AİHM’ye meydan okuyorlar
Leyla Tavşanoğlu
Son Köşe Yazıları

AİHM’ye meydan okuyorlar

18.01.2015 06:00
Güncellenme:
Takip Et:

Anayasa hocası Prof.Dr. Kaboğlu, AKP hükümetleriyle hukukun artık yok sayıldığını söylüyor:

Son Milli Eğitim Şûrası’nda alınan kararlarda mezhep eğitiminin öne çıkması ve insan hakları eğitiminin arka planda bırakılması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin din dersinin zorunlu olarak okutulamayacağı kararına açıkça meydan okunması anlamına geliyor.
Milli irade fetişizminin yapılması ve kutsanması bizi hukuktan uzaklaştırdı. Hukuk siyaset yapar ama siyasetin kendisi hukuka bağlıdır. Siyaset hukukun üstünde değildir. Hukuk her zaman siyasetin üstündedir.
Anayasa Hukuku uzmanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Türkiye’de iktidarların demokrasiyi nalıncı keseri gibi kendilerine yonttuklarını söylüyor. AKP iktidarının yüzde 10 gibi çağdaş hiçbir ülkede görülmeyen yüksek seçim barajını indirmemesindeki hedefin hükümet istikrarını sağlamak olduğuna, ancak bunun ülkede siyasal istikrarı bozduğuna işaret ediyor. Türkiye’nin giderek demokratik değerleri dışlamasının kurucusu olduğu Avrupa Konseyi’nden de giderek uzaklaşmasına sebep olduğunun altını çiziyor. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, 2015’ten sonra hazırlayacakları yeni anayasada Anayasa Mahkemesi’nin yer almayabileceği sözleri üzerine de şöyle patlıyor: “Hukuk diploması sahibi olduğunu varsaydığımız bir siyasal zatın bunları değil söylemesi düşünmesi bile dehşet verici.”
- Türkiye, demokrasiler kulübü olarak anılan Avrupa Konseyi’nin 60 küsur yıllık üstelik kurucu üyesi olmasına rağmen çoğulcu demokrasiyi neden tam oturtamadı?
İ.K.-
Türkiye’ye Avrupa yolunu açan yönetimdeki CHP’ydi. Ama DP de sözleşmeyi onaylayarak bu yolu devam ettirdi. Ama Avrupa Konseyi’ne üye olmamızın 66. yılında Türkiye’de çoğulcu demokrasiyi kuramadık.
Çok ucuzcu bir yaklaşımla bunun sorumluluğunu askeri darbelere atabiliriz. O darbelerin de hiç kuşkusuz sorumluluk payı yok değil. Ama şu da var: 1980 darbesinin üzerinden 35 yıl geçti. Askeri darbeler olmaksızın geçirdiğimiz bu 35 yıllık dönem çoğulcu demokrasinin yerleşmesi için yeterli olmalıydı. Kaldı ki İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi onaylandıktan altı yıl sonra 1961 Anayasası da tam bir özgürlükler temelinde önemli açılım yaptı.
2002 seçimlerinde çoğunluğu elde eden iktidar her şeyin kendisine ait olduğunu düşündü. 2002’den 2011’e kadar iktidar üç seçimi üst üste kazanınca çoğulculuktan uzaklaşıldı. Bence demokrasi anlayışında çok temel bir sorun var. 1980’den sonra geçen 35 yılda hâlâ yüzde 10 seçim barajının sürdürülmesi bunun göstergesi. Öyle sanıyorum ki yöneticilerimiz demokrasiyi daha çok kendilerinin elde ettikleri çoğunluk olarak alıyorlar. Çoğunluğun her şeyi yapabilmesi olarak algılıyorlar.
Demokrasiler Kulübü olan Avrupa Konseyi’nin temel kavramı olan demokratik toplum kavramı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından çoğulculuk, hoşgörü, açık fikirlilik olarak tanımlandı. Bu üç öğenin bir arada bulunduğu demokratik toplum, özgürlüklerin güvence altına alındığı, fikir ve örgütlenme özgürlüğünün kullanılabildiği temeldeki bir ortamı ifade ediyor.
- Bunun daha ileri anlamı nedir?
İ.K.-
Demokratik muhalefetin alabildiğine hak ve özgürlükler çerçevesinde yapılabildiği bir siyasal rejimi ifade ediyor. Ama bunlar değil de sadece benim çoğunluğum devam etsin, anlayışına indirgenen demokrasi ne yazık ki demokratik toplum kavramını giderek dışlar hale geldi.
- Yani bu iktidarlar demokrasiyi tabiri caizse hep nalıncı keseri gibi kendilerine mi yontuyorlar?
İ.K.-
Aynen öyle. Keşke tersini söyleyebilseydik. Böyle olmasının nedeni de şu: Demokratik bir rejimde ülkeyi seçimlerde hangi parti ya da partiler en çok oyu alırsa o ya da onlar yönetir, konusunda bir konsensüse sahibiz. Ama bu çoğunluk oyları alan yöneticilerin kabul etmediği ya da kabul etmekte zorlandığı husus çoğunluğu almalarının demokrasi için yeterli olması ve o çoğunluğu devam ettirdikleri takdirde de ülkede demokrasi vardır, denebileceği düşüncesine sahip olmalarıdır.
Demokrasinin çoğulcu yönünü dışladığınız zaman elinizdeki çoğunlukçu boyutu bugün olduğu gibi size de yani çoğunlukçuluğa da yabancılaşır. Çoğulcu öğenin ihmal edilmesiyle sürdürülmek istenen demokraside aslında hukuku da aşan, çoğunlukçuluğa da yabancılaşan ve sanki çoğunluk sayısı varsa hukukun da üstüne çıkılabilir algısı uygulamaya geçiriliyor. Kurucusu olmakla övündüğümüz Avrupa Konseyi’nin temel kavramlarından ve anlayışından da uzaklaşmaktayız.

AYM kaldırılsın diyebilen hukukçuya pes
Anayasacı ve hukuk devletine inanan bir kişi olarak hukuk diploması olduğunu varsaydığımız bir başbakan yardımcısının (Bülent Arınç) bunu dile getirebilmiş, düşünebilmiş olmasını bile dehşetle karşılıyorum
- Siz Gezi Hukuki İzleme Grubu olarak Gezi olaylarının temel nedenlerini irdelediğiniz raporda, AKP çoğunluğu yoluyla hükümet istikrarı sağlanmış olsa da siyasal istikrarsızlık süreklilik taşımaktadır, tespitinde bulunuyorsunuz. Demin çoğunlukçuluk yabancılaşmaya yol açıyor derken bunu mu kast ettiniz?
İ.K.- Evet. Neredeyse 13 yıldır çoğunluğa sahip siyasi partinin kurmaylarının öne sürdüğü bir görüş var. “İstikrarı yakaladık. Hükümet istikrarı ülke için önemlidir” diyorlar. Hatta yüzde 10 seçim barajının düşürülmesi gündeme geldiğinde, “İstikrar için yüzde 10 barajı gereklidir” görüşünü savundular. Oysa burada birbirine karıştırılan iki kavram var.
Doğru, AKP yönetimleriyle hükümet istikrarı sağlandı. Fakat neredeyse 13 yıldır Türkiye hiç siyasal istikrar yüzü görmedi. Sürekli bir siyasal istikrarsızlık yaşandı. Hatta AKP’nin önceki genel başkanının (Erdoğan) deyişiyle çıraklıktan kalfalık ve ustalık dönemine geçildikçe siyasal istikrarsızlık derinleşti. Bu derinleşme 2014’te AKPCemaat arasındaki ittifakın bozulmasıyla su yüzüne vurdu. Yani bir hükümet düşünün ki tek partili. Bu parti elde ettiği oy oranına kıyasla çok daha yüksek bir çoğunlukla ülkeyi yönetiyor. Ondan sonra da bir gün kendi içimden hançerlendim, bana darbe yaptılar, diyerek hukuku askıya alıyor.
Bu açıdan bakıldığında 2014 Türkiye için hem hukuken hem siyaseten çok önemli bir yıl. 2014 AKP’nin bir cemaatle olan ittifakının bozulduğu yıl oldu. Bu belki içinde barındırdığı gizli koalisyonun ifşa edilmesi bakımından önemli bir dönem.
Hatta siyaseten şu da söylenebilir: Demek ki Türkiye bu şekilde gizli ittifaklarla bundan böyle yönetilmemeli. Çünkü demokrasi saydamlık rejimidir. Kimin yönetimde söz sahibi olduğunu toplum bireyleri bilmek durumundadır. Hatta bu ittifakın bozulmasıyla bir gerçek de su yüzüne çıktı. Bu bakımdan da olumlu oldu. Demek ki Sünni İslam monoblok, bir grubun tekelinde değil. Bir ayrışma olduğunun anlaşılması bakımından da en azından hükümet ve Cemaat olmak üzere iki ayrı Sünnilik versiyonu gerçeğinin ortaya çıkması olumlu olarak kaydedilebilir. Fakat bunu siyaseten olarak söylüyorum.
Ama hukuka baktığımız zaman 2014 hukukun da dibe vurduğu bir yıl oldu. Burada sorunuzun tam yanıtı ortaya çıkıyor.
- Nasıl?
İ.K.-
Benim sahip olduğum siyasal çoğunlukla hukuku dışlayabilirim, çoğunluğum hukuku askıya alma yetkisini bana veriyor, istemediğim hâkimi görevden alabilirim, istemediğim mahkemeyi lağvedebilirim, istediğim mahkemeyi devreye sokabilirim, dedi.
Bu anlayış aslında demokrasinin çoğunlukçu anlayışından da iyice uzaklaşıldığını gösteriyor ve esasen bu derin hukuki istikrarsızlık aynı zamanda Türkiye’nin 12 yıldan beri yaşamakta olduğu siyasal istikrarsızlığın yeni bir boyut kazanması anlamına geliyor.
- Aynı raporda, kutsanan milli irade demokrasinin çoğunlukçu anlayışına bile yabancılaşmış bulunuyor. Neden, diye soruyorsunuz. Aslında milli irade, yakın tarihte dünyadaki faşist yönetimlerin kendilerine kalkan yaptıkları bir kavram değil mi?
İ.K.-
Bir anayasa hukukçusu ve siyaset bilimci olarak milli irade kavramının günümüz Avrupa’sında bizdeki gibi kullanıldığını görmedim. İkinci Dünya Savaşı öncesi ve sırasında çok yüceltilen bir kavram oldu. Bizde milli irade kavramı demokrasi-anayasa çizgisinde ne pahasına olursa olsun siyasetin çoğunluğun ve yerine göre tek kişinin iradesinin her şeyin üzerine çıkabildiği ya da çıkarılabildiği bir kavram olarak kullanıldı.
Bunu kullananlar kısmen de “başarılı” oldular. Buradaki çok ciddi çelişki Türkiye’de ne yazık ki anayasacılar ve siyaset bilimcileri tarafından yeterince irdelenemedi. Biz demokrasiye inanan kişiler olarak hukuku demokratik süreçler üretir, düşüncesindeyiz. Doğrudur. Fakat öyle de olsa hukukun siyaseti sınırlayıcı özelliği var. Bu anayasadır, hukukun genel ilkeleridir, uluslararası hukukun ilkeleri, emredici kurallarıdır, kazanılmış haklardır. Milli irade fetişizminin yapılması ve kutsanması bizi hukuktan uzaklaştırmıştır. Hukuku siyaset yapar ama siyasetin kendisi hukuka bağlıdır. Hukukun üstünde değildir; hukuk siyasetin üstündedir. Bizde son yıllarda unuttuğumuz kavram bu olunca siyasal istikrarsızlığın süreklileşmesi kaçınılmaz hale gelmiştir.

Temel haklar ve özgürlüklere müdahale
- Gezi olaylarında acaba hükümet insanların direnme haklarına neden saygı göstermedi?
İ.K.-
Direnme hakkı belirli bir eşikten sonra kullanılan bir haktır. Oysa burada bize yurttaş anayasanın kendisine tanıdığı hakları artı anayasanın kendisi için öngördüğü ödevleri bir araya getirerek Gezi’ye gitti; ağaçları, parkı, kentsel dokuyu korumaya çalıştı.
Ülkeyi on yılı aşkın süredir yöneten iktidarın demokrasi anlayışına, milli irade arkasına saklanan çoğunluğun yeşili, kentsel dokuyu, dereleri, suları, parkları, bahçeleri, vadileri, ekosistemi yok etmeyi amaçlayan, ne pahasına olursa olsun sınır tanımayan iştahına dur demek için bunu yaptılar.
Yurttaş, yeşilimi ben koruyacağım, diyor. Anayasa devlete de bu yükümlülüğü veriyor. Ama o devlet bu yükümlülüğü yerine getirme yerine bozuyor, mahvediyor. Yurttaş da böylece anayasadan kaynaklanan hakkını kullandı.
- AKP’nin, başta alkol tüketimi olmak üzere yaşam tarzına müdahale girişimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İ.K.-
Bu zina meselesiyle 10-12 yıl önce başladı. Konu Avrupa’da uzun süre tartışıldı. İnsan hakları anlayışı kadın-erkek eşitliği üzerine inşa edildiğine göre her ne kadar kadınlara yönelik daha görünür gibi olsa da temel kişi hakları ve özgürlüklerine yönelik bir müdahale söz konusu.
Bu da sahip olunan insan hakları anlayışının sadece belirli bir pencereden bakışı yansıtıyor olmasından kaynaklanıyor.

İnsan haklarını Sünnilik temeline dayandırıyorlar
- İyi de zaten şimdiki Cumhurbaşkanı, başbakanken de bugün de kadınla erkeğin hiçbir zaman eşit olamayacağını söylemedi mi?
İ.K.-
10 Aralık 1948’de BM’de kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi 27 Mayıs 1949’da Resmi Gazete’de Bakanlar Kurulu kararıyla birlikte yayımlandı. Bakanlar Kurulu kararına göre bu beyanname derslerde okutulacak, radyo ve gazetelerde de yayımlanacaktı.
Ama ilerleyen yıllarda İslam devletleri kendi beyannamelerini hazırlama çalışmaları yaptılar. O beyannamelerde de ilk yaptıkları kadınerkek eşitsizliğini su yüzüne çıkaran hükümler koymaları oldu. Bizde ise laik hukuku, kör topal da olsa bir yere kadar taşıdık. Laik kazanımlarımızı 2000’li yıllara şu ya da bu şekilde getirebildik. Fakat son Milli Eğitim Şûrası’nda alınan kararlarda mezhep eğitiminin öne çıkması ve insan hakları eğitiminin arka planda bırakılması Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin, din dersinin zorunlu olarak okutulamayacağı kararına açıkça, yüksek sesle meydan okunması anlamına geliyor.
Bir çağdaş insan hakları anlayışı var. Bu anlayış yüzyıllardır sürdürülen bir sürecin kazanımları sonucudur. Bunun için kan akıtıldı. Bizde de onlarca gencimiz öldürülmeseydi Gezi Parkı diye bir şey kalmayacaktı. Bu hükümet dini inancı ve vicdan özgürlüğünü insan hakları ışığında yaşamak yerine tam tersine insan haklarını dinin belirli bir mezhebinin doğrultusunda inşa etme, toplumu yeniden yapılandırma hedefini kendine seçti.
- Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç başta olmak üzere gelecek 15 Haziran seçimlerinden sonra AKP’nin yüksek oranda oy alarak yeniden hükümet olması halinde yapılacak yeni anayasada Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) yer almayabileceğini telaffuz etmelerini bir anayasa hukukçusu olarak nasıl karşılıyorsunuz?
İ.K.- Anayasacı ve hukuk devletine inanan bir kişi olarak hukuk diploması olduğunu var saydığımız bir başbakan yardımcısının bunu dile getirmiş, düşünebilmiş olması bile bana dehşet veriyor. Esefle karşılıyorum.
Anayasaya, hukuk devletine, demokrasiye, insan hak ve özgürlüklerine en ufak saygısı ve inancı olan bir siyasal zatın aklından bunlar geçebiliyor ve bu düşündüğünü telaffuz edebiliyorsa o zaman Türkiye çok tehlikeli bir zeminde kaymaya başlamış demektir.

P O R T R E
Prof.Dr. İBRAHİM KABOĞLU
Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Anayasa Hukuku Profesörü. Avrupa ülkeleri, özellikle Fransa’nın değişik üniversitelerinde konuk öğretim üyesi olarak 30 yıldır Anayasa Hukuku ve Siyaset Bilimi dersleri veriyor. Avrupa ölçeği ve uluslararası düzeyde yürütülen birçok projede yer alıyor. İnsan haklarıyla ilgili pek çok kuruluşta çalıştı. DİSK adına 2007-2009 arası “Özgürlükçü, eşitlikçi demokratik ve sosyal yeni bir anayasa için temel ilkeler” başlıklı raporu hazırlayan kurulun başkanlığını yaptı. İnsan Hakları Danışma Kurulu’nun “Azınlık Hakları ve Kültürel Haklar” raporu nedeniyle Prof. Baskın Oran’la birlikte 5 yıl hapis cezası talebiyle yargılandı. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun kararıyla beraat etti. 2011’de otuzu aşkın anayasa hukukçusuyla Anayasa Hukuku Araştırmaları ve İncelemeleri Derneği’ni kurdu.  

Yazarın Son Yazıları

Tedavi olsunlar

Tedavi olsunlar

Devamını Oku
01.03.2015
TBMM’ye magandalar hâkim

TBMM’ye magandalar hâkim

Devamını Oku
22.02.2015
MİT Erdoğan’ın arka bahçesi

MİT Erdoğan’ın arka bahçesi

Devamını Oku
15.02.2015
Umutsuzluk radikalizme itiyor

Umutsuzluk radikalizme itiyor

Devamını Oku
08.02.2015
Zorba kaderimize hükmediyor

Zorba kaderimize hükmediyor

Devamını Oku
01.02.2015
Ak Saray İslamiyetin mezarı

Ak Saray İslamiyetin mezarı

Devamını Oku
25.01.2015
AİHM’ye meydan okuyorlar

AİHM’ye meydan okuyorlar

Devamını Oku
18.01.2015
Bozdağ’a verecek notum yok

Bozdağ’a verecek notum yok

Devamını Oku
11.01.2015
Her apartmandan burs

Her apartmandan burs

Devamını Oku
04.01.2015
Maltepe’ye Noel tatili

Maltepe’ye Noel tatili

Devamını Oku
28.12.2014
Yasa tanımazlar hükümeti

Yasa tanımazlar hükümeti

Devamını Oku
21.12.2014
Tezgâh 11 yıl önce kuruldu

Tezgâh 11 yıl önce kuruldu

Devamını Oku
14.12.2014
Yüzde 10 barajı hak ihlali

Yüzde 10 barajı hak ihlali

Devamını Oku
07.12.2014
Saraylarla işimiz olmaz

Saraylarla işimiz olmaz

Devamını Oku
30.11.2014
Aman Allahım bu ne?

Aman Allahım bu ne?

Devamını Oku
23.11.2014
Laiklik Türkiye için şans

Laiklik Türkiye için şans

Devamını Oku
16.11.2014
‘Saraylar değer katmaz’

‘Saraylar değer katmaz’

Devamını Oku
09.11.2014
Atatürk’süz çağdaşlık hayal

Atatürk’süz çağdaşlık hayal

Devamını Oku
02.11.2014
İnsanlık suçu işleniyor

İnsanlık suçu işleniyor

Devamını Oku
26.10.2014
'Erdoğan' denince Obama ne düşünüyor?

Eski ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Bryza, Washington’ın Ankara’yı dinlemesini haklı görüyor:

Devamını Oku
19.10.2014
Naylon tezkere...

Naylon tezkere...

Devamını Oku
12.10.2014
Devleti dinamitlediler

Devleti dinamitlediler

Devamını Oku
05.10.2014
Sosyal demokrasinin iktidarı

Sosyal demokrasinin iktidarı

Devamını Oku
28.09.2014
Ayak oyunlarına kurban

Ayak oyunlarına kurban

Devamını Oku
21.09.2014
IŞİD kontrolden çıktı

IŞİD kontrolden çıktı

Devamını Oku
14.09.2014
Mezhepçi diplomasi

Mezhepçi diplomasi

Devamını Oku
07.09.2014
Cumhuriyetin temel taşı

Cumhuriyetin temel taşı

Devamını Oku
31.08.2014
Dışişleri ‘sırf’ sorun

Dışişleri ‘sırf’ sorun

Devamını Oku
24.08.2014
Aklınızı başınıza toplayın

Aklınızı başınıza toplayın

Devamını Oku
17.08.2014
Demokrasicilik oynuyoruz

Demokrasicilik oynuyoruz

Devamını Oku
10.08.2014
Toplumu anlayamıyoruz

Toplumu anlayamıyoruz

Devamını Oku
03.08.2014
İletişimin özünde insan ve psikoloji var

İletişimin özünde insan ve psikoloji var

Devamını Oku
30.07.2014
Kadın siyasette yok

Kadın siyasette yok

Devamını Oku
27.07.2014
Rumlar iyi cambazdır

Rumlar iyi cambazdır

Devamını Oku
20.07.2014
Özel yetkili bizde de var

Özel yetkili bizde de var

Devamını Oku
06.07.2014
Erdoğan zap tedilemiyor

Erdoğan zap tedilemiyor

Devamını Oku
29.06.2014
Artık saygı kalmadı

Artık saygı kalmadı

Devamını Oku
22.06.2014
Yapan bedeli öder

Yapan bedeli öder

Devamını Oku
15.06.2014
Türkiye çocuğa yabancı

Türkiye çocuğa yabancı

Devamını Oku
01.06.2014
İnsan canı pahasına kâr

İnsan canı pahasına kâr

Devamını Oku
25.05.2014