İstanbul Sözleşmesi bahane
Deniz Yıldırım
Son Köşe Yazıları

İstanbul Sözleşmesi bahane

05.08.2020 07:00
Güncellenme:
Takip Et:

İstanbul Sözleşmesi etrafında oluşan yeni gündem, Ayasofya gündeminden farklı. Ayasofya, ekonomik sıkışmanın arttığı ve muhafazakâr rakiplerin AKP içinden çıkmaya başladığı bir dönemde, iktidarın muhafazakâr milliyetçi seçmen kitlesini etrafında tutmaya dönük stratejisinin parçasıydı.

İstanbul Sözleşmesi’ne karşı oluşan basınç ise başka bir şeye işaret. Özellikle Ayasofya kararından da cesaret alan tarikat, cemaat yapılarının neredeyse uzun süre sonra ilk kez kendi iç birliklerini bu talep etrafında sağladıklarının ve iktidara “toplumsal alanı, toplumsal yaşama dair kuralları benim istediğim şekilde belirle” demeye başladıklarının işareti.

Tarikat, cemaat aktörleri, Fethullahçı yapının tasfiye edildiği süreçte iktidarın arkasında hizalanmanın karşılığında, doğmakta olan boşluğa hamle yapıp etki alanlarını genişlettiler. Şimdi gördüğümüz, İstanbul Sözleşmesi bahanesi altında, toplumsal iktidarın kimde olacağı konusunda yeni bir güç savaşına işaret ediyor. AKP’nin bu basınca taviz vermesi, bundan sonra hem toplumsal yaşamın dinselleştirilmesine dönük olarak tarikat yapılarını daha da güçlü kılmaya, hem de AKP’nin bu yapıların bundan sonraki taleplerini frenlemekte, zamana yaymakta zorlanmasına neden olacak.

Buradan, AKP’nin bu yapılarla benzer bir gündeme sahip olmadığı sonucu çıkarılmasın. Hedef aynı olsa da yöntemler ve stratejiler farklı. AKP kurulduğu günden beri, radikal İslamcı tabana sıkışmamak ve daha geniş bir seçmen kitlesine hitap edip iktidar olmak için yer yer kendisini bu “radikal” gruplardan ve gündemlerden taktik olarak ayrıştırıyor. Zamana yayıyor; uygun güç dengesini ve birikimini, rakiplerininse zayıflığını ve dağınıklığını kolluyor. Şimdi böyle bir tavizin verilmesi, toplumsal iktidarın kurallarını ve gündemini tarikat-cemaat koalisyonlarının “doğrudan” belirlemesinin önünün açılması, AKP’nin zaten ekonomik nedenlerle daralan tabanının siyasal açıdan daha da radikal İslamcı gündeme sıkışması ve iktidarın gerçek sorunlardan daha da kopması sonucunu doğurabilir.

Bu açıdan, sözleşme etrafında oluşan gürültüye, basınca karşı açıktan bir itiraz seslendirilememesi, meydan okumalar karşısında sessizlikle kabullenir görüntünün verilmesi, iktidarın açmazına da işaret. Gerçekte Erdoğan her zaman gündem belirleyen olmak istemiştir. Şu anda asıl istediği, İslamcı ve muhafazakâr kesimleri Ayasofya kararı etrafında yeniden arkasında birleştirmek, bunu konuşturmak bana göre. Tam da bu ortamda İstanbul Sözleşmesi etrafında oluşan tartışmalar, iktidara yakın kuruluşlar ve hatta aile içinde beliren bölünmeleri açık ediyor; Ayasofya gündemiyle hedeflenenin aksine, parçalı yapının daha da görünür hale gelmesine yol açıyor. İç bölünmelerin ne yapılırsa yapılsın yok edilemediği bir dönem bu.

Doğru yerden savunma hattı

Bu noktada, tartışmanın eksenini doğru belirlemek, savunma hattını doğru yerden kurmak gerekiyor. Radikal yapılar İstanbul Sözleşmesi’ne kadını koruduğu için karşı çıkmıyorlar sadece; tanımlanmış toplumsal cinsiyet rollerinin sorgulanmasını önlemek, yani “kadının yeri evidir; okumasın, çalışmasın” demek için de karşı çıkıyorlar. İtiraz yazılarını dikkatle okuyun. Bu açıdan tartışma sadece kadına şiddetle ilgili değil, kadının kamusal yaşamdaki varlığıyla da ilgili. Kadın kamusal yaşama katılsın mı, yoksa özel alanda aile içi emeğin yeniden üretimi göreviyle mi sınırlı kalsın? Tartışmanın özü budur. “Aile yok oluyor”muş, “eşcinsellik teşvik ediliyor”muş; hepsi gerçeğin örtüsüdür. Savunma hattı buralara sıkışmamalıdır.

İktidar için de bir yol ayrımı bu. Zira bu iktidar, muhafazakâr kesimin çocuklarının üniversite eğitimi almasının, eğitim seviyesinin yükselmesinin, kadınların yükseköğretime katılmasının önünü de açtı; yükseköğretimi nicel olarak tabana yaydı. Yepyeni bir kuşak var şimdi. Kamusal alanda var olmaya alışan, çalışan ya da çalışmak için iş arayan, sosyal yaşamda kendi adını ve varlığını belirginleştirmeyi arzulayan yeni bir kuşak. İktidarın radikal yapılara, “buyurun, kamusal yaşamı sizin taleplerinize göre düzenleme aşamasına geçiyorum, direksiyon artık sizde” demesi, bu kuşakları da kaybetmesine yol açacak. Diğer yandan, daralan istihdam ortamında, kadınları eve kapatmakla ve kadının iş hayatından dışlanmasıyla sonuçlanabilecek girişimler ekonomik gerekçelerle işine gelebilir iktidarın. Ama nereye kadar? Kadının işgücüne katılım oranı halihazırda bu kadar düşükken hem de.

Demem o ki: Kamusal ve sosyal yaşamı belirleme yetkisini eline geçirmek için güç denemesi yapan yapılar karşısında en geniş, demokratik itiraz blokunu oluşturmak gerekiyor. Mesele sadece kadın hakları değil; hayatın ne şekilde akacağıyla ilgili bir yol ayrımı bu.

Yazarın Son Yazıları

Cumhuriyet’e veda

Cumhuriyet’e veda

Devamını Oku
04.06.2022
‘Koalisyon eşittir kriz’ formülü üzerine

‘Koalisyon eşittir kriz’ formülü üzerine

Devamını Oku
21.05.2022
Geçim siyaseti, aday siyaseti

Geçim siyaseti, aday siyaseti

Devamını Oku
07.05.2022
Hak mücadelesi

Hak mücadelesi

Devamını Oku
30.04.2022
23 Nisan ve iki halkçılık

23 Nisan ve iki halkçılık

Devamını Oku
23.04.2022
Enstitülü kuşak ve gelecek zaman

Enstitülü kuşak ve gelecek zaman

Devamını Oku
16.04.2022
‘Sonra hayat devam etti’

‘Sonra hayat devam etti’

Devamını Oku
02.04.2022
Değer mi hiç?

Değer mi hiç?

Devamını Oku
26.03.2022
Savaş ve siyaset

Savaş ve siyaset

Devamını Oku
19.03.2022
Transit

Transit

Devamını Oku
12.03.2022
Savaş (05 Mart 2022)

Savaş

Devamını Oku
05.03.2022
Ukrayna

Ukrayna

Devamını Oku
26.02.2022
Cemre düştü

Cemre düştü

Devamını Oku
23.02.2022
İttifaklar, temsiller ve adlandırmalar

İttifaklar, temsiller ve adlandırmalar

Devamını Oku
16.02.2022
Güneşli Pazartesiler

Güneşli Pazartesiler

Devamını Oku
12.02.2022
En uzun gece

En uzun gece

Devamını Oku
09.02.2022
Çatlak

Çatlak

Devamını Oku
05.02.2022
Rejimin yeni aşaması

Rejimin yeni aşaması

Devamını Oku
02.02.2022
Borç

Borç

Devamını Oku
29.01.2022
‘Siyasetin sonu’

‘Siyasetin sonu’

Devamını Oku
19.01.2022
Ahlat Ağacı’nın borç toplumu

Ahlat Ağacı’nın borç toplumu

Devamını Oku
15.01.2022
Kişiselleşme değil ortak çözüm programı

Kişiselleşme değil ortak çözüm programı

Devamını Oku
12.01.2022
Deli İbram Divanı

Deli İbram Divanı

Devamını Oku
08.01.2022
İki ülkeden Türkiye’ye

İki ülkeden Türkiye’ye

Devamını Oku
05.01.2022
Boric’den Babiš’e, Şili’den Çekya’ya

Boric’den Babiš’e, Şili’den Çekya’ya

Devamını Oku
29.12.2021
Kâğıt

Kâğıt

Devamını Oku
25.12.2021
Geçim ve seçim: Şili dersleri

Geçim ve seçim: Şili dersleri

Devamını Oku
22.12.2021
Tatar Çölü’nden Tatar Ramazan’a

Tatar Çölü’nden Tatar Ramazan’a

Devamını Oku
18.12.2021
Yeni model

Yeni model

Devamını Oku
15.12.2021
Joker

Joker

Devamını Oku
11.12.2021
Milli Görüş partileri

Milli Görüş partileri

Devamını Oku
08.12.2021
Drogolaşma ve Don Kişotlaşma

Drogolaşma ve Don Kişotlaşma

Devamını Oku
04.12.2021
Birincil ittifak

Birincil ittifak

Devamını Oku
01.12.2021
Oblomov’dan Don Kişot’a

Oblomov’dan Don Kişot’a

Devamını Oku
27.11.2021
‘Yoksulluk Kader Olamaz’

‘Yoksulluk Kader Olamaz’

Devamını Oku
24.11.2021
Labirent

Bir intiharın genel provası

Devamını Oku
20.11.2021
Akışına bırakmak

Akışına bırakmak

Devamını Oku
17.11.2021
Kalabalığa kaçış

Kalabalığa kaçış

Devamını Oku
13.11.2021
Yeni kamuculuk ve kooperatifler

Yeni kamuculuk ve kooperatifler

Devamını Oku
10.11.2021
Truman kaçışı

Truman kaçışı

Devamını Oku
30.10.2021