Anılarımıza sahip çıkmak

30 Temmuz 2022 Cumartesi

Woody Allen’ın “Paris’te Gece Yarısı” filminde, Amerikalı çiçeği burnunda nişanlı çift, Gil ve Inez Paris’in yolunu tutar. Başta her şey aşklarıyla birleştirdikleri kısa tatilleri süresince kenti gezmekten ibarettir. Ancak Gil’in Paris gece yarısı yaşadığı gerçeküstü maceralar herkesin hayatını değiştirir. Her gece yarısı gelen bir araba, onu alıp zamanın başka dilimindeki bir meyhaneye götürür. Inez bir anda Scott Fitzgerald, Ernest Hemingway, Salvador Dali’yi bulur karşısında. Onlarla sohbet eder. Kadeh kaldırır. 

*

Bir arkadaşım hayatında bütün izlerin adeta silindiğinden söz etti geçenlerde. “Okuduğum ilkokul yerine çoktan apartman dikildi, lise depremde yerle bir oldu, konservatuvar Ankara dışına taşındı. Çocuğuma kendime ait gösterecek yerler kalmadı” dedi. Oysa bellek mekânla her zaman işbirliği içinde... Son yıllarda hatıralarımızı da çalacak rant kapısının sonuna kadar açılmasının ardında sistemli bir tarihi altüst etme projesinin olduğu düşüncesine kapılmamak elde değil. 

*

Mekân, her zaman insan ruhuyla değerlenir. Tzara ile Eluard’ın yüreklerinde kocaman heyecanla atıştığı, Picasso ile Debussy’in yeni bir opera tasarımı için tartıştığı, Aragon’un aşkından kendini unuttuğu yerlerdir oralar. Belki bir fevkaladelik yoktur hiçbirinde. Anılar, yaşanmışlıklarla bezelidir. Büyük dönüşümlere tanıklık etmiştir kimi. “Dünyanın bütün işçileri birleşin!” yazısının asıldığı duvarlar konuşsa da anlatsa! Bir kadın, içindeki isyan ateşi yanarken bar sandalyesinin üstüne çıkıp enternasyonal marşını söylüyor, komün günlerinde aşkla devrim sevişirken yine aynı meyhanede akşamları sevda şiirleri okunuyordur. Dünya savaşına giderken asker uğurlayan âşıklar gözyaşlarını orada döküyordur. Ne olursa olsun, tarihsel birikimin mirası, önemli kamusal mekânlardır her biri.

*

Ayla Kutlu’nun “Emir Bey’in Kızları” romanında Urfa milletvekili Emir Bey Milli Mücadele döneminde Taşhan’da kalır. O tarihlerde meydanın adı Ulus değildir henüz. Herkes yer tarif ederken “Taşhan Meydanı” der birbirine. Taşhan’ın sahibi, Cemal Taşhan’dır. Oğlu ise iri cüsseli, “komünist şair” Suphi Taşhan. Cemal Bey’in ölümü sonrasında yaşanan ekonomik krizin hemen ardından Taşhan satılır. Zaten bir süre sonra da Suphi Taşhan, komünist olduğu gerekçesiyle sürülür. Şair ile bir zamanlar Taşhan’ın müdavimi İnönü arasındaki şu telefon konuşması ise rivayet değil gerçektir: “Ooo! Suphi nasılsın?”/“Teşekkür ederim, efendim.”/“Bir ihtiyacın, isteğin var mı?”/“Sağlığınız ve MİT’in kaldırılması efendim.”

Nâzım Hikmet’in Bursa Cezaevi’nde yatarken bir mukavvanın üstüne yazıp ranzasına Suphi Taşhan’ın dizelerini astığı söylenir: “Bahar beklediğimi getirmedi/ Bahar yine gelir.” Nitekim geriye Taşhan kalmaz. Artık unutulmuş bir yerdir orası.

*

Ankara Ulus’ta sahibi Kürt Mehmet’ten ötürü “Kürdün Meyhanesi” diye anılan meyhaneye sıklıkla yazar ve sanatçılar gider. Yurdun çeşitli yerlerinden de edebiyat meraklıları onları görebilmek için meyhaneye akın eder. Bu nedenle siyasi işlere bakan 1. şubenin sivil polisleri Kürdün Meyhanesi’ni mesken tutar. Bir kısmı kendini gizlemez ve gelip bir köşeye oturur. Zaman ilerleyip kafalar cilalandığında polislerle aradaki buzlar erir, kadehler karşılıklı tokuşturulur, sohbet bile edilir. Bazen de yeni bir sivil polis taşradan gelmiş genç bir şair görünümünde meyhaneye girer ve sohbet başlatır. Eski kurtların durumu anlaması uzun sürmez. Yine de sohbet bozulmaz! Kürdün Meyhanesi çoktan kapandı gitti. Yerinde yeller esiyor.

*

Karpiç, Üç Nal Lokantası, Şükran Lokantası, Washington. Bugün hizmet vermiyor. Halbuki bir dönemin eski kurtlarının yan yana durduğu mekânlardı onlar. Ülkemizin tarihi sanatçı ve düşün adamlarına gaddar davranıyor; onların toplandığı mekânları da altüst etmek istiyor. 

*

Almanya’nın Floransa’sı olarak bilinen, bir zamanlar Doğu Almanya’nın gözde şehirlerinden Dresden İkinci Dünya Savaşı sonrasında yerle bir olur. Ancak yıkılan onca tarihi mekanı yeniden inşa edecek mucizevi bir güç vardır onlarda. Dresden her şeye rağmen müthiş bir restorasyonla yeniden ayağa kalkar. 

*

Kendi bireysel tarihlerine sahip çıkamayanlar ülkenin geçmişiyle geleceği arasındaki kurulması gereken köprünün inşaatını tamamlayamaz. Bizim de yeniden hem kendi bireysel tarihimize hem de ülkemizin çağdaşlık tarihine sahip çıkmamız gerekiyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları