Bugün beni öldürdüler!

08 Ocak 2022 Cumartesi

Charles Dickens’ın “İki Şehrin Hikâyesi” romanında Bastille hapishanesinde suçsuz yere 18 yılını geçirdikten sonra, eski dostunun yardımıyla kurtulan Dr. Manette’in hayat hikâyesi anlatılır. Manette, kızına kavuşur, Londra yolculuğuna çıkar. Bu sırada yaşanan Fransız Devrimi hayata dokunmaya başlamıştır bile. Mazlumların zalime, zalimlerin ise mazluma nasıl dönüştüğünü tüylerimiz diken diken okurken “özgürlük, eşitlik ya da ölüm” sloganları arasında sokaklarda dolaşır, sonrasında devrim umudunu taşıyanların bir bir giyotine gönderilmelerinin acısını yaşarız. Bir toplumun geçiş dönemi, umudun rüzgâr gibi tersine dönüşü gözler önüne serilir. 

Kimi zaman toplumlarda geçiş dönemleri uzun sürer. Kan, gözyaşı ve acı yaşamların sıradan öyküsüne dönüşür. Tarih, öldürüleceğini bile bile yaşamdan yana olanları yazar. Tıpkı memleketimde olduğu gibi... 

*

Genç bir adam rüyama giriyor. Adı: Metin. Desenli bir kazak giymiş, gülümsüyor. Pencere önünde ellerini kavuşturmuş, sanki yaşayamayacağı günlere bakıyor. “Bugün ben öldürüldüm...” diyor. “Fadime Anam bağırdı, kardeşim Meryem dövündü. Yaşamayı istedim ama yaşamdan koparıldım” derken ince belli cam bardaktan çay içiyor. Oysa ölüler ne yiyebilir ne de içebilir. Ne gülümseyebilir ne de ağız dolusu kahkaha atabilir. 

Yaşamlar, gerçeğin yakıcı teninde kavruluyor. Gözlerimi açıyorum. Metin kilometrelerce uzağımda soğuk bir mezarda yatıyor. 

*

Metin, haber peşinde koşarken gözaltına alındığı spor salonunda... Son sözü “Ben gazeteciyim!” yüreğimizde yankılanıyor. Sonra, “Gazetecinin şüpheli ölümü” imzalı haberler dolaşıma sokuluyor. “Duvardan düştü, öldü...” diyenler utanç denizinde boğuluyor. Ailenin, gazeteci dostlarının, avukatların ısrarıyla geniş kapsamlı bir soruşturma başlatılıyor. Ve ilk defa, bir gazetecinin gözaltında işkence sonucu öldürüldüğü kabul edilmek zorunda kalınıyor: Dönemin İçişleri Bakanı, “Başta Göktepe’nin annesi ve ailesi olmak üzere Türk basınından özür diliyorum” diyor. Dönemin Başbakanı Tansu Çiller, “Göktepe duvardan düşmedi” diyor. Koalisyon ortağı Mesut Yılmaz, “Göktepe olayının arkasında olacağız. Göktepe’nin devlet tarafından öldürülmesi iddiası devlet adına utanç verici bir durumdur. Bu olaydan sorumlu olanlar ortada, raporlar ortada ancak hiçbir ilerleme sağlanamıyor” diyor. Evrensel gazetesini ziyaret eden DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, “Olayın aydınlatılması için elimizden geleni yapacağız” diyor. Verilen sözler havada uçuşuyor, kelimeler kelimelere çarpıyor, bir şeyler gökte asılı kalıyor.

*

Metin artık şiirlerde, ezgilerde nefes alıyor... “Ben hep gülümseyerek yaşadım dünyayı / gülümseyerek ölüyorum her gün sizlerle” diye bitmeyen vurdumduymazlığa isyan ediyor. Hep diğerkâm. “Bir gök olsun istedim yüzümde, mavi, bulutsuz. / Metin olmaktan başka şansı var mıydı, yoksulların / Ben oldum işte, oldum ve öldüm” dizelerinden akıyor. Mahmut Temizyürek’in sözcüklerinden bir hayat süzülüyor.

Can Yücel, “Metin’e Metin Bir Metin” şiirinden, “Bir darbe var yüreğimizde beynimizde / Soruyor bir işaret fişeği / Biz ölerek mi yaşamayı / öğreneceğiz hâlâ” diye sesleniyor. 

Bugün, şiirimizin devrimci ablası Sennur Sezer, Metin’in yanından bakıyor: “Esmerdi / güleç bir çakıltaşı / daha genç bedeni duvardan / ve aklı atak / bu yüzden balyoz onu seçti.” 

Âşık Mahsuni Şerif, “Yaz Metin’im haberini / artık olan oldu de / vay benim memleketim / bak kimlere kaldı de” diyerek sazının teline dokunuyor. 

*

Oysa Metin, yaz kış, yağmur çamur demeden, evleri yıkılan insanların, emekçilerin, öğrencilerin, sistemle derdi olan herkesin yanında... 

Onu öldürenler bunu hâlâ bilmiyor!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları