Deniz Yıldırım

Yeraltından Notlar

09 Ocak 2021 Cumartesi

Dostoyevski, Yeraltından Notlar’ı 1864’te yayımladı. Yoksul, okumuş ve aydın, ama kamusal sahada tanınma mücadelesinde yenik düşen, geri çekilip kendi yalnızlığına ve hayal dünyasına hapsolduğu yer-altından her çıkma girişiminden sonra buhranları daha da pekişen bir “uyumsuz”, kaybedendir yeraltı insanı. Platform’da Goreng ve Baharat, akışı bozmak için yerin altına inmekteydi; buradaysa yeraltı, akışa müdahaleleri başarısızlıkla sonuçlanan tekil aydının son sığınağıdır.

Her çağda haksızlığa uğrayan, eşitlik talebi bastırılan, varlığını tanıtma mücadelesi sekteye uğrayan insanın bir geri çekilme zemini vardır. O zeminin genel adı yeraltıdır öyleyse. Çoğu zaman, o çok katlı apartmanlardaki kutu gibi dairelerimizin işlevi “yeraltı”ndan farklı mıdır?

Dostoyevski’nin yapıtında yer-altı, kahramanın peşini yerüstünde de bırakmaz. Kamusal alandaki eşitsiz karşılaşmalarda ona yeraltı canlısı; böcek, sıçan, solucan gibi hissettirirler. Demek ki yerin altını tanımlayan şey, eşitsiz bir yerüstünün varlığıdır. O bakımdan “Notlar”ın derdi, yer-altından çok, yeraltına çekilme, kamusal/sosyal yaşamdan kaçma sonucunu üreten eşitsiz, adaletsiz yerüstü iledir. Öyleyse yeraltından çıkış, sadece yalıtılmış özel alandan kamusal alana çıkışı değil (çünkü eşitsiz alana her çıkış, daha büyük hüsranla yeraltına dönüşü getirmektedir), o eşitsiz kamusal alana eşitlik ve tanınma yönünde bir müdahaleyi de zorunlu kılar.

Hannah Arendt, İnsanlık Durumu’nda Vita Activa’dan, aktif yaşamdan söz ederken emek ve iş unsurlarının yanına “eylem”i ekler. İnsanın aktif yaşamı, son tahlilde konuşmak ve eylemek ile kurulur. Ancak bu hem konuşmanın mümkün olduğu hem de özneleşmenin eşitler arası bir düzleme taşınabildiği özgür bir kamusal alanı gerektirir. Nitekim yeraltı aydınının yerüstündeki karşılaşmaları da uzun konuşmalara, eşit tanınırlık ve saygı için bireysel mücadeleye/eyleme sahne olur. Konuşmanın ve eylemin özgürleşmediği, öznelerin eşit tanınma mücadelesinin izinde bir kamusal alanın yokluğunda ise yeraltı yine kabuğumuza dönüşecektir (Bunun olası sonucuna Kafka’da değineceğiz).

Bu durumda “Notlar”daki kahraman, bir eylemsizliğin, yenilgiyi kabullenmiş aydının son temsili değil; yeraltından çıkmak ve eşit bir özne olarak kamusal alanı kurmak isteyen ve bu mücadelenin zaferli-yenilgili gelgitlerini ruhunda hisseden aydının öncü kurgusudur. Biraz Ahlat Ağacı’nın İdris Öğretmen’i ve Sinan’ı, yeraltından çıkma iradesinden vazgeçip alışmaya başladığı oranda da Tatar Çölü’nün Drogo’sudur. Yine araftır.

Üç karşılaşmanın yönü

Notlar”ın yeraltına sığınan yoksul aydınının kamusal alanda eşitlik ve saygı görme yolunda üç ana karşılaşması vardır. İlki bir bilardo salonunda başlar ve ayrıcalıklı sınıfın görünür olduğu Neva Caddesi’nde biter. Tanınmak, eşit tavır görmek için yanıp tutuşur; bir kavgada subay tarafından camdan fırlatılan kişi gibi olmak ister önce. Kavganın olduğu salona girer ama subay onu yok sayar. Bunun üzerine günlerce Neva Caddesi’ne gider, subayın karşısına çıkar. Ancak her karşılaşmada subaya yol verir. Subay ise hiç çekilmez. Sonunda bir gün subaya yol vermez ve omuz omuza çarpışırlar: “Bir santim bile yana çekilmedim, onunla tam bir eşitlik içinde geçtim gittim! ... Amacıma erişmiş, bir adım bile yana çekilmeden, herkesin gözü önünde kendimi onunla aynı düzeye çıkararak onurumu kurtarmıştım ya!” Bamteli: Herkesin gözü önünde (kamusal) ve eşit biçimde var olmak. Dert yerüstüyledir. Yeraltı, bu gerçekleşmediğinde sığınaktır.

Marshall Berman, Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor’da bu sahne için şöyle der: “Mesele, alt sınıfların düşünmeyi, yeni bir yolda yürümeyi, sokakta yeni bir varlık ve güç göstermeyi öğrenmeleridir.” Bunlar elbette ilk denemelerdir, yenilgiler olacaktır.

İkinci karşılaşması (eşitlik arayışı), kendisinden daha akıllı ve eğitimli olmayan ama ayrıcalıklı sınıfa terfi etmiş okul arkadaşlarıyladır. Üçüncüsü ise borçlandırılmış bir genç kızın bedenini satmak zorunda bırakıldığı düzenle ahlaki bir tartışmayı başlattığı sahnede Liza iledir. Artık Neva Caddesi’nde değil, “kaygılı bir sürü işçinin, esnafın, her türlü yayanın doldurduğu” caddelerde gezmektedir. Kamusal karşılaşmaların ilk ikisi, ayrıcalıklı sınıf tarafından tanınma mücadelesine odaklanır, sonuncusu ise ayrıcalıklı sınıftan “halka doğru” giden bir özdeşliğe yönelir. Bu evrim çizgisi tesadüf olmasa gerektir.

Ezilenler arasında bir kolektif ittifak için elbette zaman vardır; ama soyut, buhranlı yeraltı sığınağından çıkış ve eşit kamusallık için mücadele; ekonomik, sosyal ya da siyasal eşitsizliklerden rahatsız tekil bireyin kendi başına kazanabileceği bir gündem değildir. Yeraltına sığınan aydının ayrıcalıklı sınıflara karşı gelişen tüm öfkelerin eşitlik, saygı ve tanınma mücadelesinden bir ortak irade çıkarmaya çalışması dışında şansı var mıdır? Yeraltından Notlar’ın zor zamanların tekil, buhranlı aydınına, çağımıza gönderdiği mesaj belki de budur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Cumhuriyet’e veda 4 Haziran 2022

Günün Köşe Yazıları