Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Oblomov’dan Don Kişot’a
Aklımdaydı bu soru: Bugünkü Türkiye’yi sosyal ve siyasal açıdan, düşünce ve eylem biçimlerimizle, hareket tarzımızla birlikte sunan/temsil eden evrensel roman kahramanları kimler olabilir?
Herkesin yanıtı farklı olacaktır. Ben sayıyı, birbirlerine etkilerini, bir arada türeyişlerini dikkate alarak dörde indirebildim. Siyasal açıdan Aziz Nesin’in Zübük’ü, toplumsal açıdansa Gonçarov’un Oblomov’u, Cervantes’in Don Kişot’u ve yine bu seride adını sıkça andığımız, Dino Buzzati imzalı Tatar Çölü’nün Drogo’su. Her karakterin bir temsiliyeti ve evrenselleşme potansiyeli var.
Aziz Nesin, Zübük’ün Çince çevirisi vesilesiyle Çinli okurlarına yazdığı mektupta, “Türkiye’deki Zübük’ü gittiğim her ülkede gördüm. Zübük salt Türkiye’ye özgü bir insan değil” diyor ve ekliyor: “Her nerde Zübük varsa, oradaki insanların hepsinde bir oranda Zübüklük var demektir.”
Bu kıymetli çözümleme, bize iki önemli anahtar veriyor: İlkin, roman kahramanlarının kalıcılaşma gücü, içine doğdukları yerel toplumsal koşulların ötesine geçen, evrenselleşen, başka diyarlara ve dimağlara seslenebilen niteliğinden geliyor. Zübüklük, Don Kişotluk, Oblomovluk olguları böylece yazarını ve yazıldığı çağı aşıyor.
Ve ikinci anahtar da şu: Toplumlar, rıza gösterdikleri, yükselttikleri ya da sessiz kaldıkları hiçbir kötülükten muaf olamıyor. Bir yerde Zübüklük varsa, bunun inşasına katkı veren, el uzatan, güçlenmesini sağlayan “gönüllü kulluk” düzeneklerinin olduğu da çok açık. Dolayısıyla hiçbir karakter, en “tek” halinde bile gökten zembille inmiyor, toplumdan bağımsız bir biçimde gelişip yükselmiyor.
Diğer karakterler için de durum böyle değil mi? Bugün, akışa teslim olmuş, hayali bir düşmanı bekleyerek ömrünü geçirmeye başlamış Drogoluk tutumları yaygınlaşmasa; bugün eylemsizlik, boşvermişlik, dünyayla bağları koparan miskinlik, kısaca Oblomovluk olgusu bu denli kalıcılaşmasa, politik ve ekonomik çıkarlar için her türlü değeri, inancı kullanmayı, her dönemde keskin manevralar yapıp bunu her seferinde tutarlılık gibi kabul ettirmeyi, alkışlatmayı başaran siyasal iktidarlar ayakta kalabilir mi?
Dolayısıyla, dünyanın her yerinde, iktidar düzeneği açısından bu üç karakter birlikte ilerliyor, büyüyor. Drogoluk, yönetenlerin, akışı belirleyenlerin her meseleyi dışarıdan gelebilecek bir saldırıya, görünmez bir “dış tehdit” olgusuna bağlamalarıyla ve Drogo’ların buna inanıp buna göre hayatlarını geçirmeyi kabul etmeleriyle yayılıyor. Oblomovluk, bir yandan güce yanaşıp kamu kaynağıyla, parasıyla, varlığıyla, makamıyla, çalışmadan ve üretmeden yaşamayı âdet edinmiş iktidar çevrelerinde karşımıza çıkıyor; diğer yandan ise boşvermişlik, “böyle gelmiş böyle gidercilik” biçimleriyle, pasifleşmiş ve uyuşmuş düşünce kalıplarıyla birlikte toplumun “muhalif” diğer bölümünde de yer yer kendisini gösteriyor. Dobrolyubov, Oblomov’u tanımlarken boşuna “Bu tipte hareketsizlik, en köklü özelliktir” saptaması yapmıyor.
YA DON KİŞOT?
Peki ya, dönemimizi simgeleyen dördüncü tip Don Kişot’u nereye, hangi koşulların sonucuna bağlayacağız? Don Kişotluk bir sonuç, ilk üç tipin yayılımının sonucu. Drogo gibi Tatar Çölü’ndeki rutine, düzene ve önüne sunulan görevlere kendini kaptıranların ve Oblomov gibi hareketsizliğe, miskinliğe, çözümsüzlüğe teslim olanların belirleyici olduğu yerde, bu akışa itiraz eden, “o öyle değil” diyen, kendi gücünün ötesinde bir karşıt unsura, kişiye, yapıya hakikat ve haysiyet adına karşı gelen, nicelikçe az, nitelikçe etkili her tutum, eninde sonunda Don Kişotluk olarak beliriyor. Demek ki Don Kişot’u Don Kişot gibi gösteren salt eylemi değil; öncelikle toplumun, özellikle de öncülerin, aydınların Drogolaşması ya da Oblomovlaşması. Drogo’ların, Oblomov’ların gerçekçilik çizgisini çektiği yerde, Don Kişot’un mücadelesinin hayalci/maceracı görülmesi, küçümsenmesi de olağanlaşıyor. Öyleyse bir toplumda Don Kişot gibi algılanmak için, Drogoluk, Oblomovluk ve üzerinde yükselen bir Zübüklük düzeni gerekiyor. Aziz Nesin’in bir yandan Zübüklük düzenini yazarken, diğer yandan Don Kişot’a hayranlığı ve Don Kişotluk gibi algılanan pratikleri tesadüf müydü?
İyi ama Drogoluk ile Don Kişotluk hayali bir düşmana karşı savaşmak bakımından birbirine benzemiyor mu? İyisi mi gelin akış serisinin bir sonraki yazısında ikisinin farkları üzerine düşünmeye çalışalım.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Edirne'de korkunç kaza