İstanbul
Deniz Yıldırım
Son Köşe Yazıları

İstanbul

28.03.2020 07:30
Güncellenme:
Takip Et:

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Hürriyet’ten Ahmet Hakan’a konuşmuş geçenlerde. Satır arasında bir cümlesi özellikle dikkatimi çekti: “İstanbul’u tutamıyoruz.” Virüsün yayılmasını önlemek adına yapılan “Evde Kal” çağrılarının Anadolu’ya göre İstanbul’da daha az karşılık bulduğunu anlatmak için kullanmış bu ifadeyi Sayın Bakan.

Düşünmeden edemedim, İstanbul’daki insanımız farklı mı? Yediği ekmek, içtiği su mu fark yarattı? İstanbul nüfusunun çoğunluğu Anadolu’dan göçen yurttaşlarımız ya da onların çocukları, torunları olduğuna göre, konunun Anadolu ile İstanbul arasında coğrafi ya da kültürel bir farka dayanmadığı açık. Öyleyse neden?

İlk nedeni belli: İstanbul, ekonominin merkezi. Çalışan nüfusun sayısı, İstanbul dışındaki büyük şehirlerimizin bütüncül nüfuslarıyla ya yarışıyor ya da onları açık ara aşıyor. Virüsün ülkemize ulaştığı günlerde ekonomik tablo zaten iyi değildi; iktidar, böyle bir ortamda üretimin durdurulmasını telafi edecek kaynakları da tüketti yıllar içinde. Bu yüzden de yüz binlerce insan, işinden ve ekmeğinden olmamak için çalışmaya/çalıştırılmaya devam ediyor. Bu da bir tür cebir; iktisadi zorlama. Yani, evde kalmamak bir tercih değil, zorunluluk. Ülkeyi yönetenler bunu sanki bilmiyorlarmış, dışarı çıkmak halkın tercihiymiş gibi konuşarak neyi amaçlıyor?

Bunun sorumlusu bu ekonomik modelin şantiyesinde, madeninde, fabrikasında, çağrı merkezinde hâlâ çalışmak zorunda bırakılan İstanbul halkı mıdır? Ekonominin virüse böyle kötü bir tabloyla yakalanmasının sorumlusu emekçi midir, esnaf mıdır? İstanbul’daki toplu taşıma istatistiklerine bakalım; büyükşehir belediyesi düzenli yayımlıyor. Evet, ciddi oranda düşüş var. Ama yine de sayı endişe verici boyutlarda hâlâ: Salı gününün verisine göre 1 milyon 263 bin 729 kez biniş yapılmış bir günde. Servisle gidenleri, toplu taşıma kullanmayanları saymasak bile; herkesin gidiş ve geliş iki kez bindiğini düşünsek bile; 630 binden fazla kişinin toplu taşıma aracına bindiği sonucu çıkar. Ortalama hane büyüklüğüyle düşünürsek; o bir kişinin evine götürüp virüs bulaştırabileceği kişi sayısı en az iki ya da üç. Bu durumda, “evde kal” çağrısı yapmanın bir anlamı var mı? 

‘Sosyal mesafe’, bu nüfus yoğunluğuyla mı?

İstanbul, sokağa çıkma kısıtlaması tam olarak sağlanmadığı sürece, sosyal mesafe kuralının işletilmesinin en zor olduğu şehir ayrıca. Risk büyük. Onyıllardır Anadolu’yu boşaltan; geçinemeyen halkı toprağından, memleketinden koparan büyüme modelinin dayattığı çarpık tablo bu. TÜİK’in adrese dayalı nüfus sistemi kayıtlarına bakalım. İstanbul nüfusu 15 milyon 519 bin 267’ye çıkmış durumda. Bunun içinde İstanbul’da yaşayıp ya da çalışıp da adres kaydını aldırmayanlar yok; mevsimlik çalışmaya gelenler yok. Bu haliyle bile Türkiye nüfusunun yüzde 18.66’sı, yani neredeyse her beş kişiden biri İstanbul’da yaşıyor.

Yaşıyor da, nasıl yaşıyor? Dip dibe. Çarpık büyüme ve kentleşme modelinin rantçı ekonomiyle evliliğinin sonuçları yıldan yıla ağırlaşıyor. İstanbul’un yüzölçümü 5 bin 343 kilometrekare. Yani Türkiye’nin büyüklük bakımından 64. sıradaki şehri. Yüzölçümüyle 64., ama nüfusuyla açık ara birinci. Türkiye’de kilometrekareye 108 insan düşüyor; İstanbul’da 2 bin 987. Aradaki fark neredeyse 30 kat.

Çok değil, 10 yıl önce İstanbul’da bu sayı, yine TÜİK’in verisine göre, 2 bin 486’ydı. 10 yılda 501 kişilik artış; üstüne ranta, inşaata dayalı büyüme modeli uygulayan iktidarın kalan boş arazileri de yapılaşmaya açtığı gerçeğini ekleyin. Nüfus artıyor, boş alan azalıyor: Buyurun size, dip dibe yaşam dayatması. Tarım arazisini, kupon araziyi, gecekondu arazisini “dönüşüm” adı altında ranta aç; tarımı, hayvancılığı, üretimi bitirilen Anadolu’nun İstanbul’a mecburi yığılmasının önüne geçecek bir ekonomik model uygulama; her yer inşaat, bina; her yer insan olsun; böyle bir şehirde “sosyal mesafe” nasıl sağlanabilir?

Çareler

Yapılacak olan belli: İstanbul’u kanal projeleriyle daha da ranta açmayın. Bu şehir deprem riski taşıyor; bu şehir virüslerin yayılmak için en sevdiği ortamı, yani aşırı kalabalığı barındırıyor.

Kısa vadede ilk iş: Tüm çalışanlara Hazine garantisiyle acil ücretli izin verilmeli; dövize endeksli, geçiş garantili, parasını bizim ödediğimiz projelerin sözleşmeleri feshedilmeli ve iki üç haftalığına sokağa çıkma sınırlaması getirilmeli. 

Bu büyük tehlike atlatıldığındaysa, acilen ekonomik model değişikliğine gidilmeli. Anadolu üretmeli; tarımda, hayvancılıkta bağımlılık bitmeli; inşaatla büyüme yerine ihtiyaçlara göre büyüme ve paylaşım modeline geçilmeli. İstanbul, “yeter” diyor; dengeli ve planlı büyüme; deprem ve salgın riski taşıyan İstanbul’u da rahatlatmanın tek yolu. Kanal yaparak, nüfusu daha da İstanbul’a yığarak çözülmez bu işler. Önce yaşam hakkı, önce halk sağlığı.

Yazarın Son Yazıları

Cumhuriyet’e veda

Cumhuriyet’e veda

Devamını Oku
04.06.2022
‘Koalisyon eşittir kriz’ formülü üzerine

‘Koalisyon eşittir kriz’ formülü üzerine

Devamını Oku
21.05.2022
Geçim siyaseti, aday siyaseti

Geçim siyaseti, aday siyaseti

Devamını Oku
07.05.2022
Hak mücadelesi

Hak mücadelesi

Devamını Oku
30.04.2022
23 Nisan ve iki halkçılık

23 Nisan ve iki halkçılık

Devamını Oku
23.04.2022
Enstitülü kuşak ve gelecek zaman

Enstitülü kuşak ve gelecek zaman

Devamını Oku
16.04.2022
‘Sonra hayat devam etti’

‘Sonra hayat devam etti’

Devamını Oku
02.04.2022
Değer mi hiç?

Değer mi hiç?

Devamını Oku
26.03.2022
Savaş ve siyaset

Savaş ve siyaset

Devamını Oku
19.03.2022
Transit

Transit

Devamını Oku
12.03.2022
Savaş (05 Mart 2022)

Savaş

Devamını Oku
05.03.2022
Ukrayna

Ukrayna

Devamını Oku
26.02.2022
Cemre düştü

Cemre düştü

Devamını Oku
23.02.2022
İttifaklar, temsiller ve adlandırmalar

İttifaklar, temsiller ve adlandırmalar

Devamını Oku
16.02.2022
Güneşli Pazartesiler

Güneşli Pazartesiler

Devamını Oku
12.02.2022
En uzun gece

En uzun gece

Devamını Oku
09.02.2022
Çatlak

Çatlak

Devamını Oku
05.02.2022
Rejimin yeni aşaması

Rejimin yeni aşaması

Devamını Oku
02.02.2022
Borç

Borç

Devamını Oku
29.01.2022
‘Siyasetin sonu’

‘Siyasetin sonu’

Devamını Oku
19.01.2022
Ahlat Ağacı’nın borç toplumu

Ahlat Ağacı’nın borç toplumu

Devamını Oku
15.01.2022
Kişiselleşme değil ortak çözüm programı

Kişiselleşme değil ortak çözüm programı

Devamını Oku
12.01.2022
Deli İbram Divanı

Deli İbram Divanı

Devamını Oku
08.01.2022
İki ülkeden Türkiye’ye

İki ülkeden Türkiye’ye

Devamını Oku
05.01.2022
Boric’den Babiš’e, Şili’den Çekya’ya

Boric’den Babiš’e, Şili’den Çekya’ya

Devamını Oku
29.12.2021
Kâğıt

Kâğıt

Devamını Oku
25.12.2021
Geçim ve seçim: Şili dersleri

Geçim ve seçim: Şili dersleri

Devamını Oku
22.12.2021
Tatar Çölü’nden Tatar Ramazan’a

Tatar Çölü’nden Tatar Ramazan’a

Devamını Oku
18.12.2021
Yeni model

Yeni model

Devamını Oku
15.12.2021
Joker

Joker

Devamını Oku
11.12.2021
Milli Görüş partileri

Milli Görüş partileri

Devamını Oku
08.12.2021
Drogolaşma ve Don Kişotlaşma

Drogolaşma ve Don Kişotlaşma

Devamını Oku
04.12.2021
Birincil ittifak

Birincil ittifak

Devamını Oku
01.12.2021
Oblomov’dan Don Kişot’a

Oblomov’dan Don Kişot’a

Devamını Oku
27.11.2021
‘Yoksulluk Kader Olamaz’

‘Yoksulluk Kader Olamaz’

Devamını Oku
24.11.2021
Labirent

Bir intiharın genel provası

Devamını Oku
20.11.2021
Akışına bırakmak

Akışına bırakmak

Devamını Oku
17.11.2021
Kalabalığa kaçış

Kalabalığa kaçış

Devamını Oku
13.11.2021
Yeni kamuculuk ve kooperatifler

Yeni kamuculuk ve kooperatifler

Devamını Oku
10.11.2021
Truman kaçışı

Truman kaçışı

Devamını Oku
30.10.2021