Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Avrupa Birliği Nereye Gidiyor?
Danimarka’nın ‘Schengen Anlaşması’nı hiçe sayarak Almanya ve İsveç sınırında pasaport kontrollerini koyacağını açıklamasıyla ilgili haberleri okurken aklıma Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” adlı öyküsü geldi. Çünkü Avrupa Birliği bölgesi içinde serbest dolaşım ilkesine en azından Danimarka bağlamında son veren bu adım, Avrupa Birliği projesinin sonuna yaklaşılmakta olduğunu da söylüyordu; yaklaşık 20 yıl önce yaşanan tartışmalar böyle bir noktaya ne zaman, hangi koşullarda gelinebileceğini de çok önceden haber vermişti.
\nBir ‘durgun deniz’ gemisi olarak AB
\nMarquez’in öyküsünde, kasaba halkı bir cinayetin gerçekleşeceğini önceden bilmektedir, ama önlemek için hiçbir çaba harcamazlar.
\nİngiliz hükümetinin ‘Avrupa Para Sistemi’nden (ERM) çıkmasıyla sonuçlanan mali kriz (Sterlin krizi) sırasında (Aralık 1992) yaşanan, Avro fiilen başlarken tekrar gündeme gelen tartışmalardaki önemli temalardan biri de Avrupa Birliği sürecinin yaşama şansıyla ilgiliydi. Birçok yorumcu, “Bu proje şiddetli bir resesyondan geçmeden bir karar vermemek gerekir” diyordu.
\nBu ihtiyatlı yaklaşım, öncelikle, farklı gelişmişlik düzeylerindeki ülkelere tek bir döviz (Avro), tek bir faiz oranı uygulamanın sorunlarıyla ilgiliydi. İkincisi, birbirinden farklı kültürel özelliklere, siyasi geçmişlere, savaş deneyimlerine sahip bu ülkelerin hepsini birden içerecek bir Avrupalılaşma sürecini, ulusal kimlikleri aşarak sürdürmek kolay olmayacaktı. Ekonomik istikrar ve büyüme dönemlerinde ülkelerin içindeki toplumsal (sınıfsal, etnik ve dini) çelişkiler, ülkelerarası ekonomik, siyasi güç farklarının yarattığı düşmanlıklar öne çıkmayacak, AB süreci de yolunda ilerleyebilecekti. Sert bir resesyon, hatta ekonomik kriz bu ilişkileri ve düşmanlıkları körükleyecek, tüm siyasi ifadeleriyle birlikte ön plana itecek, ulusçu eğilimleri “Avrupalılaşma” sürecinin aleyhine güçlendirecekti. AB sürecinin geleceği bu kritik sürecin içinden geçebilmesine bağlı olacaktı.
\n‘Kırmızı Pazartesi’ye doğru
\nAB süreci yaklaşık üç yıldır böyle bir sınavdan geçmeye çalışıyor. AB’nin Avrupa çapında bir kriz yönetimi (mikro düzeyde bir “Küresel Yönetişim”) örneği sergilemesi beklenirken Almanya, Fransa, İngiltere gibi ulus devletler öne çıktı, arkasından, mali kriz devletlerin mali krizine dönüşürken Almanya’nın hegemonya manevralarına başladığı görülüyor. Bu sırada AB’nin ekonomik yapısının “sırrı”, içine kurulu emperyalist egemenlik bağımlılık ilişkileri de gözler önüne seriliyor, Almanya’nın ekonomik siyasi varlığı tüm ağırlığıyla hissediliyor.
\nGeçen haftalarda, Japonya’daki nükleer santral krizi, Tunus Devrimi ve NATO’nun Libya müdahalesi, birkaç hafta içinde İtalya’nın kapısına dayanan 25 bin sığınmacı gibi dış şoklar devreye girmeye başlayarak durumu daha da karmaşıklaştırdı.
\nDanimarka’nın sınırda pasaport kontrollerine yeniden başlamasına dönersek; bu aslında, ABD’nin “Terorizmle Küresel Savaş” hattına girmesinden bu yana Avrupa ülkelerinde hızla artmaya başlayan Müslüman korkusu ve düşmanlığıyla yakından ilgili. Bu korku ve düşmanlık, Avrupa ülkelerindeki sağcı, neofaşist partilerin, her ekonomik durgunlukta, körüklemeye başladıkları (“işimizi alıyorlar, vergi ödemeden devlet fonlarını kullanıyorlar”) yabancı düşmanlığına, ırkçılık suçlamalarına karşı son derecede yararlı bir kılıf sunuyor. Bu akımlar, bu sayede, giderek liberal eğilimli kesimler, hatta akademik çevrelerde kendilerine yeni taraftarlar bulmaya başladı.
\nFransa’da Ulusal Cephe, Finlandiya’da Gerçek Fin’ler, Macaristan’da Jibbik Partisi, Hollanda Özgürlük Partisi, Avusturya Özgürlük Partisi, İtalya’da Kuzey Ligası, Polonya, Yunanistan’da neofaşist gruplar güçlenmeye, hükümet politikalarının şekillenmesinde etkili olmaya başladılar.
\nDanimarka’da Danimarka Halk Partisi’nin lideri Pia Kjaersgaard’ın “Bunlar klan savaşlarıyla, töre cinayetleriyle, toplu tecavüzlerle Stockholm, Gothenburg veya Malmö’yü İskandinav Lübnan’ına çevirmek istiyorlarsa... sınıra bir duvar çekmesini biliriz” sözleri yalnızca yukardaki partilerin beslendiği ruh halini değil, aynı zamanda AB sürecinin sonunu hazırlayan bir sürecin başladığını da gösteriyor. Sıradan muhafazakâr partilerin sosyal demokratların, bu yabancı düşmanlığına karşı etkin bir politika geliştirmek yerine, bu ruh halini veri alarak uyum sağlamaya başlaması da AB’nin “ölümünü önceden haber veriyor”.
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
En Çok Okunan Haberler
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!
- ABD basınından Esad iddiası