‘Hava Kurşun Gibi Ağır’

27 Aralık 2013 Cuma

Anlı şanlı köşe yazarları yaşadığımız günleri anlatabilmek için Nâzım Hikmet’in ünlü şiirinden bir dizeyi sık sık kullanır oldular: “Hava kurşun gibi ağır.” Öyle gerçekten de. Baksanıza; milletvekilleri isyanda, soruşturmalar açılıyor, bakanlar istemeye istemeye istifa ediyor, istifa edenlerden birisi “Ben sen ne dediysen yapmadım mı, sen de istifa et” diye öfkesini istifa mektubuyla birlikte sunuyor; “Benim oğlum yapmaz öyle şeyler” diyen, istifa etmeden önce polisi hallaç pamuğu gibi atıyor, başka soruşturmalar olmasın diye yönetmelikleri değiştiriyor; üçlü kararname bile beklemeden acele atanan Emniyet müdürü, savcıların gözaltı kararlarının uygulanmasına izin vermemek gibi bir hukuksuzluğa imza atabiliyor; düne kadar elbirliği, güç birliği içinde devlete sızan, devleti yöneten, davalar açan, davalar kapatan, balyozlar savuranlar bugün birbirini suçluyor; bir taraf diğer tarafı “milli orduyu tasfiye etmekle” suçlarken diğer taraf “beddua” mı, “mubahale” mi artık adı her neyse ötekini “ateşlere salsın” diye Allah’a yakarıyor; muhalefet lideri olana bitene “devlet krizi” adını koyuyor...
Gerçekten de hava kurşun gibi ağır. Ama Nâzım’ın şiiri köşe yazarlarının hatırladığından biraz daha kapsamlıdır, başka dizeleri de var. Romantik bir hava raporu değildir kısacası, şöyledir: “Hava kurşun gibi ağır / hava toprak gibi gebe / bağır / bağır / bağırıyorum / koşun/ kurşun / eritmeye çağırıyorum.”
Gerçeği daha iyi anlattığı kesindir.

***

Gerçeği daha iyi anlatıyor; çünkü iş bir durum saptaması yapmakla yetinilecek gibi değildir. Durum saptaması iyi, ne haldeyiz bilmekte yarar var, ama böyle giderse “devlet krizi” sonunda halkın tepesindeki zorbalığın katmerlenmesine yol açacak. Anlaşılıyor ki, yolsuzluklara batmış, halktan gizli sürmüş alışverişlerle lekelenmiş ittifak, iktidar kavgasına, çözümsüzlüğün getirdiği çaresizliğe dönüşmüştür. Çaresizlik çözümü her zaman zorbalıkta bulur. Ergenekon, Balyoz, gazeteci, aydın tutuklamalarıyla kendini kanıtlamış hukuksuzluk, bundan böyle “kanun benim” diyeceğini ilan etti. Adı ne olursa olsun bu kriz, yönetmekte güçlük çekenlerin krizidir ve eskisi gibi yönetilmek istemeyenler ayağa kalkmamışsa zorbalığın resmileştiği bir statükoya, bir düzene dönüşür.
O nedenle böyle durumları şiirleştirmenin ustası, o nedenle tüm dünyanın en iyileri arasında yer alan tüm zamanların evrensel ozanı Nâzım, havayı tanımlamakla, durum saptaması yapmakla yetinmez. “Hava kurşun gibi ağır / hava toprak gibi gebe” dedikten sonra insanları, insan olanları “kurşun eritmeye” çağırır: “Bağır bağır bağırıyorum / koşun/ kurşun eritmeye çağırıyorum” der halkın ozanı.

***

Köşe yazarları durumun farkındalar. On yılı aşkın bir süredir al gülüm ver gülüm işlemiş, yürümüş ortaklık bozuldu. Devlete sızanlarla, Sızıntı’cılarla devleti dönüştürenler böyle ittifakların kaçınılmaz kaderine teslim oldular. Paylaşma zamanı geldiğinde devletin de, malın mülkün de hesabı ortaya kondu. O nedenle kapışma şiddetlidir. O nedenle Başbakan bir tür “savaş kabinesi”nde karar kılmıştır. Kavganın şimdilik pek sesi çıkmasa da, demokratik direnişin bir hak olduğunu Gezi’de göstermiş olan halk tarafı da, anlı şanlı köşe yazarları gibi Nâzım’ı hatırlamalı, ama onlar gibi şiirin ilk dizeleriyle yetinmemeli, “havanın toprak gibi gebe” olduğunu da söylemeli ve nihayet “kurşun eritmeye” çağırmalıdır insanları.
Ama korku dağları bekliyor derseniz, “bak nasıl da yandı gazeteciler, aydınlar, gencecik teğmenler” derseniz, “haklısınız” derim ben de size. Nâzım’ın şiirinde aşkın da, korkunun da tarifi var; zaten adı da Kerem Gibi’dir: “Sen yanmasan ben yanmasan” diye yangınlardan konuşur.
Hükmü de şiirin sonundadır: “Nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları