Yazarlar, köşeler, sorumluluklar

11 Mayıs 2015 Pazartesi

Cumhuriyet gazetesinin çok demokratik bir gazete olduğundan kimse kuşku duymamalı. O kadar ki, köşe yazarlarımız gazetenin nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda yazabiliyor, tüm okurlar adına konuşabiliyor, özetle gazeteye nizam verebiliyorlar. Ne var ki bu durum önemli sakıncalar içeriyor.
Gazete yönetimi konusunda kısa bir bilgiye izin verin. Gazeteyi Genel Yayın Yönetmeni ve Yazıişleri’ndeki arkadaşlar hazırlıyor. Gazetenin idari ve diğer tüm işleri için de İcra Kurulu görevlendirilmiştir. Her iki yönetim de Vakıf Yönetim Kurulu’na karşı sorumludurlar. Önümüzdeki dönem daha aktif olması beklenen Yayın Kurulu da Vakıf yönetimine yayınlarla ilgili görüş bildirme görevindedir.
Köşe yazarlarımızdan okurlarımızın beklentisi ise dünyada, Türkiye’de olup bitenler, ekonomik sosyal politik olabildiğince geniş bir alanda fikir üretmeleri, okurlarının fikir geliştirmelerine karınca kararınca yardımcı olmaları, entelektüel gelişime katkıda bulunmalarıdır. Sahip oldukları özgürlük sınırsızdır. Hiçbir kimse hiçbir kurul onlara “neden böyle yazdın” demez, diyemez. Bu kuşkusuz eleştirilemeyecekleri anlamı taşımıyor. Okurlar eleştirebilir, öteki köşe yazarları eleştirebilir, onları okuyan, izleyen, dünyanın, Türkiye’nin aydınları, yazarları, çizerleri ve kuşkusuz eleştirdikleri eleştirebilir. Yani köşe yazarı, alabildiğine özgür fakat yazdıklarının kimi zaman sert bir şekilde eleştirilmesine hazır olan kişidir.
Peki köşe yazarları gazetelerinin nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda da fikir geliştiremezler mi? Kuşkusuz geliştirebilirler. Ama bunu köşelerinde değil, çok yakınlarında kimi zaman bir koridor kadar yakın olan arkadaşlarıyla fikir alışverişi tarzında yapsalar daha iyi olacaktır. Örneğin bir köşe yazarı böyle bir “eleştiriyi” Bilim Teknoloji ekindeki köşesinde “tüm okurlar adına” konuştuğunu vurgu üstüne vurgu yaparak gazete yönetimini neredeyse tehdit eden ifadelerle yapmamalıdır. Bu arada hiç kimsenin okurlar adına konuşmaya hakkı olmadığını bilmem belirtmeye gerek var mı? Cumhuriyet’in 50-60 bin arasında satın alarak okuyan, toplam 500 bin dolayında okuru var. Bu veri Cumhuriyet’in kendi bulgusu değil, gazetelerin okunurluk oranlarını araştıran kuruluşa aittir. Üstelik Cumhuriyet okuru çok farklı görüşlerde, geniş bir düşünce zenginliğine sahip bir kitledir. Demek ki hiç kimse “ben okurlar adına konuşuyorum” dememelidir.
Köşe yazarlarının geniş özgürlük alanını “daraltan” bir iki sınır çizgisi var. En başta geleni Cumhuriyet Yayın İlkeleri’dir. Örneğin bu ilkeler, yazara, çizere, muhabire, gazetede çalışan her kişiye sosyal medya dahil söylediklerinin, yazdıklarının, çizdiklerinin gazetenin kurumsal kimliğini zedeleyici üslupta olamayacağını, bu ilkeye aykırı yazıp çizemeyeceğini söyler. Kuşkusuz bu sınırlama gazetedeki köşeleri de kapsar. Örneğin gazetede bir siyasi partinin yöneticisi ile yapılmış bir söyleşinin “kendin sor kendin yanıtla” şeklinde yapıldığını iddia etmek bu türden bir davranıştır; ağır bir suçlamadır. Bir köşe yazarı bir siyasinin söylediği her kelimeyi, her cümleyi en acımasız bir şekilde eleştirebilir ama gazetesini “neden onunla iki sayfa söyleşi yaptın” diye eleştiremez.
Bu satırları Okur Temsilcisi olarak yazdığım için üzgünüm. Bu arada adı Okur Temsilciliği olmakla birlikte ben de okurlar adına, hele hele tümü adına konuşmuyorum. Okur Temsilcisi’nin görevi okurların eleştirilerini, dilek ve önerilerini gazete yönetimine iletmek, tartışmalı haber ve yorumlarda taraflar arasında hakemlik yapmak, yapılan yayının Yayın İlkeleri’ne uygun olup olmadığı gözlemektir. Okur Temsilcisi Vakıf Yönetimi’ne karşı sorumludur. Hiç yazmak istemediğim bu yazı da görevimin bir gereği.
Yazarlarımızın Yayın İlkelerimize uygun davranmalarının gazetemizin başarısına büyük katkı sağlayacağından eminim.

Değişim iyidir
Tarih boyunca böyledir. Her yenilik, değişim, çağa açılma geniş insan kitlelerini tedirgin eder. Hele kültür düzeyi düşük, kitap okuma oranı yüzde bire yakın, gelir dengesi son derece bozuk, dini bağnazlığın yaygın olduğu toplumlarda bu tepki çok daha fazla olur. Bunların tipik örneklerini Osmanlı’dan bu yana kendi toplumumuzda da görürüz. Örneğin sarık yerine “fes” giyerken de çıkarırken de; Kılık Kıyafet ve Şapka Devrimi’nde; ilk bisiklete binildiğinde, ilk radyo dinlendiğinde ve ilk televizyon evlere girdiğinde... İlk kez 1969’da Neil Armstrong Apollo 11’le Ay’a “ayak bastığında”. (Gaziantep Fevzipaşa Ortaokulu’nda Türkçe, tarih, coğrafya derslerinde “Çocuklar insanoğlu Ay’a ayak bastı, dünya yeni bir çağa girdi” dediğimde, çocuklar, “Nasıl olur öğretmenim?” diye şaşırmışlardı. Ben de “bilim ve akılla” demiştim. Şaşkınlığı saldırıya döndüren cami hocası ise “Allah’ın nuruna ayak basılır mı? Mesut Hoca denen sapık çocuklarımızı zehirliyor...” diye fetva vermişti! Gerisi uzun bir öykü.) Cumhuriyet gazetesi eski Ankara Temsilcisi ve “kumpas”la Silivri’de tutuklu kalan, oradan CHP Milletvekili seçilen Sevgili Balbay, CHP’nin 17-18 Temuz 2012 “Demokrasi ve Değişim Kurultayı”na şöyle bir mesaj göndermişti: “... Sevgili dostlar, değişim rüzgârları esmeye başlayınca akıllı insanlar değirmen kurar, korkak insanlar duvar örer.” Bu iletisiyle Balbay, değişimden yana olduğunu, özgün güzel bir sözle belirtmişti. Sayın, sevgili, duyarlı Cumhuriyet okurları; Can Dündar’ın Genel Yayın Yönetmeni olmasıyla Cumhuriyet gazetesi köklü bir değişime uğramıştı: Sayfa düzeniyle, çok nitelikli ve çok sayıda yazar kadrosuyla; Kürt ve Ermeni sorunlarına gerçekçi, bilimsel ve insani boyutta cesurca yaklaşımıyla; içerik yönünden zenginliğiyle ve en önemlisi “okur”un her türlü görüş ve eleştirisine açık olmasıyla.. klasik, dar kadrocu, seçkinci.. yapısından sıyrılmıştı.
Övgüler, yergiler, ağır suçlamalar; Cumhuriyet’i Atatürkçülükten sapmakla suçlayanlar... Ama çoğunluk yeni Cumhuriyet’i çok sevdi. Ben de çok sevdim. Cumhuriyet okuru olup da “Bundan sonra ben Cumhuriyet okumayacağım” diyenlere bir önerim: Lütfen bir hafta, karşılaştırmalı olarak yeni Cumhuriyet’i okuyunuz. Eminim Cumhuriyet’i yine çok seveceksiniz ve “Ben Can Dündar’a, yeni Cumhuriyet’e, Okur Temsilcisi Güray Öz’e haksızlık etmişim” diyeceksiniz.
Mesut İzgili

Ermeni sorunu
Yeni gelen, kimilerince “liberal” olarak nitelenen grupla birlikte epeyce bir değişiklik oldu Gazete’de. Uğraşlarında kolay gelsin ama 36 yıllık bir okur olarak öğrenmek istediğim bir konu var: Artık Cumhuriyet kurumsal olarak Ermenilere soykırım yapıldığını kabul ediyor mu? Saygılarımla... M. Aydın Akça
Okur temsilcisinin notu: Cumhuriyet gazetesi pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da farklı görüşleri, farklı yaklaşımları ve konunun farklı boyutlarını okurlarına duyurmak konumundadır. Kuşkusuz yazarlarımız da konuyu kendi bakış açılarından özgürce yazma hakkına sahiptirler. Gazete herhangi bir konuda kurumsal görüş belirtme gereği duyduğunda bunu Vakıf Yönetim Kurulu olarak yapmaktadır.

KISA... KISA
Müfessih de ne?
6 Mayıs. 20. sayfada bir yazarımız şöyle yazmış: “Bunca cahilleştirme çabasına karşı hâlâ sokağa dökülüp hakkını aramayı akıl edebilen halk da müfessihlerin beslediği kolluk güçleri tarafından şiddetle bastırılır.” Müfessih ne demektir? Hiçbir şey demek değildir. Çünkü Türkçede böyle bir sözcük yoktur. Olmayan sözcüğün anlamı da olmaz. Yazar ne demek istiyor peki? Olasılıkla, tefessüh etmiş anlamına gelen “kokuşmuş” demek istiyor. Türkçesi varken, yabancı kökenli sözcük kullanma merakı insanı böyle çıkmazlara sokuyor işte. Yalnız kendini değil, gazetesini de zor duruma düşürüyor. Tabii buradaki sorumluluk kendisi kadar düzeltmene de ait. İyi bir düzeltmen olabilmek birçok özellik gerektirir: Merak, bilgi, dikkat, özen ve kuşkuculuk... Saygılar... Emre Yazman

E-Postanız olsun ki yazışabilelim
Son dönemin Cumhuriyet’ini dikkatle izliyorum, umarım sizin için iyi olur.
Bazı yazarlarınızın e-posta adresleri yok, bazılarının var, geri geliyor. “Ben yazımı yazarım, hoşuna gitmiyorsa, okuma!” tavrında bir çoğu. Sevgili Ahmet İnsel’in bir görüş ve bir makale ile medeni olmasını kutluyorum, darısı başımıza. Kendisi e-postasını koyma medeniliğini de gösterirse ona soracağım: “Konuyla ilgili kaç bin -yüz demiyorum- sayfa yazı okudu, paylaşırsa sevinirim.” Saygılarımla... Cengiz Akyol

Şu Sinema TV
Gazetenizin görünümünün yenilenmesinden sonra TV sayfanızda devamlı Sinema TV yayınlarının görüntüleri öne çıkmaya başladı. Geçenlerde başka bir okur buna değindiği halde, iki gündür -sanki inat gibi- Sinema TV filmlerinin açıklama/ reklamlarının sayısı da ikiye çıktı! Sinema TV ancak paralı bağlantılarda izlenmektedir ve birçok kişinin paralı bağlantısı olmadığı için izlenememektedir. Bu paralı kanal yerine ücretsiz kanalların ağırlıklı olması gerekmez mi? Saygılarımla... Dr. Ahmet Girgin  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları