Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Manşetleri kim atar?
\n
Yeni mi tam bilmiyorum, ama başbakan, başbakan yardımcısı düzeyinde dolaysız müdahalede yeni bir aşamaya geçildiğinin işaretleri var. Başbakan’ın beğenmediği köşe yazarlarını sert bir dille “eleştirdiğini!” “Batsın senin gazeteciliğin” gibi ağır sözlerle “tasfiye edin” işareti verdiğini, daha önce de “Parasını sen vermiyor musun, neden çalıştırıyorsun bu adamları?” anlamında sözler söylediğini biliyorduk. Olup bitenlerin sorumluluğunu Başbakan’ın üzerinden alıp medya patronlarına yükleme, onların tasfiye kararlarını “işleri nedeniyle duydukları ‘haklı’ korkuya” bağlama çabasının piyasada epeyce prim yaptığını biliyoruz. Tamam, kuşkusuz durumdan vazife çıkaran, “emredersiniz efendimci” patronların sorumluluğunu bir yana bırakalım demiyoruz ama biz şöyle ya da böyle, dolaylı ya da dolaysız emredenin sorumluluğunu unutma yanlısı değiliz. Zaten onlar da unutturma, kenara çekilme yanlısı değiller. Unutturmak bir yana yeni bir aşamaya yükseltme çabasındalar. En son Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, hangi haberin manşet olacağı, hangi haberin küçük verilmesi gerektiği konusunda Hürriyet gazetesine bir “ders” verdi. Dersin özü “haber değerlendirmelerinin bundan böyle hükümet yetkilileri tarafından yapılmasının doğru olacağı” şeklinde özetlenebilir. Basın yayın yüksek okullarında son ders olarak okutulmasını, sonra da bu okulların kapatılmasını öneriyoruz! Demek ki ortak manşetlerle çıkan çok sayıda gazete yeterli gelmiyor artık iktidar partisine. Biz, okurlarımızdan gelen “Bu haberi neden küçük gördünüz?” ya da “Bu da büyütülecek haber mi?” türünden eleştirilere seviniriz. Okurumuzun gazetemize ilgisini, onu daha iyi yapma çabamıza katkısını gösterir. Ama hükümet yetkilileri kusura bakmasınlar, onlar basının sürekli olarak eleştirisi ile karşılaşması gerekenlerdir. Çünkü böylece halkın onlardan hesap sormasının yolu açılır. Onlar da hesap verme şansına sahip olurlar. Ve onların gazetelerin değil manşetine, bir tek satırına bile karışma hakları yoktur. “Böyle bir hakkın var olduğunun” iddia edildiği yerlere ise zaten demokrasi denilmiyor.
Nerenin büyükelçisi?..
Yoğun gündemde kuşkusuz küçük bir nokta ama yine de yazmak istedim, Cumhuriyet’in yüksek yazım standartları adına… Büyükelçiler “bir ülke nezdine” atanır ve kendilerinden görev yaptıkları ülkenin başkenti ile birlikte söz edilir… Kararnamedeki “İsveç nezdinde TC Büyükelçisi” gibi, veya en yaygın kullanımıyla “TC Stockholm Büyükelçisi” gibi… İsveç Büyükelçisi ise İsveç’in Ankara’daki Büyükelçisidir, bizim oradaki Büyükelçimiz değil…Dolayısıyla haberin en doğru yazımı şöyledir : “Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliğine…….., İslamabad Büyükelçiliğine…….atandı.” Saygılarımla. Ali Tuygan
Okurlardan kısa kısa
Manşetlerde büyük harfler
Merhaba Güray Bey, bir süredir Cumhuriyet’te ve eklerinde bazı manşetlerin büyük harflerle atılmaya başlandığını fark ettim. Cumhuriyet’i sevme sebeplerimden biri de bildim bileli okurlarıyla medenice konuşan bir gazete olmasıdır, OKURLARINA BAĞIRMASI değil. Rica ediyorum böyle devam edin. Çalışmalarınızda kolaylıklar dilerim, iyi yayınlar. Deniz Can Çelik
Eleştirel olalım ama...
Çözüm sürecinde muhakkak daha temkinli olmalı ve madalyonun diğer yüzüne bakmalıyız. Eleştirel boyutu ön planda tutmalıyız. Daha güzel yarınların, demokrasinin, daha eşitlikçi bir düzenin savunucusu; Türkiye’nin aydınlık yüzünün simgeleri arasındaki bir gazete olarak sürece daha fazla destek olunamaz mı? Mustafa Öncü
Renkli zemin boğuyor
Sayın Öz, Cumhuriyet gazetesi uzun zamandır sayfalarında renkli zemin (siyah, yeşil, mavi, vs.) üzerine yazı şeklini kullanmaktadır. Bu yazı şekli zor okunan bir şekildir. Zaman zaman kaymalar olmakta, okunamaz hale gelmektedir. Düzeltilmesi umuduyla. Ayrıca Cumhuriyet okurları gazetesinde öz Türkçe kullanılması konusunda hassastırlar. Sizin de kullandığınız Fransızca “editör” yerine Türkçe karşılığı “yayımcı” kullanılması daha uygun, aydınlar kullandıkça bu kelime de yerleşir diye düşünüyorum. Saygılarımla. Şenel Başar
Men-i müskirat
Bugünkü Cumhuriyet’te “Recep Tayyip Erdoğan’a açık mektup” başlıklı yazıda “men-i mezkûrat” ifadesinin doğrusu men-i müskirat olacaktı. Herhalde bir dalgınlık neticesi. İyi dileklerimle. Sacit Renda
Düşük cümleler, yanlış bilgiler
Sayın Öz’ün dikkatlerine: 1. Gramer yanlışı: 14 Ağustos 2013 tarihli Cumhuriyet gazetesi, 5. sayfa, “Denizli’de ‘Keskin’ iddia” başlıklı haberden alıntı: “Gelecek yıl.....,CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Genel Sekreter Adnan Keskin’i belediye başkanlığına aday gösterileceği savlanıyor. Siyasi kulislerde Keskin’in böyle bir teklife, doğrudan Kılıçdaroğlu’ndan gelmesi durumunda sıcak bakacağı görüşünü dillendiriliyor.” Bu tür düşük cümlelere maalesef sıkça rastlanıyor.
2. Bilgi yanlışı: 19 Ağustos 2013 tarihli gazetenin 2. sayfasında Rasim Akkaya’nın Çamlar Devrilince başlıklı makalesinin üstten 5. satırında “Ülkeyi savaşa sokmadım ama sizleri de babasız bırakmadım” özdeyişine yer verilmiş. Dikkatli bakıldığında pek anlamı olmadığı görülüyor zaten. Benim bilgime göre bu sözün doğrusu “Sizi ekmeksiz bıraktım ama babasız bırakmadım”dır. Adnan Menderes’in iktidarda, CHP’nin de muhalefette olduğu dönemlerde bir propaganda gezisine çıkan İsmet Paşa’nın karşısına bir çocuk çıkar -ki DP’lilerce sahnelenmiş olduğu şüphesizdir- ve Paşa’ya “Bizi ekmeksiz bıraktın” der. Ve de yukarıda zikrettiğim anlamlı cevabı alır.
Güray Bey, “bu yanlış sahibine aittir, gazetemizin kusuru yoktur” şeklindeki bir itirazı kabul etmeyeceğimi peşinen söylemek isterim. Gazetede yayımlanmaya layık görülen yazıların, tabii sizin kadrolu yazarlarınızınkileri kastetmiyorum, daha iyi incelenmeleri gerekir diye düşünüyorum. Ayrıca, söz konusu yazıda, anlamlı ve demokrasiye uygun düşen özdeyişlerle saçma ve demokrasi karşıtı özdeyişler bir arada sunularak aynı kategoriye sokulmuş oluyorlar ki bu husus bile bence makalenin bu haliyle yayımlanmamasını gerektirir. E-posta adresi olsa idi bu eleştirimi doğrudan Sayın Akkaya’ya gönderecektim. Saygılarımla. Tuncer Örüklü
Türkçeleşmiş Türkçedir
Sayın Öz, Okur Köşesi’ni takip ediyorum ve sizin haklı olmayan eleştirilere hoşgörülü yaklaşımınıza gıpta ediyorum. Bugün (19.08.13) Türkçe ile ilgili bir okur mektubu var. Okudum. Bazı hususları sizinle paylaşmak istedim. Oldum olası anlamadığım bir husustur. Türkçeden Arapça, Farsça ve Osmanlıca kelimeleri neden bazı kişiler ayıklamak isterler ki? Oysa bir dil, sözcük hazinesiyle de bir zenginliktir. Bizde bazı yaklaşımlar var, bunları anlamak mümkün değil. Türkçe ve öz Türkçe kelimeleri kullananlar ilerici, buna karşılık Arapça, Farsça ve Osmanlıca kelimeleri kullananlar, en kibar deyimiyle muhafazakâr. Ne kadar yanlış. Yabancı dillerde değişik dil ailelerinden gelip o dile yerleşmiş kelimelerin hepsi kullanılır, hiç de yadırganmaz. Bence doğrusu da budur. Saygılarımla. Prof. Dr. Erdener Yurtcan
\n\nYazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
En Çok Okunan Haberler
- İBB, Bilal Erdoğan dönemindeki taşınmazları geri aldı
- Erdoğan'dan flaş 'Suriyeliler' açıklaması
- ATM'lerde 20 gün sonra yeni dönem başlıyor
- Lütfü Savaş CHP'den ihraç edildi
- 'Onun ne olduğunu iyi biliyoruz'
- WhatsApp, Instagram ve Facebook'ta erişim sorunu!
- Polis müdürlerine gözaltı: 'Cevheri Güven' ayrıntısı
- O ülke Suriye büyükelçiliğini açıyor!
- Hamaney 'Suriye' sessizliğini bozdu!
- ABD basınından Esad iddiası