İrfan Hüseyin Yıldız

2022’ye girerken Türkiye ekonomisi

09 Ocak 2022 Pazar

Covid-19 salgınının, yeni varyantlarıyla her alanda yarattığı etkileri devam ediyor. Aşılama ve tedavide kat edilen mesafelere rağmen dünyada günlük vaka sayısı 2 milyonu, toplam ölüm sayısı 5.5 milyonu aşarken Türkiye’de vaka sayılarında yeni rekorlar kırılıyor. 

Bu süreçte, ülkeler parasal genişlemelerle salgının yarattığı gelir yoksunluğunu gidermeye çalışmış, ortaya çıkan lojistik ve tedarik zincirlerindeki arz yönlü kırılmalar, beraberinde küresel fiyat artışlarını getirmiştir. Kuraklık nedeniyle bütün ülkeleri etkileyen gıda fiyatlarındaki artışlar ise önemli bir problem olarak varlığını sürdürüyor.

Dünya, küresel salgının yarattığı sorunları gidermeye çalışırken Türkiye, 2022 yılında, enflasyon, döviz krizi, artan borçlanma maliyetleri, yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliği konularında ciddi sorunlarla karşı karşıya bulunmaktadır.

2020 yılında yüzde 14.60 olan TÜFE oranı, 2021 yılında yüzde 36.08’e, 2020’de yüzde 25.15 olan Yİ-ÜFE oranı ise 2021 yılında yüzde 79.89’a yükselmiştir. 

Türkiye’de dolarizasyona bağlı olarak, döviz kuru artışı ile fiyat artışları arasında güçlü ve doğrusal bir ilişki bulunmaktadır. 23 Eylül’den başlayarak kademeli olarak politika faizi 5 puan düşürülmüş, dolar kuru 8.6 liradan 18 liraya çıkmış, bu durum hızlı bir şekilde fiyat artışlarına yansımıştır. Ortaya çıkan döviz krizi ve yüksek enflasyon, ihracata dayalı büyüme modeline geçtik, diye açıklanmaya çalışılmıştır.

Daha sonra 20 Aralık’ta panik içinde kur korumalı TL mevduat düzenlemesi getirilmiş, kamunun yoğun döviz satışıyla birlikte, dolar kuru 11 lira seviyelerine geri çekilmişse de bugünlerde dolar kuru tekrar 14 lira seviyelerine çıkmıştır. Yeni ekonomik model olarak açıklanan bu uygulamanın orta ve uzun vadede sürdürülebilir olmadığı, kamuya ağır mali yükler getirebileceği öngörülememiştir.

Dışarıdan yüksek kredi risk primi (CDS, 566.38 baz puan) ve eksi döviz rezervleri nedeniyle yüksek maliyetlerle borçlanabilen Türkiye Hazinesi, içeride de yüzde 22’lerle borçlanabilmektedir. Bu kur seviyesinde bile Türkiye’nin 453.5 milyar dolar seviyesinde olan toplam dış borç stoku, politika faizi indirimleri başlamadan önceki dolar kuruyla (8.6) kıyaslandığında eylül ayından bu yana TL bazında yaklaşık 2.5 trilyon TL artmış bulunmaktadır.

Kamunun içerideki yüksek borçluluğu, özel sektörün borçlanabileceği TL kredileri de sınırlamış durumdadır. Politika faizinin yüzde 14 indirilmesine rağmen, bankalar ancak yüzde 21-23’le TL mevduat toplayabilmekte ve yüzde 26-30’larla kredi kullandırabilmektedir. Oysa politika faiz indirimleri yapılmadan önce bu oranlar daha aşağı seviyelerdeydi. Açıktır ki girilen patikayla istenen sonuç alınamamıştır.

Öte yandan, swap hariç net rezervleri eksi 56.4 milyar dolara düşen Merkez Bankası, zordadır ve rezervleri artırmak için serbest piyasa ekonomisine uymayan çeşitli uygulamalara gitmektedir.

İhracatçıların getirdiği ihracat bedelinin yüzde 25’inin Merkez Bankası’na satılması mecburiyeti getirilmiştir. Peki, yaptığı ihracatın ithal girdi oranı yüzde 75’ten fazla olan ihracatçı ne yapacaktır? Ya da transit ticaret yapan ihracatçı bu durumda faaliyetini nasıl sürdürecektir? Bu ihracatçılar, zaten düşük kâr marjlarıyla çalışırken nakit akışlarını ve maliyetlerini nasıl planlayacaklardır? 

Yabancılara gayrimenkul satışı karşılığında verilen vatandaşlık uygulamasında değişiklik yapılarak bu satışların dövizle yapılması (en az 250 bin dolar) ve bedellerinin de Merkez Bankası’na aktarılması düzenlemesi yapılmıştır. Bu düzenlemeler, dolarizasyonu artırmakta ve TL’ye itibar kaybettirmektedir.

Türkiye ekonomisinde ortaya çıkan riskler ve belirsizlikler, finansal yapıları da kırılgan hale getirmiştir. Bu çerçevede reel sektörde başlayacak iflasların, banka bilançolarına aktarılarak sistemi zorlayacağı unutulmamalıdır. 

2018 yılından beri yabancı sermaye girişi neredeyse durmuştur. Türkiye ekonomisine yeniden fon girişinin sağlanabilmesi önemlidir. Bunun için 2022 yılı başından itibaren ilk sağlanması gereken şey “güven” olarak görünmektedir. Güven oluşmadan istikrara kavuşmak mümkün görünmemektedir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları