Deniz Yıldırım

Parazit sistemi

15 Şubat 2020 Cumartesi

Güney Kore yapımı, Bong Joon-ho imzalı Parazit ödüle doymuyor. Cannes’da Altın Palmiye’ye uzanan film, şimdi de Oscar’da aynı anda hem en iyi film hem de en iyi yabancı dilde film ödülü kazanarak bir ilke imza attı. Parazit iyi film; sadece sinema sanatına yaklaşımı açısından değil; ele aldığı sosyal yarayı Güney Kore kadar dünyanın geri kalanını da ilgilendiren bir hikâyeyle berraklaştırması nedeniyle.

Bir yanda geniş, ferah ve zenginliğini ilan eden mekânsal donanımıyla dikkat çeken bir eve sahip Park ailesi. Bodrumdaki kilerleri yiyecekle istiflenmiş halde; evde yardımcıları var ve çocukları için özel ders aldırıyorlar. Diğer yandaysa yarı bodrum sayılabilecek bir dairede yaşayan, daha insani şartlarda bir eve çıkacak maliyeti karşılayamayan, düzenli bir işe ve gelire sahip olmayan Kim ailesi. Her şey, Kim ailesinin aşama aşama Park ailesinin yanına yardımcı olarak işe girmesiyle başlıyor. İki aile ve iki mekân üzerinden sınıf zıtlıklarının temsili müthiş.

Ama bence filmin asıl gücü, sonlara doğru devreye giren üçüncü aile üzerinden rekabeti yoksul sınıflar arasına indirmesinde yatıyor. Daha yukarıya tırmanma umudunu yitiren, gelecek beklentisi kötüleşen kesimlerin daha aşağıya inmeme, eldekini yitirmeme mücadelesi, neo-liberal sistemin alt sınıfları birbirine nasıl kırdırdığı gerçeği, mizahi tonu yüksek bir dramatikleştirme yoluyla seyirciye aktarılıyor. Sonundaysa asıl mesele; genç Kim’in babasını kurtarmak için o lüks evi satın alabilecek bir yaşama ulaşıp ulaşamayacağında düğümleniyor. Mümkün mü?

Güney Kore’de Eylül 2019’da yapılan bir araştırmaya göre, 20’li yaşlardaki alt orta sınıf gençlerin sadece yüzde 23’ü gelecekte yaşamlarının iyiye gideceğini düşünüyor. Yanıt sanırım burada saklı. Oğul Kim’in çok iyi eğitim alıp çok çalışması o lüks evi almasına, dolayısıyla babasını hapsolduğu bodrumdan kurtarmaya yetmeyecek. Bir başka araştırmaya göre, ortalama gelire sahip bir Kore yurttaşının bodrum katından çıkarak orta derece bir ev satın alabilmesi için bile hiç para harcamadan 12 yıl para biriktirmesi gerekiyor. 

İyi de, birilerinin çok çalışarak bile elde edemeyeceği bu şartları, başka birileri nasıl elde ediyor? Filmin adı, kendisini bu mesajın içine saklıyor.

Kaşık teorisi

İlginçtir; Güney Kore’de artan eşitsizliği açıklarken “altın kaşık teorisi” giderek popüler hale gelmeye başlamış. Buna göre gençler, ailelerinin sahip olduğu olanakların sınırlarını çizdiği bir hayata yazgılılar. Yani geleceklerini geçmişleri belirliyor. Altın kaşıkla beslenenler, zengin ailelerin çocukları; gümüş kaşıkla beslenenler, çocuklarını iyi eğitimle donatma şansına sahip ailelerin çocukları ve son olarak kirli kaşıkla beslenenler de, yoksul ailelerin iyi eğitim olanaklarından mahrum çocukları. Koreli gençlere göre mevcut yapıda sadece altın ve gümüş kaşıkla beslenen ailelerin çocuklarının geleceği parlak. Çünkü eğitim şartları zor ve iyi eğitimli olmak pahalı; küresel açıdan rekabetçi Kore şirketlerinin yabancı dil bilgisinden sahip olunan üniversitenin adına, becerilere kadar istihdam edeceği kişilerle ilgili beklentileri yüksek ve artık mezun sayısı da fazla. 

Böyle bir çıtayı, çocukluktan itibaren yabancı dil eğitimi alabilen, özel derslerle yetişen, yurtdışında okuyabilecek ya da çok iyi bir üniversite eğitimi alabilecek imkânlara sahip gençler yakalıyor sadece. Yani zengin Park ailesinin çocukları. Ama sorun gerçekten ailelerimiz mi?

Kapitalizm, kendi tarihinde kısa bir döneme denk gelen sosyal devleti çökertmeden önce, “yoksul olabilirsin, ailenin şartları kötü olabilir. Ama sen çok çalışırsan, iyi eğitim alırsan bu şartlardan kurtulabilir, sınıf atlayabilirsin” umudunu pazarladı uzun süre. Kamusal eğitimle de bunu destekledi. Parazit filmi, dünya genelinde bu umudun özellikle yeni kuşak, güvencesiz ve geleceksiz gençler açısından ortadan kalkışını Güney Kore sahnesinden ilan ediyor. Filmin evrensel mesajı da burada. Kore’de öyle de, Türkiye’de farklı mı? Eğitim kamusallıktan çıktı, fırsat eşitliği ortadan kaldırıldı. Kamusal diye elde kalan da niteliksiz hale getirildi. Bu ortamda ya zengin bir ailenin çocuğu olacaksın ya da sosyal, siyasi açıdan sermayen, çevren olacak, arkanda “dayı” olacak; çalışmadan, başkalarının hakkından çalarak bir yerlere geleceksin. Bunun dışındaki geniş kesimler için kurtuluş yok. Sistem sınırlı bir azınlığın hazırcılığa, kolaycılığa dayanarak bizim sırtımızdan geçinmesine dayalı. Hak etmediği kadar çok servete konanlar; hak etmediği makamlara çalışmadan, üretmeden gelenler düzeni bu. Kore’de parazit, başka yerde tufeyli. Film yeniden sinemalarda; izleyin, siz de fark edeceksiniz. Anlatılan hepimizin hikâyesi.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları