenlerde bir parça siparişi vermiş.
Öyle çok yüksek tutarlı bir alım değil. Piyasalarına göre mütevazı bile sayılır.
Siparişi verirken ürün bedelinin bir kısmını ödüyor. Kalanı teslimden sonra ödeyecek.
Fakat ödemeden hemen sonra Çin firmasından beklenmedik bir e-posta geliyor.
E-postada, ödemenin ulaştığı, ancak çalıştıkları bankanın, bu ödemeyi “bir sorundan dolayı” kendi hesaplarına aktarmadığı bildiriliyor.
Paranın aktarılması için bazı dokümanlara ihtiyaç olduğu, bu durumun “geçen sene var olmayan yeni bir kuraldan kaynaklandığı” anlatılıyor.
Çin firmasının yetkilisi, mahçup tondaki e-postayı şöyle sürdürüyor:
‘Parçanın son kullanıcısı kim olacak?’
“Bu durumun sizin firmanızla bir ilgisi yok. Türkiye, çalıştığımız bankanın sisteminde, ülke olarak ‘alarm’ vermiş. Başka ülkeler de var. Ama maalesef Türkiye bunların arasında yer alıyor. Bu sebeple, gönderdiğiniz ödemenin hesabımıza aktarılabilmesi için, bankamızın bizden istediği bazı bilgilere ihtiyacımız var.”
Bank of China’nın istediği bilgi biraz manidar.
Satışa konu ürünün son kullanıcısı kim olacak?
Son kullanıcı hangi ülkede olacak?
Türkiye’den Çin’e yönelen bir ithalat talebinde, uluslararası banka son kullanıcı bilgisini neden talep ediyor olabilir?
Ya da şöyle soralım: Bank of China, Türkiye’den gelen bir mal karşılığı parayı hesaba aktarmak için bu bilgiye dair belgeyi neden önkoşul olarak belirler?
Traktör yedek parçasının “son kullanıcısının” önem taşıdığı başka kritik alanlar mı var?
Acaba uluslararası banka, başka bir uluslararası kurumun kuralına mı uymak zorunda kaldı?
Dileriz, ortada bir defalık istisnai bir durum vardır.
Dileriz dış ticaret ve bankacılık sistemini etkileyecek sistemik bir sorun yoktur.
(Bu arada BDDK’nin geçen yılsonu Bank of China’ya Türkiye’de faaliyet izni verdiğini, İstanbul’da temsilcilik adresi bulunduğunu da not düşelim.)
24 milyon ‘hayır’ demişken
Canlı yayında dedi ki:
“Biz yeni bir devlet kuruyoruz. Beğenin beğenmeyin bu devletin kurucu lideri Tayyip Erdoğan’dır.”
Çok tepki gelince açıklama yaptı. Biraz da mecburiyetten.
Sözleri anayasal suçtu çünkü. Resen soruşturma başlatan bir savcı çıkmamış olsa da ne olur ne olmaz kabilinden.
AKP yöneticisi Ayhan Oğan, uzun açıklamasında “sözde” geri adım atmamış gibi duruyor.
Tabii Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu liderinin Mustafa Kemal Atatürk olduğunu kayda geçirmesi iyi bir şey. 16 Nisan itibarıyla yeni bir sürecin başladığı, devletin yeniden teşkilatlandığını söylüyor. Bu da doğru ve dürüst.
Ama iki konuda yanılıyor.
Bir kere “bunu engellemeye kimsenin gücü yetmeyecektir” diyor.
O şaibeli referandumda “millet”ten sayılmayan 24 milyona yakın yurttaşın, bu “yeni devlet”e “hayır” dediğini unutmuş.
İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Adana’da, Diyarbakır’da, Kırklareli’nde, Tunceli’de, Şırnak’ta, Aydın’da “yeni devleti” istemeyenlerin isteyenlerden çok fazla olduğunu yani.
Yanıldığı ikinci konu ise tarihin neyi, nasıl yazacağına dair.
Oğan’a göre tarih “ikinci kuruluş”u, “tam bağımsız halkın devlet olarak dizayn edildiği kurumsal yapıya kavuştuğu sürecin lideri de Tayyip Erdoğan ve onun yanında saf tutan siyasi liderlerdir” diye yazacakmış.
Evet, halk 16 Nisan’dan sonra tam bağımsızmış. Tarih bu tam bağımsız halkın devlet olarak dizayn edilişini, kurumsal yapıya kavuştuğunu yazacakmış.
Kurumsal yapıya kavuşmak demiş.
Siyaset bilimi diye bir şey var demiş Oğan.
Var tabii.
“Yeni devlet”e rıza göstermeyen en az 24 milyon vatandaş sosyolojisi diye de bir şey var.
Ömür ölçüsünde görülecek.
‘Papaz şarap da içiyor’
Müftü nikâhını çocuk kandırır gibi “Ama papaz da kıyıyor” diye savunan devlet büyüklerine dün sosyal medyadan zekâ dolu bir cevap geldi.
“Papaz şarap da içiyor”.
Garip olan, dinsel gericiliği hayatın her alanına yayıp sıvama girişimlerini savunan AKP’liler değil.
Açık kimliğiyle AKP’li olmayıp bir de eleştirirmiş gibi duran okuryazarların “Ne var ki bunda” tavrı.
Eğitim, kamusal hayat, medeni hukuk, sağlık alanındaki gerici adımların yaşam tarzıyla, şeri hukukla bağı olamayacağını vaaz edenler konusunda birkaç ihtimal var:
Ya bilgisiz, ya bilgi sahibi olma konusunda üşengeç, ya idraksiz, yahut “bir yanı her duruma müsait” pragmatist olmalılar.
Hepsinden kötüsü ise bu okuryazarların, küçük kızlara musallat yetişkin erkeklerin cinsel istismarının yasallaşmasına, ayırt etme yeteneği gelişmemiş küçüklerin kafalarının dogmayla doldurulmasına dolaylı muvafakat etmeleridir.
Evet, papaz şarap da içiyor.
Ensar istemezse fesih yok
Şaibeli anayasa değişikliği, eğitimde dinci politikaları hızlandırdı.
Yeni öğretim yılına haftalar kala vites geriye doğru ve hızla büyütülüyor.
Temmuz, dinci vakıfların milli eğitim politikasındaki güçlerinin arttığı bir ay oldu.
MEB; sicilindeki çocuk istismarı olaylarının hesabını verememiş Ensar’ın yanı sıra diğer dinci vakıflarla da protokol üstüne protokol imzalıyor.
Üçü de geçen ay imzalanan Ensar Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti, Birlik Vakfı ile yapılan protokolleri incelediğinizde, vakıfların adeta birer küçük patron, devletin en büyük bakanlıklarından biri MEB’in ise yetki, irade pozisyonu açısından maiyet gibi konumlandığını görebilirsiniz.
Üç protokol içinde en ayrıcalıklı olan ise Ensar.
Diğer ikisinde Bakanlık, “tek taraflı fesih” hakkını elinde tutarken, Ensar’da bu hakkından vazgeçmiş. Ensar ile protokolün ancak karşılıklı mutabakatla feshedilecegi maddesi var.
Yani Ensar istemezse protokol feshedilemiyor.
Şimdi devletin “maarif” yetki ve iradesini Ensar ve diğer dinci vakıflarla paylaşan protokoller yargıya götürülüyor. Eğitim kuruluşları hazırlık içinde.
Tüm Öğretmenler Sendikası idari yargıya başvurusunu yaptı bile.
Bakalım okullar açılmadan yargıdan bir ses çıkacak mı?
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Rus basını yazdı: Esad ailesini Rusya'da neler bekliyor?
- Yeni Ortadoğu projesi eşbaşkanı
- Esad'a ikinci darbe
- İmamoğlu'ndan Erdoğan'a sert çıkış!
- ‘Yumurtacı müdire’ soruşturması
- Çanakkale'de korkutan deprem!
- Naci Görür'den korkutan uyarı
- 6 asker şehit olmuştu
- Kurum, şişeyi elinin tersiyle fırlattı
- ‘Toprak bütünlüğü’ masalı ve Suriye: İmkânsız bir ülke