Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

En Büyük Adana Başka Büyük Yok!

08 Nisan 2015 Çarşamba

Ben neredeyim? Acayip kalabalık bir yerdeyim. Çevrem portakal çiçeğini sembolize eden çeşit çeşit şapkalar, bilezikler, iğneler takmış kadınlar ve erkeklerle dolu. Sadece onlar mı?, Çocuklar, yüzleri portakal çiçeği gibi boyanmış, en şık giysileri içinde, şarkı söyleyip duruyorlar. Evet bir karnavaldayım, on binlerce Adanalı yollara düşmüş, kimi çiftetelli oynayarak, kimi tango yaparak, kimi halay çekerek yürüyorlar, apartmanların balkonları tıklım tıklım dolu, üzerimize konfeti yağıyor. Adana Adana olalı böyle yollara düşmemişti.
Adanalılar, açtığında kentin kimyasını ansızın değiştiren, herkesi hayal dünyasına çeken, aşkı aşk, sevdayı sevda yapan portakal çiçeğine, bu muhteşem rüyaya minnetini sunmak için yollardaydılar...
Sadece Adanalılar mı? Karnavalın sürdüğü dört gün boyunca otellerde yer bulmak, önceden ayırtmadınızsa mümkün değildi. Bunca yıl Adana’ya gelirim, ilk kez kebap yemek için lokantalarda sıra bekledim. İki sandalyeli ciğerciden, en lüks lokantalara kadar her yer doldu boşaldı, doldu boşaldı. Ve bunca kalabalığa rağmen tek bir kötü olay olmadı. Sadece gece kebapçılar çarşısında, saat onda kalkması istenilen ve bunu onaylayan grup, yarım saat daha fazla oturunca, bekleyenlerin sabrı tükendi, neyse kardeşçe halledildi.
Açıkça söylemem gerekirse böyle bir karnaval Adana dışında Türkiye’nin hiçbir yerinde yapılamaz! Kimse alınmasın, burası bir Hitit ülkesi ve Adana dişi bir kent!
Kadınların sokaklarda özgürce dolaştıkları ve her olumlu işi ustalıkla başardıkları bir kent! Burada tanrıça kadınlar!
Kalabalık arasında, başımda tek, yetmedi iki tane portakal çiçeği tacı, göğsümde bir, yetmedi üç portakal çiçeği broşu, on beş dakika bekledikten sonra bir kafede bulabildiğim bir sandalyeye ilişip kahvemi yudumlarken, aklıma gezgin arkadaşım Teoman Cirit’in ikinci kez koşarak Japonya’nın Sakura (Kiraz çiçeği) Festivali’ne gitmesi geldi. Onun heyecanını, ikinci kez gitmesini pek kavrayamamıştım ama açıkça söyleyeyim, ben eğer yaşarsam gelecek yıl da bu zamanlar Adana’dayım. Sadece ben mi? Gelecek yıl otellerle birlikte sanırım bölge okullarının yatakhanelerinin ve evlerin gelen konuklara açılması gerekecek, kortejin geçtiği yolların saatlerce önceden trafiğe kapanması gerekecek ve daha çok sahne gerekecek. Karnavalın mimarı Toyota Türkiye Pazarlama ve Satış A.Ş’nin CEO’su, tam Adanalı bir sokak çocuğu Ali Haydar Bozkurt, sadece bir CEO değil aynı zamanda bir tiyatro âşığı, oynamışlığı var ve her yıl Adana’da mutlaka bir oyun sahneliyor. Eh böyle olunca sokak tiyatrolarının karnavalda boy göstermesi pek gecikmeyecek sanıyorum. Adana dört gün süren karnavalda, müziğin her çeşidine doydu. Gelecek yıl da tiyatroya doyar. Olmayacak bir şey değil!
Bu karnavala iki yüzün üstünde sivil toplum kuruluşu kendi imkânlarını kullanarak katıldı. Adanaspor da vardı, esnaf odaları da! Bu katılım biçimi tüm Adanalılara “Bu karnavalın sahibi biziz, biz Adana halkıyız!” özgüvenini sağlamış. Bu benim en çok ilgimi çeken olguydu. Herhangi bir belediye ön planda değildi, onlar da işin bir parçasıydılar ama sahibi değil...
Ben kimlerle yürüdüm? Karnaval için “Adana’nın Gelinleri” projesini hayata geçiren Altın Oran Düşünce ve Sanat Platformu’ndaki dostlarımla. Projenin koordinatörü ve dokuz Adana Gelini’nin en güzel fotoğraflarını çekenlerin büyük bir kısmı platformun kadın üyeleri. Tam bir Adana âşığı olan ve Adana’da gerçekleştirilen pek çok projeye önderlik yapan Haluk Uygur, en çok onlarla övünüyor. Elimde Adana’nın yabancı gelinlerini anlatan nefis bir kitap var ve bu gelinlerin hikâyeleri çok ilginç. Kimi Doğu Almanya’dan kaçmış, bir Adanalıya vurulup bu memlekete gelmiş ve sevgiden başı dönmüş, kimi İngiltere’den “Develerin ülkesine gidiyorum” diye ayrılmış, kimi İran’dan kaçıp gelmiş. Hikâyelerini okuduğunuzda hepsinde var olan bir ortak nokta, insanın içini ısıtıyor, hepsi Adana’nın sıcağını ama en çok da insan sıcağını sevmişler...
Of gene karanlık ve bulutlarla kaplı kentime döndüm. Bavulumdaki portakal çiçeği dolu poşetimi çıkarıp hemen buzdolabına koydum. Canım ne zaman hülyalara kapılmak istedi, onların bir tutamını çıkarıp, içtiğim suya atacağım. Bu da bir portakal çiçeği büyüsü. İsteyen yapar.
Not: Pazar günkü Adana Usulü Kahvaltı başlıklı yazımda tarihi açık hava müzesi Karatepe- Aslantaş’tan Aslanlı Tepe diye sözetmişim. Okurlarım uyardı, evet doğrusunu biliyorum ama orası benim için Aslanlı Tepe...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları