Deniz Yıldırım

Halkın sağlığı, ulusun çıkarı

03 Ekim 2020 Cumartesi

Her otoriter rejim, dolaşıma giren bilgiyi, verileri kontrol etmek ve buna göre algıları yönetmek ister. Bunu niye ister? Gerçekleri, kendi yanlışlarını, gücünün sınırlarının olduğunu gizlemek için. Dolayısıyla bilgi üzerinde tekel kurmak, bilginin sınırlarını belirlemek aynı zamanda bir muktedirlik ölçüsüdür.

Gazetelerin, televizyon kanallarının kapatılması; medyanın iktidar güdümünde tek merkezde toplanması; eleştirel, muhalif gazetecilerin, akademisyenlerin, bilgi üretim emekçilerinin baskılara maruz bırakılması; sosyal medyaya sansür düzenlemesi getirilmesi; istatistik verilerin düşük gösterilmesi hep bu yüzdendir. “Bilgiyi tümden yasaklamıyorum, içeriğini ve sınırlarını ben belirliyorum”; otoriter iktidarın siyasetinin özeti budur. İktidara yaradığı kadarını biliriz; fazlası bizden saklanır. Zaten otoriterlik tam da buradan güç alır.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın hafta içi yaptığı açıklama, tam da bu anlayışın devamı niteliğinde. Ne diyor özetle Bakan Koca? “Semptom göstermiyorsa, pozitif vakaları hasta saymıyoruz.” Dolayısıyla günlük vaka sayısının düşük görünmesinin nedeni, sadece hastalık belirtileri gösterenlerin tabloda yer bulması.

Bunun adı sansür. Halk sağlığına da tehdit. Niye? Çünkü halkın gerçek vaka sayısıyla karşılaşmasını önleyip rehavetin de önünü açıyorlar. Bir yandan “Halkımız bu işi ciddiye almıyor, tedbir alın” diyor; öte yandan da halkın bu işi ciddiye almasının önüne, sayılarla, verilerle oynayarak geçiyorlar. Vaka sayısı tam verilse, ekonomik nedenlerle halk sağlığı için gerekli tedbirleri tümden almamalarına dönük eleştiriler artacak. Oysa içeriye ve dışarıya sunulacak bir başarı hikâyesine ihtiyaçları var. İşte yeni sistemin mantığı tam da bu keyfi sansürde saklı.

Diğer önemli kısımsa, Bakan Koca’nın tepkiler üzerine perşembe günü yaptığı Twitter paylaşımında saklı: Bakan orada, devletin, halkın sağlığı kadar ulusal çıkarları da koruduğunu söylüyor. Şaşırtıcı değil. İktidarın herhangi bir yanlışı açığa çıktığında hep sarıldığı mazeretin izinde bir açıklama. “Ulusal çıkarlar”, “milli hedefler” adı altında milliyetçi propagandaya başvurup, eleştirileri “ülkenin ve milletin çıkarına aykırı” hale getirme arayışının devamı.

Ulusun çıkarı, özel çıkar değildir

Oysa halkın sağlığından bağımsız bir ulusal çıkar mı var? Bu ikisi birbirinin dışında ya da birbirine karşıt mıdır? Hayır, ulusun çıkarına değildir bu yapılan; yetersiz tedbirlerin bile yaz döneminde, Kurban Bayramı’nda gevşetilmesi için basınç oluşturan sermayenin, turizm şirketlerinin, özel çıkar peşinde koşan grupların, ezcümle iktidarın beklentisi ve çıkarıdır o. Ulusun çıkarı, özel çıkar arayanlara ya da iktidar partisinin ihtiyaçlarına göre belirlenmez. İşte ayrım noktası burasıdır. “Ulusal çıkar” adı altında, ayrıcalıklı olmayan, emeğiyle geçinen halk çoğunluğunun karşısına, özel çıkar gruplarının, ayrıcalıklıların beklentileri konulmakta; ama bunlar açıktan söylenemeyince de her olayda olduğu gibi, sınırlı bir grubun çıkarı, beklentisi, bütün milletin çıkarı gibi sunulmaktadır.

İşin ilginci, dün gazetemizde de yer alan habere göre, “ulusun çıkarı” doğrultusunda hasta ve vaka sayılarının ayrı tutulması kararından Bilim Kurulu üyelerinin haberi yok. Örneğin, Bilim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ateş Kara, “Benim katıldığım Bilim Kurulları içerisinde böyle bir kararı bilmiyorum” demekte. Ulusun çıkarı toplulukla ilgili, kolektiftir. Karar kolektif değil ki çıkarı kolektif olsun, ulusa yarasın! Kurul üyelerinin orada hâlâ niye oturdukları sorusu bir yanda duruyor elbette, ama asıl soru şu: Bu durumda “ulusun çıkarı”nı, bu çıkarın nereden geçtiğini kim ya da kimler belirlemiştir? Bu soru önemlidir; çünkü milletin egemenliğini kimin ve nasıl kötüye kullandığı sorusuyla bağlantılıdır. Ben söylemeyeyim; yanıtı siz biliyorsunuz.

Özetle, salgını yönetmek yerine algıyı yönetmek; meseleleri budur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları