‘Diğerleri’ Olarak AKP İktidarı

30 Aralık 2013 Pazartesi

AKP iktidarı bana, Amenábar’ın ünlü filmindeki (Diğerleri -The Others-2001) öldüğünü bilmeyen hayalet aileyi anımsatıyor. Başbakan “Gezi’yi aştık, bunu da aşarız” demişti. Yanılıyor, dün “Gezi”yi aşamadıkları (kendileri başlattıkları o yangında “öldükleri”) için bugün bu durumdalar.
Bir diğer yanılgı da “Yeni Türkiye” öyküsüyle ilgili. AKP liderliğinin, “yandaş basının”, liberal entelijansiyadan, ABD-AB blokundan, hatta “işbirlikçi soldan” aldıkları destekle topluma anlattıkları bu “öykünün” aksine “Yeni Türkiye”nin “demokratikleşmeyle” bir ilgisi yoktu. Şimdi tanık olduğumuz trajikomik sahneler bizi hiç şaşırtmıyor. ABD-AB blokunun da fazla şaşırmadan, AKP Türkiyesi’ne ilişkin daha “yeni” bir öyküyü dolaşıma soktukları görülüyor.
‘Yeni Türkiye’...
“Yeni Türkiye” fantezisi, Müslüman entelijansiyanın, 2000’li yılların başında yeni bir “tarihsel blok” oluşturarak devletin yönetimini ele geçirmesiyle oluşmuştu. Bu entelijansiya, tarihsel bir fırsatı yakaladığına inanarak bir “toplumsal mühendislik projesi” başlattı. Bu entelijansiya, toplumun simgesel-ideolojik evrenini dini bir hakikat rejimine göre şekillendirmeyi, devletin disiplin, cezalandırma araçlarının (yargı ve güvenlik güçleri) kontrolünü elinde toplamayı amaçladı. Bu sırada, devletin ideolojik aygıtlarının denetimini ele geçirmeye başlıyor, kendi projesine uygun yeni ideolojik aygıtlar (tekke, zaviye, hiyerarşik unvanlar) kurmaya hazırlanıyor; adeta bir Osmanlı “restorasyonu” dönemi başlıyordu.
Bu sürecin başarısı “Yeni Türkiye”nin “yeni bireyinin” üretilebilmesine bağlıydı. Bu bağlamda da nüfusun yeniden üretimini (nüfus politikası), bunun alacağı biçimleri (aile-cinsel pratikler, tercihler), bedenin estetiğini (giysi, görünüm), mekânda, zamanda yerini (ibadet saatleri, yerleri, ritüelleri) denetleyen, yeniden şekillendiren bir biyopolitik rejiminin topluma dayatılması gündeme geliyordu. “Gezi Olayı” bu toplumsal mühendislik (restorasyon) projesini bu en kritik anında, “Bourbon Restorasyonu”nun sonunu başlatan 1830 ayaklanmalarını anımsatır bir biçimde tam zamanında durdurdu. (‘Muhteşem Mayıs - Haziran Günleri’, 03/06/2013)
Tüm dinci, ahlakçı iddialara karşın bu “restorasyon” projesi dünyevi bir temele dayanıyordu: Bu entelijansiya, bir tür (dini-ahlaki) bilginin üretiminin, yeniden üretiminin, bu bilginin dolaşım kanallarıyla araçlarının kendi tekelinde bulunmasını var oluşunun önkoşulu, toplumsal ekonomik artığa, servete ulaşmasının aracı olduğunu biliyor, toplumun içindeki egemenliğini önce burada kurmaya, devleti bu yönde değiştirmeye çalışıyordu.
“Yeni Türkiye”nin “yaşam savaşının”, kimi ABD’li analistlere göre, biri Arap kültürüne, Müslüman Kardeşler’e yakın, diğeri Arap İslamına yukardan bakan (Harold Rhode, The Gladstone Institute 26/12/13) iki farklı dini “gelenek” (gruplaşma) arasında, dini kodlarla, Özkök’ün deyimiyle (Hürriyet, 27/12) bir “iç savaş” olarak patlak vermesi de bu yüzden şaşırtıcı olmadı.
...yeniden tanımlanıyor
“Restorasyon” ABD-AB blokunun öngöremediği bir dış politika projesini de gündeme getiriyordu. “Gezi Olayı”ndan sonra, skandalın da katkısıyla dış basında yorumcular Türkiye’yi, AKP’yi yeniden tanımlanmaya başladılar. Dün, AKP için artık değişti anlamında kullanılan “İslamcı kökleri olan” kavramı yerini yalnızca “İslamcı” kavramına, Türkiye için kullanılan “örnek” kavramı da yerini “Müslüman” (Sünni mezhepçi) gibi kavramlara bırakmaya başladı. ABD’li analistler “stratejik ortak” kavramından, Türkiye ve ABD’nin ortak çıkarlarını sorgulama noktasına geldiler (Bipartisan Policy Centre). Şu sıralarda, “Yeni Türkiye”nin “ekonomik mucize” öyküsü de borsada çöküşe varan dalgalanmalarla uluslararası sermaye tarafından yeniden yazılıyor (Bloomberg, 26/12). Gelişmeler uluslararası bono piyasasının etkili isimlerinden El Erian’da “ya bulaşırsa” kaygıları yaratıyor.
“Rakipsiz Erdoğan” savları da, son günlerde yerini “Sonu mu geldi?”, “Skandal oğluna ulaşırken yaşam savaşı veriyor”, “Skandallar Erdoğan’ı sarsıyor”, (New York Times, The Daily Telegraph, The Times, Financial Times, Wall Street Journal), “Türkiye modeli tükeniyor” (Le Monde), “Erdoğan için annus horribilis... İslamcı sağın iç savaşı” (La Stampa); “Batı anlayamadı. Erdoğan’ın İslamcı projesi vardı... Başından beri köktenciydi... yalnızca yakın çevresi biliyordu” (Die Welt) gibi yorumlara bıraktı.
Bu yorumları çoğaltabiliriz. Ben, burada, ABD’de Bipartisan Policy Centre-National Security Program (İki partiden üyelerden oluşan Politika Merkezi-Ulusal Güvenlik Programı) bünyesinde yayımlanan The Roots of Turkish Conduct: Understanding the Evolution of Turkish Policy in the Middle East (Türkiye’nin Tutumunu Anlamak:...) başlıklı rapora değinmekle yetineceğim.
Bu kurum ekimde ABD yönetiminin Türkiye politikasını yeniden değerlendiren bir rapor yayımlamıştı, kısaca aktarmıştım (30/10/2013). Aralıkta yayımlanan son raporunda, eski büyükelçi Edelman’ın, Orta Asya- Kafkaslar Enstitüsü direktörü Svante Cornell’in, eski Bipartizan Centre başkanı ve JINSA üyesi Michael Makovsky’nin imzaları var.
Yaklaşık 90 sayfalık rapor, AKP döneminde Türkiye’nin dış politikasında “tarihi bir kayma” yaşandığına işaret ediyor. “Türkiye’nin dünya görüşündeki kökten değişikliğin”... “zamanında anlaşılamadığını” savunuyor.
Rapora göre Türkiye bu yeni dış politikasında Batı tarafından dışlanan rejimlere yakınlaşırken, bunu “Batılı ortaklarının konuşamadığı rejimlere ulaşabilen, Batı için yararlı bir politika olarak sunuyordu”. Davutoğlu’nun danışmanlığı, sonra yönetimi altında 2009’dan bu yana Türkiye’nin dış politikası Batı’dan uzaklaşmış, “pan-İslamcı”, “belirgin biçimde İsrail düşmanı bir hatta” oturmuş. “Arap uyanışıyla” birlikte Türkiye’nin politikası, Suriye ve Mısır olaylarına karışma biçiminin gösterdiği gibi, Sünni mezhepçi bir hatta geçmiş.
Rapor, bu gelişmelerin büyük ölçüde AKP’nin dinci ideolojisinden kaynaklandığını savunuyor, bugüne kadar AKP analiz edilirken bu boyutun ihmal edilmiş olmasından yakınıyor. Bunda AKP’nin inatla bu mirası ve kimliği reddetmesinin de rol oynadığına işaret ediliyor. Rapor boyunca Erdoğan-Davutoğlu politikaları, İran, Suriye, Hamas, İsrail, Mısır dönemeçlerinde ayrıntılı biçimde irdeleniyor.
Yolsuzluk skandallarından önce yazılmış olan bu rapor, AKP dış politikasının, bölgesel egemenlik ihtirası, Osmanlı nostaljisi, siyasal İslamın ideolojik etkileri altında yeniden savrulmaya başladığına işaret ediyor. Rapor bunları göz önüne almanın, “Türkiye’nin, ABD ile sanılandan daha az ortak çıkarı paylaştığını göstererek” ABD dış politikasını oluşturmaya yardımcı olacağını vurgulayarak bitiyor.
“Yeni Türkiye” öyküsünün hem içerde hem de dışarda dağılmasıyla birlikte, “iç ve dış dinamikler çakışıyor” varsayımı ortadan kalkıyor, AKP’nin varlık nedeni de...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları