Kemal Türkler öldürülmeseydi...

22 Temmuz 2023 Cumartesi

Bundan tam 43 yıl önce... Yine bir 22 Temmuz... İstanbul’da sıcak bastırmış. Siyasal atmosfer de kaynama noktasında... İki gün önce dönemin başbakanı Nihat Erim öldürülmüş. Cenaze töreni nedeniyle İstanbul trafiğinin yoğun olacağını söylüyor radyo. Katılımın çok olacağı konuşuluyor. Mütevazı bir kahvaltı masası. Sabahat Hanım, kocasının “Hiç değilse bir gün işe gitmemesini” rica ediyor. Ama Kemal Bey durur mu? Karısına sarılıyor, onu sevecen sözlerle ikna ediyor, ceketini giyinip koşar adım çıkıyor. Bir gün bile bekleyemez sınıf mücadelesi, işçilerin hakları, alınterinin, emeğin karşılığı... Son defa camdan el sallayan karısına bakıyor. Koruma polisi ile arabasına biniyor. Bu sırada turuncu Renault marka bir araba yanaşıyor ve çapraz ateş açıyor. Küçük kızı Nilgün, merdivenlerden koşarak inip babasının katiliyle burun buruna geliyor. Çığlık çığlığa Nilgün! Babası ağır yaralı... Hastaneye götürülürken Kemal Türkler’in son sözü duyuluyor: “Benden işçilere selam söyleyin!”

***

DİSK’in kurucu başkanı Kemal Türkler, defalarca önü kesilmeye çalışılsa da işçilerin her zaman yanındaydı. Ülkemizdeki sendikal hareketin öncü ismiydi. 15-16 Haziran direnişinde en önde o vardı. DİSK’in kapatılmasına karşı çıkan işçilerin örgütlenmesinde de... 1976 yılında 1 Mayıs, ilk defa büyük bir kitleselliğe ulaştı. Beş yüz bine yakın göstericiye konuşan Türkler, “1 Mayıs her şeyden önce, her ülkede ve tüm dünyada, sermaye egemenliğine ve zulme karşı birlik ve mücadele bayrağıdır” diyordu. Ertesi yıl yine onun önderliğinde, Taksim’e yüz binlerce insan sığmadı. Alana yaylım ateşi açıldı, panzerler sürüldü. Böylece otuz üç insanımız yaşamını yitirdi. Ruhi Su’nun sesinden “Bu meydan kanlı meydan” türküsü kalbimize kazındı. Türkler’in davasını torunu sürdürdü. Ancak ne fayda? Bir siyasi cinayet daha zamanaşımına uğradı. Yeniden ezber ettiğimiz “cezasızlık” sözcüğü kendini var etti.

***

Kemal Türkler öldürülmeseydi ne olurdu? Bugün asıl sormamız gereken soru bu... Türkler gibi pek çok aydınımız ortadan kaldırılmasaydı, 12 Eylül’e giden yolun karanlık taşları döşenmezdi. Dahası toplum mühendisliğiyle oluşturulan darbe sonrasındaki örgütsüz toplumun çaresiz savruluşuna tanık bırakılmazdık. Kemal Türkler’in öldürülmesinin, 12 Eylül’den sonra DİSK Başkanı Abdullah Baştürk ve arkadaşlarının idamla yargılanmasının ardında, örgütlenerek yeni alanlar açan, hak taleplerini sıralayan, koruyan, dünyayı ve ülkemizi emeğin ilkeleriyle yeniden kurma iddiasına karşı sermaye düzeninin verdiği kirli yanıt vardı. Böylece işçi sınıfının demokratik ve siyasi örgütlenmeleri karınca yuvaları gibi dağıtıldı. 24 Ocak 1980’le neoliberal düzenin kapıları ardına kadar açıldı.

***

Kemal Türkler öldürülmeseydi her şeye rağmen örgütlü toplumun nüveleri hâlâ korunur, işçi haklarının toz duman olmasına engel olunurdu. Siyasal atmosferin karanlığında ne yapacağını bilmez muhalefet, sokağı tehlike, sokağa çıkanları provokatör olarak göstermez, örgütlenme bilinci karşısında sus pus olurdu. Bir tweet atıp ortadan toz olan vekiller insan içine çıkamazdı. İşçi cinayetleri işlenmez, “fıtrat” sözcüğü kolay kolay söylenemezdi. Emeğinin karşısında pul olmuş parasıyla evine bir somun ekmeği götüremeyen babanın gözyaşları akmazdı. Ama en önemlisi gençliğinin baharında iki evlat babasız kalmazdı.

***

Şair Sennur Sezer, Kemal Türkler’in son sözlerini dillendirdiği şiirinde şöyle diyordu: “Silin gözlerinizi/ aldandı yeniden/ beni vuranlar/ sürü şaşırır yolu başı yitince/ sürü değilsiniz siz/ işçisiniz/ silin gözlerinizi/ görevdesiniz. (...) Kitapları öldüremezler/ Alanlarda bizi vuranlar/ Tarihi geriye döndüremezler/ Hoşça kalın/ Sürdürün savaşı arkadaşlar...” Bugün o savaş cılız sürse de canım Nilgün abla, babasının sesini her yıl mezarlık anmalarında haykırmaya devam ediyor.

***

Bu dünyada ezilenler olduğu sürece Kemal Türkler adı korku salmaya devam edecek!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları