Benim Güray Ağabeyim

09 Kasım 2016 Çarşamba

Bu yazı siyasi bir yazı değil. Bu yazı insani bir yazı. Çocukluğumdan beri tanıdığım, yarı ağabey yarı baba bildiğim, canım ablamın eşi Güray Ağabeyimin gözaltına alınmasının ve tutuklanmasının bendeki izdüşümünün yazısı.
O benim çocukluğumun kahramanı. Daha 12 yaşındaydım bana ilk Küçük Prens kitabımı hediye ettiğinde. Çocuk günlüğüme hayatın yalnızca güzel anılardan ibaret olmadığını, bütününün bir anlamı olması gerektiğini yazdığında 14 yaşındaydım. 1980 darbesinden sonraki o kapkara yıllarda, canım ablama ve Güray Ağabeyime hasret geçirdiğim o kocaman yedi yılda, insan hiç mi endişe etmez ablasının ve eniştesinin ahvalinden? Etmedim, çünkü ablamın yanında Güray Ağabeyim vardı. Öylesine sarsılmaz bir güven duyuyordum ki, ancak süper kahramanlara duyulur böylesi. Çok hasret çektim, evet, ama hiç kaygı duymadım. Peki nereden gelir böylesi bir güven? Güray ağabeyimin bir ayaklı kütüphane olmasından mı? Çok okuyup hiç güven vermeyen öyle çok insan tanıdım ki. Entelektüel derinliği ya da analitik zekâsı mı? Edebi maharetleri ve kaleminin kuvveti mi? Hayır. Bunlar sarsılmaz bir güven duymam için gerekli ama yeterli değil. Şimdi 50 yaşımın gözleriyle çok net görüyorum kaygısızlığımın nedenini: Güray ağabeyimin her daim huzur veren tertemiz kalbi ve uçsuz bucaksız bilgeliği. O bilgelik etrafa ışık olup yayılır. O bilgelik her karanlığı aydınlatır, her soğuğu ısıtır ve her yalanı utandırır.
31 Ekim sabahı televizyonlar ev baskınını ve gözaltını naklen altyazı olarak geçerken, polisler evde arama yaparken ablamı aradığımda sesindeki o sakin tonu dinlerken, gözaltı kararı tutukluluğa dönerken ve bu trajikomik süreç karanlığın belirsizliğinde ilerlerken, yine aynı kaygısızlık, aynı sarsılmaz güven duygusu içindeyim. Güray ağabeyimin gözlerindeki o yüreklere su serpen bilgelik, hayatımın en karanlık günlerinde bile hep benimle oldu. Şimdi de öyle. Biliyorum ki beden hapsolur ama zihnin özgürlüğü, kalbin temizliği ve yaşanmışlığın bilgeliği asla ama asla hapsolamaz. Bu oyunun sonunda olsa olsa yalan utanır.
Ümit Deniz Efendioğlu 8 Kasım 2016 / İstanbul  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları