Bir denizaltının öyküsü ve utanç

24 Haziran 2023 Cumartesi

Dünya uzayda salınan küçük bir gezegen... Bizim içinse hâlâ keşfedilememiş yanlarıyla gizemini koruyan uçsuz bucaksız bir yaşam alanı. Daha dün Tibet’te, dünyanın en derin kanyonunda devasa büyüklükte bir ağaç bulundu. Büyük keşif hemen basına şöyle yansıdı: “Ağacın boyu özgürlük heykelinden daha uzun.” 

***

Yeni düzende keşif yapmanın kuralları var. Öncelikli olarak sömürgeci bir ülkeden, emperyal bir ırktan olmanız gerekiyor. Ayrıca zenginliğinize zenginlik katacak manevra becerisiyle donaltılmanız şart! Bu kadarı da yetmiyor, diğer “iyi insanları” da “Sömürgeci ülkemiz daha da büyük bir sömürgeci olacak!” yargısına inandırma adımlarını olanca sevecenliğinizle atmanız isteniyor! 

***

İskoçyalı Dr. David Livingston, 1840 yılında Afrika’ya adım attıktan sonra kıtanın cazibesine kapıldı. Altı yılını Zambezi Nehri’ni ve Viktorya Çavlanı’nı keşfetmek için harcadı. Atlas Okyanusu kıyılarına kadar gitmeyi başardı. Hiçbir beyazın giremediği yerlerde aylarca dolandı durdu. İngiltere’ye döndüğünde kraliçe tarafından ağırlandı. Ona madalyalar sunuldu. Livingston, İskoç olsa da Britanya İmparatorluğu’na sonuna kadar bağlıydı. Ayrıca bir sömürgeci kâşif olarak elinde din kozu da vardı. O Afrika’nın balta girmemiş ormanlarındaki yerlilere medeniyet götürüyordu. Yardımlarının bir karşılığı olarak Hıristiyan olmalarını sağlıyordu. Böylece yerliler borçlarını tektanrılı bir dine geçerek ödüyorlardı. Bu da sömürgeciliğe geçişin ilk muazzam adımlarıydı.

***

Geçen hafta dünya, Titanik batığına sefer düzenlenirken kaybolan denizaltının peşine düştü. Ne yazık ki denizaltıda bulunan beş kişinin de öldüğü kesinleşti. Denizaltıdakilerin, havacılık sektöründe hizmet veren Action Aviation’ın sahibi İngiliz milyarder Hamish Harding, Pakistanlı iş insanı Şehzade Davut ve oğlu Süleyman Davut, Titan’ın sahibi OceanGate şirketinin kurucusu ve Üst Yöneticisi Stockton Rush ve Fransız denizaltı pilotu Paul Henry Nargeolet olduğunu basından saniye saniye takip ettik. Oysa çok değil ülkemizin birkaç kilometre uzağında bir göçmen gemisi göz göre göre batıyor, yüzlerce insan ölüyor. Biz kanıksıyorduk!

***

Coetzee’nin çok sevdiğim romanı “Utanç”a, bir “modern diller” hocasının, Cape Town Teknik Üniversitesi’nde “romantik şairler” konulu bir ders verirken öğrencisiyle yaşadığı rahatsızlık verici ilişkiyi sorgulayarak başlarız. Gerçekten de yaşlı kurt kendinden otuz yaş küçük bir çocuğun Lord Byron’dan şiirler okuyarak bedenini ele geçirir. Kısa bir süre sonra da cinsel taciz soruşturmasına uğrar, okuldan uzaklaştırılır. Genç kızın intihar girşiminde bulunması bile David’in bakışını yerle bir edemez. Kızının yanına sığınır. Ancak bu defa kızı bir siyahinin tecavüzüne uğrar. O, evladına bir türlü yardım edemez. Mağdurun tarafında olunca kendini gerçek anlamda sorgulamaya başlar. Çaresizliğiyle yaşadıklarını kabullenmesi iç içe geçer süreçte... Hiçbir canlının aşağılanmaması adına kalbini acıtırken “utanç” duygusunun nerede başlayıp nerede bittiğini sorgularız.

***

İnsanlık tarihi bir yanıyla utanmalar tarihi... Bizler, geçmişi sorgularken aklımızın iyi bir anahtar olduğunu öğrendik. Biliyoruz ki sistem, yoksulun hakkını değil zenginin düdüğünü savunurken bu albeniye bizim de kapılmamızı istiyor. Öte yandan insanlığı savunmak adına yeniden haysiyet savaşımına giriyoruz. Çünkü bu ülkede yaşamak süreç içinde yeni bir hastalığa dönüştü: utancın sıradanlığı... Her gün utanmamızın sınırlarını zorlayan yeni bir haberle uyanıyoruz. Utanıyoruz, hemen geçiyor. Çünkü hemen ardından yeni bir utanç alanıyla sınanıyoruz. Böylece bir önceki utancın telaşından ve yükünden arınıyoruz.

***

Bizim utancımız yeni keşfedilen devasa bir ağacın özgürlük heykeliyle sunulmasını görmezden gelecek kadar sıradanlaştı!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları