Hayat Bana Ne Verdi?

05 Ocak 2015 Pazartesi

“Bakalım, 2015 yılı bize ne getirecek!”
Bu iki sorunun yanıtı piyango biletlerinde, burçlarda, fallarda aranıyor. Olumlu bir yanıt alınmayınca da “şanssızlık”, “talihsizlik”, “kısmetsizlik” sorumlu tutuluyor. Elbette bir de “kaderim böyle” tesellisi var.
Gerçekten böyle mi? Hayatta “şanslılar-şanssızlar’’, “kısmetliler-kısmetsizler” mi var? Yoksa bunlar avunma mı, teselli arayışı mı? Kadere inanmak insanın bir sığınak arayışı mı?
“Türkiye buna layık değil” klişesi de var. Gerçek mi? Türkiye bugün içinde bulunduğu duruma layık mı, değil mi?
İnsan hayatında elbette rastlantılar var. Toplum hayatında da elbette kesişmeler var. Aslında, rastlantı dediğimiz de çeşitli vektörler arasındaki kesişmelerdir. Koşullar, olaylar, kişiler birbiriyle çeşitli zamanlarda ve mekânlarda kesişir. Bu kesişmelerin sonuçları da hangi etkenlerle belirlenir.
Birinci etken, insanın farkındalığıdır.
Farkındalık, karşılaşılan şeyin ne olduğunu, nasıl olduğunu, neden olduğunu anlamak demektir.
Farkındalık, kişinin bakış açısına, perspektif genişliğine, vizyon derinliğine göre değişir.
İkinci etken, kişinin neye hazır olduğudur. Bunu belirleyen de kişinin birikimidir, donanımıdır.
Üçüncü etken de kişinin neyi hak ettiğidir. İnsan ancak hak ettiği şeyle rahat eder, ona güven duyabilir.
Bu üçlü, her rastlantı için geçerlidir.
Bir piyango bileti ile büyük ikramiye kazanan kişi, o büyük miktarda paranın farkındaysa, onu kullanmaya hazırsa, onu hak edecek durumda ise o para işine yarar; değilse o para onun felaketi olur.
Bir orkestra şefi ile tanışan birisi, iyi bir kemancı değilse bu tanışma görüşmüş olmaktan öteye geçmez; ama iyi bir kemancının hayatı değişebilir.
Hayat size ne mi verecek?
Hiç merak etmeyin, siz neyin farkında iseniz, neye hazırsanız, neyi hak ediyorsanız onu verecek.
Hayat hiç kimseye bir şey vermez.
Hayatın verdiği sanılan şey, sizin ona verdiğinizin size geri dönüşüdür.
“Kaderiniz sizin elinizdedir” sözünün anlamı da budur.
Önemli olan “yaşadığınız yıllar” değil, “yıllarda yaşadığınız”dır.
Ama insanoğlu, yaşadığı her şeyi kendi dışından beklediği için, yaşadıklarını kendi dışındaki etkenlere bağladığı için, elbette kaderi de kendi dışından belirlenecektir.
“2015 yılından neler bekliyorsunuz” sorusu yanlış sorudur. Onun için de yanıtlar basmakalıptır, klişedir.
Huzur mu bekliyorsunuz?
Barış mı bekliyorsunuz?
Refah mı bekliyorsunuz?
Peki, “Siz, kendinizden ne bekliyorsunuz?” Beklediğiniz şeyler için ne yapmayı düşünüyorsunuz?
2015 yılındaki hayatınız için ne gibi sorumluluklar almaya hazırsınız?
Elde etmek istediğiniz şeyleri hak edip etmediğinizi kendinize soruyor musunuz?
Hak etmeden elde eden insanlardan hesap sormak gibi bir göreviniz olduğunu düşünüyor musunuz?
“Türkiye bu olanlara layık değil” derken ne demek istiyorsunuz?
Türkiye’yi ne olarak düşünüyorsunuz?
Türkiye siz değil misiniz? Türkiye, sizler değil mi? Eğer bu durumu beğenmiyorsanız, bunu değiştirmek için siz ne yaptınız? Bu konuda sizin de sorumluluğunuz olduğunu düşündünüz mü?
Yoksa, sizin dışınızdaki herkesi sorumlu sayıp onları eleştirmekle mi yetindiniz?
Ben, 2015 yılından ne mi bekliyorum?
İnsanların bu soruları kendilerine sormalarını bekliyorum.
Her insanın yaşamın her parçasından sorumluluk duymasını istiyorum.
Her insanın insanlardan, ülkesinden, doğadan sorumluluk duymasını bekliyorum.
Her insanın yapılan her haksızlıktan, adaletsizlikten, eşitsizlikten kendisini sorumlu tutmasını bekliyorum.
2015 yılında, yüzyıllar öncesinden gelen bir sese, Sokrates’in sesine kulak vermelerini, “Sorgulanmayan hayat, hayat değildir’” sözünü dinlemelerini bekliyorum.
Bütün beklentim budur…
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Çalınan gelecek!... 29 Nisan 2024
Istakozun intikamı! 22 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları