Sanat çağını yansıtır

05 Ağustos 2020 Çarşamba

Çağdaş olmak, yaşadığın güne ayak uydurmaktır. Çağın sanat dallarındaki hareket, içinde yaşadığımız toplumun ve kendi koşullarımızın aynasıdır. 21. yüzyılın şu günlerinde yaşayan insanlar, en azından iki kuşak önceki büyüklerinin savaş acılarını, yoksulluklarını dinlemişler. Yalnız savaşlar değil, tarihe bakarsanız nice açlıklar, kıranlar, yokluklarla kitle ölümleri yaşanmış. Bugün hâlâ süregelen benzer acılar her çağdaki sanatçıyı ve sanatın her dalını etkilemekte. Bir yıla yaklaşan süreçte hızla yayılan bir virüsle bilimkurgu filmlerindeki gibi mücadele etmekteyiz. Bu da bir çeşit soğuk savaş. Acaba yaşadığımız şu günler sanat dallarındaki esin kaynağına nasıl bir birikim sağlıyor? Dünyayı sarsan kimi felaket gibi, yeni sanat akımlarının doğmasına ve sonraki çağları da etkilemesine yol açacak mı?

Birinci Dünya Savaşı’nda ve onu izleyen yıllarda bu akımlar hem bir arada hem de bir öncekini reddederek geliştiler. Yeni çağın başında filizlenen çok sayıdaki sanat akımı önceki çağa karşı müthiş bir başkaldırı göstergesiydi. Sanatçılar yeni güne hemen ayak uydurmuş, zamanın bütün olaylarını yansıtmaya başlamışlardı:

19. yüzyıl sonundaki postromantizm, Richard Strauss, Mahler ve Bruckner’in devasa orkestraları ve upuzun süreli senfonileriyle 20. yüzyıla bağlamıştı. Anlatım da yüzyıllar boyu tırmanan ton duygusunu yok sayacak kadar karmaşıklaşmıştı. Yeni çağın ilk yirmi yılında bu ağır ve karmaşık yapıtlar yerini daha ucuza mal olacak küçük çalgı topluluklarına ve daha kolay algılanan müziklere bırakıyordu.

Resim sanatında izlenimciler (empresyonistler) tablolarına bir tül veya sis perdesinin ardından bakarken müzikçiler de notaların kulakta bıraktığı izlenimin peşindeydi. DebussyBir kır perisinin öğleden sonrasına prelüd” adlı orkestra yapıtındaki buğulu doğa ortamını flüt gibi bir üfleme çalgıyla yansıtıyordu. Ravel, Birinci Dünya Savaşı’nda sol kolunu yitirmiş piyanist dostu için bir “Sol el konçertosu” bestelemiş; “Gaspard de la Nuit” adlı yapıtıyla piyanonun tuşlarında bir denizkızıyla ölümlünün aşkını anlatırken, su sesini bir sis perdesi gibi yansıtmıştı. Stravinsky, “Bahar Ayini” balesiyle ilkel çağlara, primitivizme dönmüş, yirminci yüzyıla vurma çalgıların önemini getirmişti. Ayrıca Rus folklorunu işleyişi, aksak ritimleri kullanışı, “Ateş Kuşu” balesi ve “Düğünler” gibi sahne kantatında “folklorizm”e kapıları açmıştı.

Aynı yıllardaki fütürizm (gelecekçilik) akımı teknolojiye hayranlık duyuyordu: Yeni teknolojinin hızlı deviniminden kaynaklanan enerjik ve dinamik nitelikler sanata da yansımaktaydı: Demir ağlar, fabrikalar, hızlı taşıtlar, sirenler sanata yeni bir metalik yaklaşım getirmişti. Mekanik sesleri duyurmak için orkestraya patlama, kırılma, vızıltı gibi seslerin aygıtları eklenmişti. Arthur Honegger’in “Pacific 231” adlı yapıtı saatte 120 mil giden bir treni betimliyordu. Lokomotifin hız kazanırken geçirdiği aşamalar müzikle resimlenmişti.

Paris’teki Fransız Altıları ise çağdaş sanatın “absürd” (saçma) deyişine kapıları açmıştı. Öncüleri Eric SatieGeçit Töreni” adlı bale müziğinde daktiloyu orkestranın bir çalgısı gibi işlemişti. Darius Milhaud’nun “Damdaki Öküz Balesi”, Dada akımının uzantısıydı. Bu grubun amacı da savaş bunalımından çıkmış insana biraz da güleç müzik sunmak; hafif, akılda kalan ezgilerle ve dans adımlarıyla onu rahatlatmaktı.

Yirminci yüzyılın başında acılara ve yoksullaşan toplumlara karşın zengin bir sanatsal dönem yaşanmıştır. Bu akımların her biri ve daha nicesi bütün sanat dallarında yer almış ve dönemin başkenti Paris olmuştur.

Çağdaş olmak, o çağı her yönüyle yaşamaktır. Karabasanların süzgecinden geçince geriye o çağın sanat kimliği kalır. Kuşkusuz bugünkü koronavirüslü dünyanın korkusu, kısıtlamaları ve bilinmezlikleri, nice sanat yapıtının doğmasına da esin kaynağı olmaktadır.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Eski bayramlar 10 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları